Kanun-i Easi

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin “Meşrutiyet” döneminde hazırlanan 119 maddelik ilk kanun taslağını ve Meşrutiyet yönetimini hararetle savunmuş ve “Biz şimdiye kadar mezarda idik, hürriyet ve meşrutiyetle hayata tekrar döndük. Dünyevi saadetimiz meşrutiyettedir” demiştir. Ayrıca “şeriat varken kanun-i esasi de ne oluyor? Şeriat elden gidiyor. Azınlıklara ve zımmîlere eşit haklar veriliyor; bu şeriata aykırıdır” diyenlere dört mezhepten cevaplar vermiş ve onları susturmuştur. O günün gazete ve dergilerinde makaleler yazmış, mitinglerde “Hürriyete Hitap” adı altında nutuklar vermiş, Ayasofya, Sultanahmet ve Beyazıt camilerinde vaazlarla hürriyet ve meşrutiyeti savunmuş, dine ve şeriata aykırı olmadığını ispat etmiştir.

31 Mart olayından sonra şeriat adına meşrutiyete karşı çıkanların yargılandığı “Divan-ı Harb-i Örfî” adı verilen Sıkıyönetim Mahkemesinde “Meşrutiyet şeriattır” diyerek meşrutiyeti müdafaa etmiş ve “ihtilalcilerin şeriatçı” olmadıklarını ispat etmiş ve beraat etmiştir. “Dini Ceride” isimli gazetede “Mebuslara Hitaben” yazdığı bir makalesinde “Kanun-i Esasi” denilen ilk Anayasa’ya Kur’an ve din/şeriat adına sahip çıkılmasını tavsiye ederek Anayasa’nın Kur’anın “Adalet, Meşveret, Kanun Hâkimiyeti ve Hukuk karşısında müsavat” gibi prensiplerle dine dayanması gerektiğini izah etmiştir. Bana bu makalenin yorumlu açıklamasını yapma lütfunda bulunduğu için Allah’a hamd olsun.
Yaşasın Kur’ân-ı Kerîmin Kanûn-u Esasîleri
26 Şubat 1324 (Mart 1909) Dinî Ceride, no. 73
Bediüzzaman Said Nursi

Ey Meb’usan! Uzunluğu ile beraber gayet mûciz bir tek cümle söyleyeceğim. Dikkat ediniz, zira itnâbında îcaz var. Şöyle ki:

Cumhuriyet ve demokrat mânâsındaki meşrutiyet ve kanun-u esasî denilen adalet ve meşveret ve kanunda cem-i kuvvet, bu ünvan ile beraber, asıl mâlik-i hakikî ve sahib-i ünvan-ı muhteşem olan, ve müessir ve adâlet-i mahzâyı mutazammın bulunan ve nokta-i istinadımızı temin eden, ve meşrutiyeti ve cumhuriyeti bir esas-ı metine istinad ettiren, ve evham ve şükûk sahibini varta-i hayretten kurtaran, ve istikbal ve âhiretimizi tekeffül eden, ve menafi-i umumiye olan hukukullahı izinsiz tasarruftan sizi tahlis eden, ve hayat-ı milliyemizi muhafaza eden, ve umum ezhanı manyetizmalandıran, ve ecanibe karşı metanetimizi ve kemalimizi ve mevcudiyetimizi gösteren, ve sizi muahaze-i dünyeviye ve uhreviyeden kurtaran, ve maksat ve neticede ittihad-ı umumîyi tesis eden, ve o ittihadın ruhu olan efkâr-ı âmmeyi tevlid eden, ve çürük mesâvi-i medeniyeti hudud-u hürriyet ve medeniyetimize girmekten yasak eden, ve bizi Avrupa dilenciliğinden kurtaran, ve geri kaldığımız uzun mesafe-i terakkiyi sırr-ı i’câza binaen, bir zaman-ı kasırda tayyettiren, ve Arap ve Turan ve İran ve Sâmileri, yani beraber olanları tevhid ederek az zaman içinde bize bir büyük kıymet verdiren, ve şahs-ı mânevi-i hükûmeti Müslüman gösteren, ve kanun-u esasînin ruhunu ve on birinci maddeyi muhafaza ile sizi hıns-ı yeminden (yemin bozmaktan) kurtaran, ve Avrupa’nın eski zann-ı fasidlerini tekzip eden, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın hâtemü’l-Enbiya ve şeriatının ebedî olduğunu tasdik ettiren, ve muharrib-i medeniyet olan ve anarşiliğe yol açan dinsizliğe karşı set çeken, ve zulmet-i tebâyün-ü efkârı ve teşettüt-ü ârâyı safha-i nuranîsi ile ortadan kaldıran, ve umum ulema ve vâizleri ittihad ve saadet-i millete ve icraat-ı hükûmeti, meşruta-i meşruaya hâdim eden, ve adalet-i mahzâsı merhametli olduğundan anâsır-ı gayr-ı müslimeyi daha ziyade telif ve rapt eden, ve en cebîn ve âmi adamı en cesur ve en has adam gibi hiss-i hakikî-i terakki ile ve fedakârlık ve hubb-u vatanla mütehassis eden, ve hadim-i (yıkıcı) medeniyet olan sefahet ve israfattan ve havayic-i gayr-ı zaruriyeden bizi halâs eden, ve muhafaza-i âhiretle beraber imâr-ı dünya etmekle sa’ye neşat veren, ve hayat-ı medeniye olan ahlâk-ı hasene ve hissiyat-ı ulviyenin düsturlarını öğreten, ve herbirinizi, ey meb’uslar, elli bin kişinin takazasını, yani haklarını sizden dâvâ etmelerini hakkınızda tebrie eden, ve sizi icma-ı ümmete küçük bir misal-i meşru gösteren, ve hüsn-ü niyete binaen âmâlinizi ibadet gibi ettiren, ve üç yüz milyon Müslümanın hayat-ı mâneviyesine suikast ve cinayetten sizi tahlis eden, ol Kur’ân-ı mukaddesin düsturları ünvanıyla gösterseniz ve hükümlerinize me’haz edinseniz ve düsturlarını tatbik etseniz, acaba bu kadar fevaid ile beraber ne gibi bir şey kaybedeceksiniz? Vesselâm,

Yaşasın Kur’ân’ın Kanun-u Esasîleri!
Said Nursî (DHÖ, 69-72)


Açıklaması:
“Ey Meb’usan! Uzunluğu ile beraber gayet mûciz bir tek cümle söyleyeceğim. Dikkat ediniz, zira itnâbında îcaz var.”

1. Bu makalenin muhatabı öncelikli olarak Meclis-i Mebusandaki milletvekilleridir. Sonra onları seçip gönderen millettir.

2. Bu makale uzun gibi görünse de gayet veciz bir cümledir. Uzunluğunda icâz var. Yani uzunluğunda amaca hizmet eden bir kısalık vardır.

**
“Cumhuriyet ve demokrat mânâsındaki meşrutiyet ve kanun-u esasî denilen adalet ve meşveret ve kanunda cem-i kuvvet...”

1. Bediüzzaman Meşrutiyeti, kanun-i esasi, cumhuriyet ve demokrat manasında anlamaktadır. Yani Bediüzzaman’a göre isim önemli değildir. Önemli olan bu isimlerin ifade ettiği manalar ve içeriğidir.

2. Meşrutiyet de Cumhuriyet de, Demokrat da, onların yasaları olan “Kanun-i Esasi” de devleti ve milleti yönetmek için gereklidir. Bunlar din değildir, dinin alternatifi de değildir; ancak yönetim şeklidir.

3. Adı ne olursa olsun yönetimin “Adalet, meşveret ve kanun hâkimiyeti”ni sağlaması halinde bu yönetim İslam’ın ve Kur’ânın emrine uygun bir yönetim şeklidir. Zira yüce Allah keyfî ve nefsanî yönetimi yasaklamış, kanununun ve hukukun hâkimiyetini emretmiştir. Bunun da amacı adaletin sağlanması ve halk için gerekli olan yasaların meşveretle yapılmasıdır. Meclisin amacı halkını mutlu edecek olan ekonomik tedbirleri almak için gerekli yasaları yapmaktır.

**
“Asıl mâlik-i hakikî ve sahib-i ünvan-ı muhteşem olan, ve müessir ve adâlet-i mahzâyı mutazammın bulunan ve nokta-i istinadımızı temin eden, ve meşrutiyeti ve cumhuriyeti bir esas-ı metine istinad ettiren, ve evham ve şükûk sahibini varta-i hayretten kurtaran, ve istikbal ve âhiretimizi tekeffül eden, ve menafi-i umumiye olan hukukullahı izinsiz tasarruftan sizi tahlis eden, ve hayat-ı milliyemizi muhafaza eden…”

1. Asıl mâlik-i hakiki ve sahib-i unvan-ı muhteşem olan: Mâlik-i hakiki ve sahib-i unvan-ı muhteşem olan Kur’ân-ı Hakîmdir.

2. Müessir ve adalet-i mahzayı mutazammın bulunan: Hem tesirli olan ve gerçek adaleti sağlayacak olan Kur’an, yani ona imandan kaynaklanan yasalar ve onun sağladığı adalettir. Zira, insanlara tesir eden ve uymayı sağlayan Allah’ın emri olmasıdır. Allah’ın emirleri ve koyduğu farz ve haram olan hükümler tam adalettir. İnananlar inançlarından dolayı ibadet şevki ile ibadet şevki ile uyarken inanmayanlar da yasa gereği uymak durumunda kalırlar. Böylece adalet-i mahza sağlanır.

3. Nokta-i istinadımızı temin eden: Nokta-i istinat, dayanak noktasıdır. İnsanın dayanağı ne kadar güçlü olursa ümidi, gayreti ve itaati de ona göre mükemmel olur. Nokta-i istinadı Allah ve ameli de Allah rızasına uygun olursa elde edilecek sonuç gayet mükemmeldir ki bunu ancak Kur’an temin eder.

4. Meşrutiyeti ve Cumhuriyeti bir esas-ı metine istinat ettiren: Meşrutiyet ve Cumhuriyet ve onun daha tekamül etmiş şekli olan demokrasi ve demokratik cumhuriyeti beşer aklının ürünü olan felsefî düşüncelerden kurtarıp ilahî kaynaklı Kur’ana istinat ettirecek olan Kur’anın adalet, hürriyet ve meşveret emrine imtisal ederek Kur’âna istinat ettirmektir. O zaman meşrutiyet, cumhuriyet ve demokrasi oldukça güçlenir ve insanlarında fevkalade itaat ve güvenini sağlar.

5. Evham ve şükûk sahibini varta-i hayretten kurtaran: Meşrutiyet ve Demokrasiyi evham ve şüphelerden koruyacak ve kurtaracak olan Kur’ânın kanun-i esasileri olan adalet, meşveret ve nefsanî ve keyfî yönetimden uzak olmasıdır. Böyle olunca demokrasinin uygulaması konusunda şek ve şüphe kalmaz ve insanlar güvenle ona sahip çıkar ve doğru olarak uygularlar. İstismarına da yozlaşmasına da fırsat vermezler.

6. İstikbal ve ahretimizi tekeffül eden: Demokrasi ve hürriyet Allah’ın emirlerine ve rızasına uygun hale gelirse hem istikbalimiz hem de ahiretimiz kurtulmuş ve Kur’anın kefaleti altına girmiş olur.

7. Menafi-i umumiye olan hukukullahı izinsiz tasarruftan sizi tahlis eden: Umumun, yani halkın ve toplumun menfaatini takip etmek “hukukullah” olarak tarif edilmiştir. Hukukullah dediğimiz Allah’ın insana bahşettiği temel insan haklarını koruma altına almak meclisin görevidir. Şayet bu koruma kanunları Kur’anın adalet ve hakkaniyet emirleri ile meşveret emrine uygun yapılırsa haksızlıklardan korunmuş ve adalet sağlanmış olur ve bundan dolayı kanunu çıkaranlar da mesuliyetten kurtulurlar. Aksi taktirde heva ve hevese ve menfaat kaygısına dayanan, şahsı koruyan ve haksız uygulamaları yasalaştıran kanunlar, yapanları töhmet altına sokar ve uygulamadaki yanlışlıkların ve zulümlerin tamamı yasa koyuculara günah ve zülüm olarak döner.

8. Hayat-ı milliyemizi muhafaza eden: Milli hayatımız ve milletin benimseyip kabul ettiği bütün örf ve adetlerimiz dinden ve Kur’andan kaynaklandığı ve tarihî mefahirimizin tamamı dine dayandığından dolayı Kur’ânın kanun-i esasilerine uygun yapılan her şey milli hayatımızı da korumuş olur. Dolayısıyla milli hayatımızın korunması da Kur’ana yönelmek ve ona dayanmakla mümkündür.


“Ve umum ezhanı manyetizmalandıran, ve ecanibe karşı metanetimizi ve kemalimizi ve mevcudiyetimizi gösteren, ve sizi muahaze-i dünyeviye ve uhreviyeden kurtaran, ve maksat ve neticede ittihad-ı umumîyi tesis eden, ve o ittihadın ruhu olan efkâr-ı âmmeyi tevlid eden, ve çürük mesâvi-i medeniyeti hudud-u hürriyet ve medeniyetimize girmekten yasak eden…”

1. Umum ezhanı mayetizmalandıran: Kur’an Allah kelamı olduğu ve kaynak kutsi olduğu için inananları imtisale sevk eder ve zihinleri etki altına alır. Bu nedenle kanun hakimiyeti daha kolay sağlanır.

2. Ecanibe karşı metanetimizi ve kemâlimizi ve mevcudiyetimizi gösteren: Ecnebi denilen gayr-i müslümlere ve diğer milletlere karşı metanetimizi ve kemâlimizi ve varlığımızı daha güçlü gösteren.

3. Sizi muâheze-i dünyeviye ve uhreviyeden kurtaran: Mebusaları ve milleti dünyada ve ahrette sorumluluktan kurtaran. Zira dünyada adaletle hükmettiği için ahirette de adil hükmün mükafatını ve Allah’ın rızasını kazandırdığı için…

4. Maksat ve neticede ittihad-ı umumiyi tesis eden: Hedefte ve sonuçta umum halkın birliğini sağlar. Zira inananlar inançları gereği, inanmayanlar da adalet ve hakkaniyeti sağladığı için bu ittihada dahil olacaktır.

5. İttihadın ruhu olan efkâr-ı âmmeyi tevlit eden: İttihat ve ittfakı sağlaaycak olan ruh efkâr-ı âmme, yani kamuoyudur. Kur’ânın kanun-i esasileri, yani Kur’ândan kaynaklanan yasalar kamuoyunu sağlar, bu da birlik ve beraberliği temin eder.

6. Çürük mesâvi-i medeniyeti hudud-u hürriyet ve medeniyetimize girmekten yasak eden: Kur’ânın kanun-i esasileri çürük ve hiçbir esasa dayanmayan medeniyetin kötülüklerinin hürriyetimizin hududuna girmesine engeldir. İslam medeniyetini oluşturan adalet, hakkaniyet, doğruluk, akla ve ilme dayanma, medeniyetin güzelliklerini alma gibi prensipler batı medeniyetinin sefahet ve dalaletinin hürriyet perdesi altında içimize girerek bizi zehirlemesine müsaade etmez.

“Bizi Avrupa dilenciliğinden kurtaran, ve geri kaldığımız uzun mesafe-i terakkiyi sırr-ı i’câza binaen, bir zaman-ı kasırda tayyettiren, ve Arap ve Turan ve İran ve Sâmileri, yani beraber olanları tevhid ederek az zaman içinde bize bir büyük kıymet verdiren, ve şahs-ı mânevi-i hükûmeti Müslüman gösteren, ve kanun-u esasînin ruhunu ve on birinci maddeyi muhafaza ile sizi hıns-ı yeminden (yemin bozmaktan) kurtaran, ve Avrupa’nın eski zann-ı fasidlerini tekzip eden…”

1. Bizi Avrupa dilenciliğinden kurtaran: Dünyevi saadetimizi temin eden meşrutiyet ve Kanun-i esasi/Anayasa prensiplerinin dinden ve dört mezhepten çıkarılması mümkün olduğundan Avrupa’dan alınmasına gerek yoktur. Dolayısıyla Kanun-i Esasi bizi Avrupa dilenciliğinden de kurtaracaktır.

2. Geri kaldığımız uzun mesafe-i terakkiyi sırr-ı i’câza binaen, bir zaman-ı kasırda tayyettiren: Kur’ânın kanun-i esasilerine uyulsa ve uygulansa geri kaldığımız Avrupa’yı teknik ve teknolojik bakımdan da kısa zamanda geçmemiz mümkündür.

3. Arap ve Turan ve İran ve Sâmileri, yani beraber olanları tevhid ederek az zaman içinde bize bir büyük kıymet verdiren: İslam dünyasını ortak bir noktada birleştirecek olan da yine Kanun-i Esasi olacaktır. Bu nedenle Kur’âna dayanan bir kanun-i Esasi tüm dünya Müslümanlarına değer kazandırarak birliği sağlayacaktır.

4. Şahs-ı mânevi-i hükûmeti Müslüman gösteren: Kur’ana dayanan bir Kanun-i Esasi hükümetin ve parlamentonun şahs-ı manevisi olan kurumlarını Müslüman gösterecek ve bu da tün dünya Müslümanlarının teveccühüne ve birliğine hizmet edecektir.

5. Kanun-u esasînin ruhunu ve on birinci maddeyi muhafaza ile sizi hıns-ı yeminden (yemin bozmaktan) kurtaran: Kanun-i Esasi 119 Madde olup 11. Maddesi “Devleti Osmaniyenin dini İslâmdır. Bu esası vikaye ile beraber asayisi halkı ve adabı umumiyeyi ihlâl etmemek şartıyla memalik-i Osmaniyede maruf olan bilcümle edyanın serbestii icrası ve cemaat-ı muhtelifiye verilmiş olan imtiyazatı mezhebiyenin kemakân cereyanı devletin tahdi himayetindedir” şeklindedir. Kur’anın kanun-i esasisine dayndığı zaman bu maddeye tam bir işlerlik kazandırmak mümkündür. Kanun-ı esasi bir yemin metni sayıldığı için Allah için bu on birinci maddeye işlerlik kazandırmakla yemini bozmaktan da kurtulmuş olunur.

6. Avrupa’nın eski zann-ı fasidlerini tekzip eden: Avrupalılar islamiyeti ve şeriatı hürriyetleri kısıtlayan, din ve devlet adamlarının istibdadına müsait olduğu fasit zanlarını da bu şekilde tadil etmek mümkün olacaktır.

“Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın hâtemü’l-Enbiya ve şeriatının ebedî olduğunu tasdik ettiren, ve muharrib-i medeniyet olan ve anarşiliğe yol açan dinsizliğe karşı set çeken, ve zulmet-i tebâyün-ü efkârı ve teşettüt-ü ârâyı safha-i nuranîsi ile ortadan kaldıran, ve umum ulema ve vâizleri ittihad ve saadet-i millete ve icraat-ı hükûmeti, meşruta-i meşruaya hâdim eden, ve adalet-i mahzâsı merhametli olduğundan anâsır-ı gayr-ı müslimeyi daha ziyade telif ve rapt eden, ve en cebîn ve âmi adamı en cesur ve en has adam gibi hiss-i hakikî-i terakki ile ve fedakârlık ve hubb-u vatanla mütehassis eden, ve hadim-i (yıkıcı) medeniyet olan sefahet ve israfattan ve havayic-i gayr-ı zaruriyeden bizi halâs eden…”

1. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın hâtemü’l-Enbiya ve şeriatının ebedî olduğunu tasdik ettiren: Kur’an rehber ittihaz edilerek yapılan yasalar ve alınan kararlar peygamberimizin (sav) son peygamber ve şeriatının da aktif ve ebedi olduğunu ispat eder.

2. Muharrib-i medeniyet olan ve anarşiliğe yol açan dinsizliğe karşı set çeken: Her medeniyeti tahrip eden her nevi anarşi ve kargaşadır. Bu da dinsizlikten kaynaklanır. Bu nedenle dine ve imana hizmet etmekle mükellef olan Meclis-i Mebusan Kur’an ve Süneti rehber edinse bu amacına daha çok hizmet etmiş olur.

3. Zulmet-i tebâyün-ü efkârı ve teşettüt-ü ârâyı safha-i nuranîsi ile ortadan kaldıran: Farklı düşünce ve fikirleri, yöresel ve bölgesel farklılıkları nurani olan ve tüm insanlığı kucaklayan Kur’an prensipleri ile ortadan kaldırarak fikir birliğini de temin eder.

4. Umum ulema ve vâizleri ittihad ve saadet-i millete ve icraat-ı hükûmeti, meşruta-i meşruaya hâdim eden: Kur’andan kaynaklanan meşveret, şura, adalet ve eşitlik prensibi ile hürriyet-i şer’iye esas alınırsa umum ulema, vaizler hükümetlerin icraatına ve milletin saadetine vesile olan meşrutyet-i meşruayı, yani hür seçimle oluşan meşrutiyet sistemine ve dine hizmet ettirir.

5. Adalet-i mahzâsı merhametli olduğundan anâsır-ı gayr-ı müslimeyi daha ziyade telif ve rapt eden: Dinden ve Kur’ândan kaynaklanan adalet, adalet-i mahzayı tazammun ettiği için gayr-i Müslim unsurları da adaletine boyun eğdirir ve aralarındaki anlaşmazlıkları giderek devlet-i ve hükümet-i islamiyeye bağlar.

6. En cebîn ve âmi adamı en cesur ve en has adam gibi hiss-i hakikî-i terakki ile ve fedakârlık ve hubb-u vatanla mütehassis eden: En korkak ve âmi olan bir adamı cesur ve has adam gibi fedakar, vatanperver, fedakar ve insnaın ve ülkenin kalkınmasına çalışan bir adam haline getirir.

7. Hadim-i (yıkıcı) medeniyet olan sefahet ve israfattan ve havayic-i gayr-ı zaruriyeden bizi halâs eden: Medeniyeti yıkan safahet ve israftan ve zaruri olmayan ihtiyaçlardan koruyarak malını ve parasını hayra sarfetmeye sebep olan…

“Muhafaza-i âhiretle beraber imâr-ı dünya etmekle sa’ye neşat veren, ve hayat-ı medeniye olan ahlâk-ı hasene ve hissiyat-ı ulviyenin düsturlarını öğreten, ve herbirinizi, ey meb’uslar, elli bin kişinin takazasını, yani haklarını sizden dâvâ etmelerini hakkınızda tebrie eden, ve sizi icma-ı ümmete küçük bir misal-i meşru gösteren, ve hüsn-ü niyete binaen âmâlinizi ibadet gibi ettiren, ve üç yüz milyon Müslümanın hayat-ı mâneviyesine suikast ve cinayetten sizi tahlis eden, ol Kur’ân-ı mukaddesin düsturları ünvanıyla gösterseniz ve hükümlerinize me’haz edinseniz ve düsturlarını tatbik etseniz, acaba bu kadar fevaid ile beraber ne gibi bir şey kaybedeceksiniz? Vesselâm.”

1. Muhafaza-i âhiretle beraber imâr-ı dünya etmekle sa’ye neşat veren: Ahreti korumakla beraber dünyayı da imar etmeye teşvik eden ve çalıştıran…

2. Hayat-ı medeniye olan ahlâk-ı hasene ve hissiyat-ı ulviyenin düsturlarını öğreten: Gerçek medeniyet hayatı olan güzel ahlak prensiplerini ve ulvi duyguları harekete getiren…

3. Her birinizi, ey meb’uslar, elli bin kişinin takazasını, yani haklarını sizden dâvâ etmelerini hakkınızda tebrie eden: Elli bin kişinin seçtiği ve temsicidi olduğu her bir milletvekilini onların haklarını dava etmekten koruyan… Yani Allah’ın adalet ve hizmet emrine uymaz da kişi nefsinin ve menfaatinin peşinden koşarsa kendisini seçen elli bin kişinin hukukuna tecavüz etmiş olur.

4. Sizi icma-ı ümmete küçük bir misal-i meşru gösteren: İcma-i Ümmet, ümmetin çoğunluğunun bir konuda ittifak etmesidir. Meclis-i Mebusan ise milletin temsilcilerinin toplandığı yer olduğu için ümmetin icmaını temsil eder. Şayet Kur’an-ı Kerimin kanun-i esasilerine dayanırsa bu defa tam bir icma-i ümmet sayılır. Bu nedenle seçimle gelen meşru bir meclis-i ulema sayılır. Bu da icma-i ümmete bir misal-i meşru olur.

5. Hüsn-ü niyete binaen âmâlinizi ibadet gibi ettiren: Bu meclis-i mebusanda bulunan milletvekilleri iyi niyetle adalet ve hakkaniyet için çalışırlarsa bu amelleri de ibadet olur. Adil bir kanun çıkarırlarsa bu kanundan kaynaklanan adil hükümler sayısınca ve istifade edenler oranında sevaba nail olurlar.

6. Üç yüz milyon Müslümanın hayat-ı mâneviyesine suikast ve cinayetten sizi tahlis eden: Müslümanların temsilcileri oldukları için üç yüz milyon (o zaman Müslümanların nüfusu bu kadardı) Müslümanların manevi hayatlarını din düşmanlarının ve münafıkların su-i kastlarından kurtarmış olurlar.

(Bu otuz üç mertebe ile sizleri hak ve hidayete sevk eden) Ol Kur’ân-ı mukaddesin düsturları ünvanıyla gösterseniz ve hükümlerinize me’haz edinseniz ve düsturlarını tatbik etseniz, acaba bu kadar fevaid ile beraber ne gibi bir şey kaybedeceksiniz? Vesselâm
 
Üst