İnanmak veya inanmamak

!!_serp!L_!!

Deneyimli Üye
Kademeli
184_3.jpg
İnanmak veya inanmamak



İnsana bahsedilen düşünebilme ufku, nimet, ihsan ve şereflerin en büyüğüdür, İnsanın insanlığını bilmesi, yüklendiği büyük misyonu îfâ edebilmesi, bir ihsan-ı İlâhî olarak kendisine verilen "düşünebilme" vasfıyla mümkün olmaktadır İnsanlığa' yükselsin diye insanın fıtratına koyulan kabiliyetlerin müsbet istikamette şekillenmesi, düşünce atını mahmuzlamaya bağlı Düşünce ise, akıl ile mümkündür Akletmeyenler ve akıldan mahrum olanlar, Allah'ın hitabı karşısında mes'ul ve muhatap olma gibi büyük bir şereften uzak kalırlar
İman gibi sarsılmaz bir istinada sırt dayamakta düşünebilme vasfı, bir vasıta ve vesiledir imtihan sırrının bozulmaması adına Allah'ın meşieti önünde gerilen incecik bir perdedir İnsanın imanı, Allah'ın meşieti olmadan düşünülemeyeceği gibi, bu imanın düşünebilme seyrinin bir neticesi olduğunu da inkâr edemeyiz Allah, insandan iman gibi yüce bir vazife beklerken, imana giden bir seyir olan düşünce mekanizmasını harekete geçirmek için de üzerinde düşünülecek çok harika âlemler halketmiştir Bu sebeple, mikrodan makroya uzanan içice âlemler, üzerinde düşünceden gergefler işlenecek altın ibrişimli bir atlastır

Tekniğin gürültüsünden uzak bir yaz akşamında; bakışlarınızı hikmetlerle dolu uzayın derinliklerine doğru salın Işık hızıyla kat'edilen bir mesafede yeralan milyarlarca yıldız ve galaksinin dünyasında, insana hakikatin mesajını duyuran bir mükemmelliğin resmî geçidini müşahede edeceksiniz Büyük bir hızla hareket etmelerine rağmen kendi dünyalarında yaşanan huzur ve sükûnet, tefekkür mekanizmanızı harekete geçirecek ve bu mükemmelliğin arkasındaki Yaratıcı Kudret'e inanmanın huzurunu yakalayacaksınız
Yine bir ilkbahar günü, tamamen mekanikleşmiş insanın kirletmediği bir ormana dalınız Kışın yağmuru ve karıyla beraber toprağın bağrına düşen tohumun yeniden dirilişle yüzyüze geldiğini görecek ve bütün hücrelerinizin huzur ve inşirah içinde cezbeye geldiğini hissedeceksiniz Daha sonra, başınızı, ellerinizin arasına alacak ve bir yaz akşamında gökteki milyarlarca yıldız ve galaksinin dünyasında yaşanan sükûnetin ve yine bir ilkbahar günü, tabiatın bağrında varolan huzur ve saadetin sırrı ne? sorusuyla "Bilmez misin ki göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır Sizin Allah'tan başka ne bir dostunuz vardır ne de bir yardımcınız" (Bakara, 107) hakikatinin burcuna yükselmiş olacaksınız Yani, "Âfâkî tefekkürünüz enfûsî bir irfana inkılap edecek ve vicdanınızın sesini dinleyip tevhidi tasdik edeceksiniz"

İnsanın, binbir şüphe ve çıkmazdan kurtulup istikrarlı bir çizgi takip edebilmesi; ferdî ve içtimâî planda huzura kavuşması teslim ve tevekkül içinde tevhidi gerçeğe riayet etmesine bağlı Eğer kâinatın her noktasında huzur ve mükemmellik yaşanıyorsa ve bunun temelinde sünnetullah denilen İlâhî kanunlara tam riayet varsa, insana düşen de kendi buudundaki sünnetullaha tam riayettir Günümüzün içtimâî coğrafyasında yaşanan huzursuzluğun sebeplerine bakıldığında, bunların tevhidi gerçeğe sırt dönenler olduğunu müşahede etmemek imkansızdır

Evet, iman herşeyi bulmanın ve kazanmanın teminatı Arkasından koşulup durulan "mutluluğa" ermek sonsuz hakikati (iman) bilmeye ve O'na teslim olmaya bağlıdır

Bunu bilenler, tanıyanlar ve O'nun dairesindeki hayat modelini yaşayanlar, mutluluk ve huzuru her dem yakalayabilirler Çilenin ve ızdırabın en korkuncuyla hemdem olsalar bile, ye's ve ümitsizlikle yakınlık kurmazlar Hasretin yumaklaştığı, acının girdaplaştığı, anlaşılmazlığın içiçe olduğu, insanî vasıfların firar ettiği mekânlarda bile iman edenler, imanın ümit saçan dünyasına doğru kanat çırparlar Zıtlıklar savaşır olmazlar oldurulur bu iklimlerde Mısır'a uzanan çizginin yolu buradan geçer Karanlığın en koyu olduğu buralarda aydınlıklar yakalanır ve yaşanır Sahiplerinin yüzü kadar soğuk ve donuk bakışlı duvarlar, misafir ettikleri ışık düşünceli ışık adamların vesilesiyle yüzlerindeki somurtkanlığı, soğukluğu ve matlığı atarlar

Bir intisap olan iman ve teslimiyet, insan için bir anahtardır bilinmez ve çıkmaz olan kapıları açabilen bir anahtar İman, insanı Allah'la irtibatlandırır onu boşluktan ve derbederlikten kurtarır Ebed buudlu huzur ve mutluluğa uzanan koridorun kapısı, imanla açılır İnsanı kucağında büyüten eşya armonisinin sırrı, ancak iman sahiplerince bilinebilir

İnanmak, akıl ve irade sahibi insanın en mümeyyiz vasfıdır Bilerek, severek ve isteyerek bir teslim oluştur insanın imanı Esaret değildir bu, iradenin ve aklın devreden çıkışı hiç değildir İman, irade buudludur Allah, aklı ve iradeyi iptal eden hadiselere hayat hakkı vermez bu hikmet diyarında O'nun (cc) icraatında aklı aşan şeyler vardır ama, akla ters düşen birşey yoktur Diğer varlıkların sünnetullaha teslim oluşlarında bir cebrîlik varken, insanınkinde iradîlik vardır; ve bu sebeple insanın cüz'î iradesini küllî iradeye teslim edişte gerçek mânâda hürriyetin (nefs-i emmareye esir olmama) tahakkuku söz konusudur

Esaret, insanın aklıyla, iradesiyle, şuuruyla başka güçlere teslim oluşunu ifade eder Kendini imanın güvenilir kollarına ve huzurlu dünyasına bırakamayan esaretzede insan, bir eşyadır yığından bir parçadır Hâdiseleri şekillendiren değil, hadiselerin kıskacında şekillenendir o; hiçbir değer ifade etmeyen sürüden bir ferttir
Hislerin boyunduruğunda sürdürülen hayat, esaretzede için bir diğer kaostur O, mekanize olmuş bir hayatın sıkıcılığını ve ruhu örseleyen çıkıntılarını aşmak adına, hevesatın dalgalarına kendini teslim eder Bu ise ölümlerden ölüm beğenmedir

Esaretin dehlizlerinde sürdürülen hayatta, intihar, hayat sahibi için bir kurtuluş olur Yaşamak, direnmek absürd (saçma)'dür esaretzedenin üstadına (A Camus) göre Herşeyin yaratılışını tesadüfe verdiğinden ve bütün varlığı birbirinden bağımsız düşündüğünden herşeyi düşman bilmiştir kendine Eşyanın arkasındaki rahmet, şefkat ve merhameti görmediğinden hayatı bir cidal bilir ölümü ebedî ayrılık olarak fehmeder Bu sebeple, diğer varlıkların kendisiyle olan ilgisini, mutluluk ve huzuruna yönelmiş bir kem bakış bifir Bundandır intihar ve absürd düşüncesi Bıkmıştır herşeyin karşısında titremeyi, el-pençe divan durmayı Biri bilmemenin, sevmemenin ve O'na teslim olmamanın bedbahtlığına uğramıştır

Nihat DAĞLI
Sızıntı
 
Üst