Hisse senedi

Münzevi

KF Ailesinden
Özel Üye
Hisse senedi bir anonim şirketin sermayesinin birbirine eşit paylarından
bir parçasını temsil eden ve kanunî şekil şartlarına uygun olarak düzenlenen
hukuken kıymetli evrak hükmünde bir belgedir. Tahvil gibi bir borç senedi
değil, bir ortaklık ve mülkiyet senedidir. Şirket yaşadığı ve kâr ettiği müddetçe
sahibine gelir getirir. Hisse senedinin sahibine sağladığı bu gelire
temettu (kâr payı) denir.
Hisse senetleri tedavül kabiliyetlerine, şirket kârına, iştiraklerine ve sermayeyi
temsil edip etmediklerine göre muhtelif nevilere ayrılır.
Hisse senetlerinin üç türlü değeri vardır:
1. Nominal değer: Hisse senedinin üzerinde yazılı değerdir. Bazı ülkelerde
hisse senetleri nominal değer taşımaz. İlk defa piyasaya çıkarılırken ihraç eden kuruluşun, arz ve talebi göz önünde bulundurularak kararlaştırdığı
bir ihraç fiyatı ile satışa sunulurlar.
2. İhraç değeri: Hisse senetlerinin nominal değerin altında veya üstünde
bir değerle ihraç edilmesidir. İhraç edilen bir hisse senedinin bu değerde
kalıp kalmayacağını zamanla piyasa şartları tayin edecektir.
3. Piyasa değeri: Piyasada arz ve talebin oluşturduğu değerdir.
Hisse senedi bir ticarî işletmenin tümünün (arsası, binaları, fabrikası, makineleri,
demirbaşı, parası, borç ve alacakları, diğer işletmelerdeki iştirak payları,
ihtirâ ve patentleri dahil olmak üzere) bütün maddî ve mânevî varlığının belli
bir parçasını temsil eden bir mülkiyet senedidir. Bir şirketin hisse senedini
alan kimse, o işletmenin aktif ve pasifindeki her şeye ortak olur.
Bu husus kapalı şirketlerden halka açık şirketlere doğru gidildikçe derece
derece farklılık gösterir. Beş altı ortaklı bir aile anonim şirketinde ortaklar
hisse senetlerinin kendilerine tanıdığı tüm hakların bilinci içindedir. Fakat
şirket halka açıldıkça ve büyüyüp ortak sayısı arttıkça, hisse senetleri temsil
ettikleri haklardan ayrı bir kişilik kazanmaya başlar. Hisse senedi hamilleri
hisse senetlerini uzun vadeli yatırım yapmak için bile almış olsalar, artık
hisse senetleri onlar için bir işletmenin aktif ve pasifindeki tüm varlıkları ve
hakları temsil eden bir belge olmaktan çıkar, bizzat kendisi bir mal haline
gelmeye başlar. Eğer portföy sahibi devamlı bir yatırım için değil de, zaman
içindeki değer artışlarından yararlanmak amacıyla yatırım yapmışsa, hisse
senetleri iyiden iyiye bir mal haline gelir, artık onların neyi ve hangi hakları
temsil ettiği düşünülmez.
Günlük hayatta aslî para olmamakla birlikte hisse senedi, tahvil vb. aktif
unsurların para gibi tedavül etmesi, muasır İslâm âlimlerini meşgul etmiştir.
Bu konuda l952 yılında Şam'da yapılan bir toplantıda âlimler; türü ne
olursa olsun ve ne maksatla elde bulundurulursa bulundurulsun, bütün
hisse senetlerinin ticaret malı olduğu ve onlar gibi zekât hükümlerine tâbi
tutulması gerektiği kanaatini serdetmişlerdir. Çünkü hisse senetleri ve tahviller
ticareti yapılıp kâr elde etmek için elde bulundurulur. Nominal değerleri
ile sermaye piyasasındaki değerleri de daima farklıdır. Bu itibarla hisse senetleri
ve tahviller birer ticaret malıdır ve ticaret mallarına uygulanan ölçüyle
zekâta tâbi olmalıdır.
Hisse senetleri menkul kıymetler borsasında alınıp satılmak ve böylece
ticareti yapılıp kazanç elde etmek için bulunduruluyorsa, ticaret malları gibi
işlem görürler, rayiç bedelleri üzerinden % 2.5 oranında zekâta tâbi olurlar.Hisse senetleri, kâr elde etmek için değil, yatırım yapmak ve bunun gelirini
(temettu) elde etmek için alınmış ise yine aynı şekilde rayiç bedel + gelirleri
% 2.5 oranında zekâta tâbi olurlar, ancak bu durumda zekât doğrudan şirketten
tahsil edilir.
1965 yılında Kahire'de yapılan ikinci konferansta konu tekrar gündeme
gelmiş; hisse senetleri ve tahvillerin alınıp satılmak suretiyle ticareti yapılmak
için elde bulundurulduğunda ticaret malları gibi % 2.5 nisbetinde zekâta
tâbi olması, sırf yatırımda bulunulup, bunun gelirinden yararlanmak
amacı ile alınmışsa -ziraî araziye kıyasla- safî gelirinden % 10 zekât alınması,
bu ikinci durumda hisse senetlerinin zekâtının şirket tarafından verilmesi
gerektiği belirtilmiştir. Çünkü şirketler yatırımcıların zekât borçlarını
temettularından kolayca çıkarıp, kalanını kâr olarak verebilirler.
1984 yılında Küveyt'te yapılan "I. Zekât Kongresi"nde hisse senetlerinin
zekâtının, şirketin tüzüğünde gerekli düzenlemeler yapılıp genel kuruldan bu
yönde karar çıkarıldıktan sonra, hisse sahiplerinin de rızâları alınarak şirketler
tarafından ödenmesi tavsiye edilmiştir. Bu tavsiye kararı, İmam Şâfiî'-
nin ortaklık prensibinin diğer mallara teşmiline istinat etmektedir. Aynı kararda
eğer şirketler zekâtı -şu veya bu sebeple- ödemezlerse onların yıllık
bütçelerinde her hisse sahibine düşen zekât miktarını gösterip bildirmeleri
tavsiye edilmiştir.
Konferansın tavsiye kararlarında şu hususlar da yer almıştır:
1. Şirket, mallarının zekâtını ödemişse artık hisse sahiplerinin ayrıca zekât
ödemeleri gerekmez.
2. Şirket, mallarının zekâtını ödememişse her hisse sahibinin hissesine
düşen zekâtı aşağıdaki şekillerde ödemesi gerekir:
a) Hisse sahibi, hisse senedini sırf ticaretini yapmak için almışsa onun
zekâtı vücûb tarihindeki piyasa değeri üzerinden % 2.5 oranında ödenmelidir.
b) Gelirinden yararlanmak amacı ile almışsa; âlimlerin çoğunluğuna
göre, elde ettiği geliri diğer mallarına katar, nisab ve bir yıl bekleme şartı
gerçekleşmişse % 2.5 oranında zekât öder. Bu suretle sorumluluktan kurtulmuş
olur.
Bazı âlimler de sanayi sektöründeki yatırım gelirini ziraî araziye kıyas
ettiğinden, onlara göre ise geliri elde eder etmez % 10'unu zekât olarak öder.İslâm Fıkıh Akademisi'nin 6-11 Şubat 1988 tarihleri arasında Suudi
Arabistan'ın Cidde şehrinde gerçekleştirdiği dördüncü dönem toplantısında,
"şirket hisselerinin zekâtı" konusunda akademiye gelen araştırmalar incelendikten
sonra şu kararlar alınmıştır:
1. Hisselerin zekâtını vermek sahiplerine düşer. Ancak şirketin tüzüğünde
açıkça belirtilmiş, genel kuruldan bu yönde bir karar alınmış, ilgili
ülke hukukunda şirketler, zekâtları hesaplayıp çıkarmakla yükümlü tutulmuş
veya hisse sahibi hisselerinin zekâtını hesaplayıp çıkarma yetkisini
şirket yönetimine bırakmışsa, şirket yönetimi hisse sahiplerini temsilen zekât
çıkarır.
2. Gerçek şahıslar mallarının zekâtını nasıl hesaplayıp çıkarıyorsa şirket
yönetimi de hisselerin zekâtını o şekilde çıkarır. Yani, hissedarların mallarının
bütünü tek bir şahsın malları mesabesinde kabul edilir; bunların zekâtı
belirlenirken, zekâta tâbi malın çeşidi, nisabı, alınacak miktar vb. bakımından
gerçek şahsın zekâtında gözetilen esaslara uyulur. Bu işlemler, karışım
(hulta) prensibini bütün mallara teşmil eden fakihlerin görüşüne dayanmaktadır.
Kamu hazinesi hisseleri, hayır vakfı hisseleri, hayır kurumları hisseleri
ve gayri müslimlerin hisseleri gibi zekât düşmeyen hisselerin payı zekâtın
tarhında esas alınacak miktarın dışında tutulur.
3. Şirket, herhangi bir sebeple mallarının zekâtını vermemişse hissedarların
kendi hisselerinin zekâtını vermeleri gerekir. Hissedarın, şirket işaret
edilen şekilde mallarının zekâtını vermiş olsaydı kendisine ait hisselere ne
kadar zekât isabet edecek idiyse, şirket hesaplarından öğrenmesi mümkünse,
onu esas alarak hisselerinin zekâtını verir. Çünkü hisselerin zekâtının
belirlenmesinde kriter budur.
Hissedarın bunu öğrenememesi durumunda ise:
Eğer ticaret maksadıyla değil de sadece hisselerin yıllık kârından (temettu)
yararlanmak için şirkete hissedar olmuş ise gelir getiren malların zekâtı gibi
bunların zekâtını çıkarır; İslâm Fıkıh Akademisi'nin ikinci dönem toplantısında
"kiraya verilmiş tarımsal olmayan arazi ve taşınmazların zekâtı"na ilişkin aldığı
karara paralel olarak bu hisselerin sahibi, hisselerinin aslı değil onların
geliri üzerinden zekât vermekle yükümlüdür. Bu da kârın tahsili tarihinden
itibaren bir sene sonra -diğer zekât şartları tahakkuk etmişse ve zekâta mani
bir durum da yoksa- kırkta birdir.Eğer hissedar, ticaret maksadıyla hisse edinmişse, bunların zekâtını ticaret
mallarının zekâtı gibi verir. Bir yıl geçtiğinde hisseler mülkiyetinde bulunuyorsa
piyasa değeri üzerinden, piyasanın bulunmaması durumunda ise bilirkişinin
takdir edeceği değer üzerinden % 2.5 olarak zekât verir. Ayrıca, elde
edilmişse, hisselere ait kârın da bu oranda zekâtını verir.
4. Hissedar, sene içinde hisselerini satmışsa, bunların bedelini diğer
mallarına ilâve eder ve senesi dolduğunda, birlikte zekâtını verir. Alıcı ise,
satın aldığı hisselerin zekâtını yukarıda belirtildiği şekilde verir.
Hisse senetlerinden elde edilen gelir çağımızda ortaya çıkmış yeni bir
konu olduğundan, çağdaş âlimler arasında bu gelirin klasik dönemdeki
hangi tür mala ve gelire kıyas edileceğinde farklı görüşler ortaya çıkmıştır.
Hisse senetlerinin zekâtının nasıl ve hangi ölçüye göre verileceği konusundaki
farklı önerilerin gündeme gelmesi bundan kaynaklanmaktadır. Bu tartışmalardan
anlaşıldığına göre;
1. Çağdaş âlimler menkul kıymetler borsasında alınıp satılmak ve böylece
ticareti yapılarak kazanç elde etmek amacıyla alınan hisse senetlerinin
türü ne olursa olsun % 2.5 oranında zekâta tâbi olacağında görüş birliğine
varmışlardır.
2. Ticaret maksadıyla değil de, sadece yatırımcı sıfatıyla hisselerin yıllık
kârından (temettu) yararlanmak için hisse senetleri alınmışsa bunların gelirlerinin
de zekâta tâbi olacağı ittifakla kabul edilmiştir.
3. Hisse senetlerinin türü ne olursa olsun ve ne maksatla elde bulundurulursa
bulundurulsun kıymetli evrak olarak % 2.5 oranında zekâta tâbi
olup olmayacağı, ayrıca temettu için elde bulundurulan hisse senetlerinin
kârından ne nisbette zekât verileceği ihtilâf konusu olmuştur.
Bazı âlimler bu temettunun -diğer şartlar da gerçekleştiğinde- % 2.5 oranında
zekâta tâbi olması gerektiğini savunmuş, bazıları da sınaî şirket hisse
senetlerinin kendileri zekâttan muaf olmakla beraber gelirlerinin 1/10 veya
1/20 nisbetinde zekâta tâbi olması gerektiğini ileri sürmüşlerdir.
Bu konuda şöyle bir öneri getirilebilir:
l. Hisse senetleri, türleri ne olursa olsun, sermaye piyasalarında alınıp satılmak
ve bu surette ticareti yapılmak amacıyla alınmış ise, vücûb tarihinde
sermaye piyasasındaki değeri üzerinden % 2.5 oranında zekâta tâbi olmalıdır.
Çünkü hangi tür mal ticareti yapılmak için elde bulunduruluyorsa, o mal ticaret
malları zekâtı hükümlerine tâbidir. Bu hususta -zekât kapsamını daraltan ların dışında- farklı görüş ileri süren olmamıştır. Buna göre spekülatör sıfatıyla
sermaye piyasalarında hisse senedi alıp satanlar -ticaret sektöründe çalışan
her mükellef gibi- hisse senetlerinin piyasadaki değerleri üzerinden, nisab ve
yıl geçme (havl) şartları gerçekleşince % 2.5 oranında zekâtlarını ödemeleri
gerekir. Çünkü portföy sahibi devamlı bir yatırım için değil, zaman içindeki
değer artışlarından yararlanmak, yani hisse senetlerinin ticaretini yapmak için
onları almıştır. Artık bu hisse senetleri tam bir ticaret metaı haline gelmiştir.
Onların neyi ve hangi hakları temsil ettiği düşünülmez.
2. Eğer hisse senetlerini yatırımcı sıfatıyla elinde bulunduruyorsa, hisse
senedinin satın aldığı değeri + gelirinden, o hisse senedini ihraç eden şirketin
zekâta tâbi olmayan mal varlığını -yıllık bilançodan öğrenerek- çıkarıp,
geriye kalan meblağın % 2.5 oranında zekâtını vermelidir. Çünkü hisse senedi,
yukarıda da açıklandığı gibi, bir ticarî işletmenin tümünün (arsası,
binaları, makineleri, demirbaşı, parası, borç ve alacakları vb.) bütün maddî ve
mânevî varlığının belli bir parçasını temsil eden bir mülkiyet senedidir. Bir
şirketin hisse senedini alan kimse, o işletmenin aktif ve pasifindeki her şeye
ortak olur. Gerçi hisse senedi hamilleri onları uzun vadeli yatırım yapmak
için almış olsalar da, artık hisse senetleri onlar için bir işletmenin aktif ve
pasifindeki tüm varlıkları ve hakları tam temsil eden bir belge olmaktan
çıkmıştır. Fakat yatırım niyetiyle elde bulundurulduğundan dolayı hâlâ mülkiyet
senedi özelliğini korumaya devam ederler. Bu itibarla mülkiyetin satın
alınan değeri + gelirinden, zekâta tâbi olmayan mal varlıkları çıkarılarak
kalan % 2.5 oranında zekâta tâbi olmalıdır.
Hisse senetlerinin zekâtını, onları ihraç eden şirketler de verebilir, hisse
sahipleri de verebilir. Şirketler hisse senetlerinin zekâtını verirse -yukarıda
işaret ettiğimiz- İmam Şâfiî'nin ortak malın zekâtı ile ilgili ictihadına, hisse
senetlerinin zekâtını fertler verirse bu konuda Hanefîler'in ortaya koymuş
olduğu prensibe uyulmuş olur. Ancak hisse senetlerinin zekâtını şirketler
verirse, şirketin tüzüğünde bu durumun açıkça belirtilmiş, genel kurulda bu
yönde bir karar alınmış, hisse sahibi hisselerinin zekâtını hesaplayıp çıkarma
yetkisini şirket yönetimine bırakmış olmalıdır.
 
Üst