Hayır Ve İyiliklere Öncülük Etmek (Riyazu's- salihin)

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Bu bölümdeki dört ayet ve dört hadis-i şeriften insanların Rablerinin sistemine güzel öğütlerle davet edilmesi gerektiğini iyilik ve Allah’a karşı sorumluluk bilincinde yardımlaşılması gerektiğini, insanları iyiliğe çağıracak ekipler kurulması gerektiğini, bir iyiliğe öncülük edenin o iyiliği yapanlar gibi sevap kazanacağını, kötülük için çığır açanlara da aynı şekilde günah yükleneceğini, bir müslümanın vasıtasıyla bir kimsenin doğru yolu bulmasının vadiler dolusu develerden daha hayırlı bir iş olacağını herkesin gerçek niyetine göre ecir ve mükafat alacağını öğreneceğiz. [1]
“... Rabbinin yoluna çağırmaya devam et...” (Kasas: 28/87)
“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır...” (Nahl: 16/125)
“... İyi ve güzel olan şeylerde ve yolunuzu Allah’ın kitabıyla bulmada yardımlaşın...” (Maide: 5/2)
“İçinizde iyi ve yararlı olana davet eden doğru olanı emreden bir topluluk çıksın...” (Al-i İmran: 3/104)

175. Bedir ehlinden ve ensardan olan Ebû Mes’ûd Ukbe İbni Amr radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir iyiliğe öncülük eden kimseye o iyiliği yapanın ecri gibi sevap vardır.”[2]

176. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İnsanları doğru yola çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevap verilir. Ona uyanların sevaplarından da hiçbir şey eksilmez. Başkalarını sapıklığa çağıran kimseye de, kendisine uyanların günahı gibi günah verilir. Ona uyanların günahlarından da hiçbir şey eksilmez.”[3]

* Hayra kılavuz olmak söz, iş, işaret ve her türlü şekilde olabilir. Şerre, kötülüğe, sapıklığa kılavuzluk ta yine her türlü şekilde olabilir. Bugün basın, yayın, TV kanallarıyla bunun açık örneklerini görüyoruz.
Kur’an ve peygamberimizin sahih sünneti insanlığı hayra iyiliğe dünya ve ahiret saadetine çağırır. Bu ikisinin dışındaki tüm şeytani güçler ise insanlığı sapıklığa kötülüğe ve bozguncu olmaya çağırırlar. Biz müslümanlar olarak hangi konumda olursak olalım, alim, abid, memur, işçi, hoca, talebe, fakir, zengin daima insanların iyiliğine ve hayırlarına koşmak durumundayız bu konuda bize şu ayetler emir vermekle ve yapacağımız işi tarif etmektedir. Araf: 7/157, Tevbe: 9/71, Lokman: 31/17, Al-i İmran: 3/110, Nahl: 16/90. [4]


177. Ebü’l–Abbâs Sehl İbn Sa’d es–Sâidî radiyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Hayber Gazvesi gününde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yarın sancağı, Allah’ın kendisinin eliyle fethi nasib edeceği, Allah’ı ve Resûlü’nü seven, Allah’ın ve Resûlü’nün de kendisini sevdiği bir kişiye vereceğim.”
Gazveye iştirak edenler, sancağın aralarından kime verileceğini düşünüp konuşarak geceyi geçirdiler. Sabah olunca, sancağın kendisine verileceği ümidi ile bütün sahâbîler Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’ in huzuruna koştular. Peygamber Efendimiz:
– “Ali İbni Ebû Tâlib nerede?” diye sordu. Sahâbîler:
– Ey Allah’ın Resûlü! O gözlerinden rahatsız, dediler.
Bunun üzerine Peygamberimiz:
– “Ona haber verecek birini gönderiniz” buyurdular. Ali derhal getirildi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun gözlerini tükürüğüyle tedavi ederek kendisine dua etti. O kadar ki, hiç ağrısı yokmuş gibi oldu. Peygamber sancağı ona verdi. Ali:
– Ya Resûlallah! Onlar da bizim gibi mü’min oluncaya kadar mı savaşacağım? dedi. Resûl–i Ekrem:
“Acele etmeden, gayet sakin bir şekilde onların yanına var, kendilerini İslâm’a davet et, uymaları gereken ilâhî yükümlülükleri kendilerine haber ver. Allah’a yemin ederim ki, senin vasıtanla Allah’ın bir tek kişiye hidâyet vermesi, senin için kırmızı develere sahip olmakdan daha hayırlıdır” buyurdu.[5]

178. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Eslem kabilesinden bir delikanlı şöyle dedi:
–Ey Allah’ın Resûlü! Ben gazveye katılmak istiyorum, fakat harb için gerekli olan malzemelerim yok. Hz. Peygamber:
– “Filan kişiye git; o harbe gitmek üzere hazırlanmıştı, fakat hastalandı” buyurdu. Delikanlı o kişiye gitti ve:
– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sana selam ediyor ve harb için hazırladığın malzemeleri bana vermeni söylüyor, dedi. Bunun üzerine adam hanımına:
– Hanım! Hazırladığım harb malzemelerinin hepsini bu delikanlıya ver; onlardan hiçbir şey geriye bırakma. Allah hakkı için, onlardan hiçbir şey bırakma ki, berekete nâil olalım, dedi.[6]

* Medinede ilk dönemlerde muhacir denilen Mekke’den gelenler, tüm varlıklarını Mekke’de bırakmışlar, Medineliler de ziraatle uğraşıp ancak kendi kendilerini idare edecek durumda idiler. Sonraki yıllarda İslam coğrafyasının gelişmesi sonucu mal varlıkları çoğalan müslümanlar ilk zamanlarda cihad için kendi imkanlarıyla harp hazırlıklarını bile yapamayacak kadar fakir idiler. Çünkü İslam devletinin bu yönde yeterli bütçesi teşekkül etmemişti. Gücü yetmeyenler zengin sahabiler tarafından binit ve techizat temin edilerek harbe hazırlanır veya bu hadiste görüldüğü üzere mazereti olup savaşa katılamayanlara gönderilirdi. Böylece her iki kimse de alacakları sevapta ortak olurlardı. [7]


[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 71
[2] Müslim, İmâre 133. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 115; Tirmizî, İlim 14.
[3] Müslim, İlim 16. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 6; Tirmizî, İlim 15; İbni Mâce, Mukaddime 14
[4] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 72
[5] Buhârî, Fezâilü’s–sahâbe 9; Müslim, Fezâliü’s–sahâbe 34.
Bu hadis 94 numarada geçmişti, açıklama orada verilmişti.
[6] Müslim, İmâre 134.
1309’da tekrar gelecektir.
[7] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 73
 
Üst