Hâce Ali Râmîtinî (k.s.) Hazretleri

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Şeyh Rükneddîn Alâuddevle Simnânî (k.s.), Silsile-i Sadatın 12. halkası olan Hâce Ali Râmîtinî (k.s.) Hazretleri ile muâsırdı. Aralarında mektuplaşmalar olmuştu. Birgün Şeyh Simnânî, Hâce Ali Râmîtinî'ye bir talebesini gönderip birkaç sual sorup cevabını öğrenmek istedi

Bu suallerden birisi şu idi: 'Biz de siz de fakirlere, miskinlere hizmet ediyoruz, onlara yemek yediriyoruz. Biz mükellef sofralar kuruyor, çeşit çeşit yemekler ikram ediyoruz, siz elinizde olanı veriyorsunuz. Buna rağmen insanlar sizden razı oluyor, size teşekkür ediyor; bizden râzı olmuyor, şikâyetçi oluyorlar. Bunun sebebi nedir?' Ali Râmîtinî Hazretleri şöyle cevap verdiler:

"Yaptığı iyilikleri başa kakarak hizmet edenler çoktur. Yaptığı iyiliğin kabulünü ümîd ederek hizmet edenler ise azdır. Sizler bu şekilde hizmet etmeye çalışın ki, hiç kimse size karşı öfkelenip şikâyetçi olmasın."

Hâce Ali Râmîtinî (k.s.) Hazretleri anlatıyor:

"Hızır Aleyhisselâm, Hâce Abdülhâlık Gucdüvânî Hazretlerinin yanına geldi. Hâce Hazretleri de evinde bulunan arpa unundan yapılmış iki parça çörek getirip ikram etti. Fakat Hızır Aleyhisselâm yemedi. 'Neden yemiyorsun, o helâldir,' deyince Hızır Aleyhisselâm 'Evet, fakat onun hamurunu hazırlayan kimse abdestsiz olarak hazırlamış. Bizim bunu yememiz helâl olmaz.' buyurdular." Hâce Ali Râmîtinî (k.s.) Hazretleri:

"Ey îmân edenler! Allâh'a öyle tevbe edin ki nasûh (gâyet ciddî, müessir) bir tevbe olsun..." meâlindeki Tahrîm Sûresinin, 8. âyet-i kerîmesini şöyle tefsir buyurdular:

Burada hem işâret, hem de bişâret (müjde) vardır. Tevbeye ve günahlardan dönmeye işâret, tevbenin kabul olunacağına da müjde vardır. Çünkü Allâhü Teâlâ, tevbeyi kabul etmeyecek olsaydı kullarına tevbe etmelerini emretmezdi. Emrettiğine göre bu emir, tevbenin kabul olunacağının delîli ve müjdesidir. Lâkin kabul edildiğinden şüphe etmeden kişi kendisini hep kusurlu, günahkâr görmelidir
 
Üst