Gazze'nin Musa'ları!

  • Konuyu başlatan AhDe_VeFaLi
  • Başlangıç tarihi
A

AhDe_VeFaLi

Ziyaretçi
intifada_peace%5B1%5D.jpg





İslam, sadece Efendimiz (sav) ile başlayan bir destanın adı değil, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem ile başlayıp, son peygamber Hz. Muhammed’e (sav) kadar gelen tüm elçilerin, insanlığa ulaştırdıkları dinin adıdır. Dolayısı ile biz İslam Medeniyeti dediğimiz zaman böyle uzun soluklu bir medeniyetten bahis açmış oluruz.
Bu medeniyetin elbette kendine özgü, ikinci bir örneği olmayan, gerçekten birçok yönü ile ayrıcalıklı olan bazı hususiyetleri vardır. Bu istisnai özelliklerden bir tanesi şudur: İslam Medeniyetinin mensubu olan analar, ölecek çocuklar doğururlar. Çünkü bizlerin anaları çok iyi bilirler ki, Risalet’in davası, kurbansız yürüyemez. Bu medeniyet bir yönü ile kurbanlar medeniyetidir. Yoluna canlar feda edilmedikçe, onun için kurbanlar verilmedikçe bu mesaj ulaşması gereken yere varamayacaktır. Bu, ilk insan ile başlayan bir hakikatti. İnsanlığın ilk anası olan Havva, Habil’ini kurban vererek bu işi başlatmış; o ilk olmuş, ama son olmamıştı. İlk Havva’dan, son Havva’ya kadar bizim medeniyetimizin anneleri hep ölecek çocuklar doğurmaya devam edecekti.
Hatırlayın Musa’nın annesini; onun misyonu, Havva validemizden çok mu farklıydı? Çağın Firavun’u bir rüya görmüştü. Rüyasında Beytülmakdis tarafından gelen bir ateşin, Mısır’ın tüm evlerini sararak Kıptilerin evlerini yakıp harap ettiğini, İsrail oğullarına ait evlere ise dokunmayıp geçtiğini görmüştü. Bu rüyanın tabirini yanındaki kâhin ve sihirbazlara sorduğunda aldığı cevap, “İsrail oğullarından bir adamın çıkıp, Kıptilerin hâkimiyetine son vereceği” şeklinde olmuştu. Bunun üzerine Firavun tüm asker ve adamlarını toplamış, o yıldan sonra doğacak erkek çocukların öldürülmesini, kızların ise sağ bırakılmasını emretmişti. Askerler bu emir gereği Mısır sokaklarını dolaşır, doğan erkek çocukları analarının gözlerinin önünde acımasızca katlederlerdi. Bu şekilde yüzlerce, belki binlerce çocuğun öldürüldüğünü tarih bizlere kaydeder. Artık öyle bir hal olmuştu ki, Firavun’un zulmü, anaların rahmine kadar ulaşmıştı. Bir ana için herhalde en büyük acı evladının doğar doğmaz gözleri önünde katledilmesiydi. Şimdi Beni İsrail’in anaları böyle büyük bir imtihan veriyorlardı.
Onlar şöyle düşünebilirlerdi: “Nede olsa doğurduğumuz erkek çocuklarını, Firavun’un askerleri gözlerimizin önünde öldürüyorlar. Öyleyse artık çocuk doğurmayalım. Hiç değilse o evlat acısını tatmamış oluruz.” Hayır, o günün Beni İsrail anneleri de, İslam’ın anneleriydi. Onlar aynen ilk ana Havva validemizin hassasiyetinde ölecek çocuklar doğurmaya karar vermişlerdi. Firavun’un zalim askerleri çocuklarını öldürdükçe, onlar doğuruyor; bu işten asla vazgeçmiyorlardı. Çünkü onlar çok iyi biliyorlardı ki; zulüm anaların rahmine varmışsa, şafak yakındır. Karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığa en yakın olduğu andır.
İşte böyle bir zaman ve zeminde Musa’nın annesi, karnındaki bebeği doğurmuştu. Doğan bebek bir erkekti; o da diğerleri gibi öldürülecekti. Ama Rabbimiz Musa’nın annesine bir çıkış yolu göstermiş, bebek bir sandığa konularak Nil’in sularına bırakılmış ve onu Firavun’un cariyeleri bulmuş, hanımı Asiye’nin isteği ile de Musa, sarayın bir bebeği olmuştu. Şimdi Musa ileride yıkacağı sarayın içerisinde büyümeye, her günde kendi öz annesine para karşılığı emzirilmek üzere götürülmeye başlanmıştı. Sonrasının ne olduğunu hepiniz biliyorsunuz; böyle bir halde büyüyen Musa, Firavun’un sonunu getirmiş ve onun Kızıldeniz’de bir ibret vesikası olarak boğulmasına sebep olmuştu.
O günlerden binlerce sene sonrasına, yani bugünlere gelelim; Musa’nın annelerinin yerini bugün Gazze’li analar, Firavun’un yerini ise katil ve terörist İsrail almıştır. Modern Firavunlar ev ev gezip sadece erkek çocuklarını değil, hiçbir ayırım yapmadan Gazze’de canlı adına ne varsa hepsini yok etmeye çalıştılar. 21 gün süren bombardımanın neticesi, 1350 şehit, 5500 yaralıdır. Yıkılan evler, sönen ocaklar, derinleşen acılar ve taş üstünde taş bırakmadan koca bir şehrin adeta yok edilme pahasına maruz kaldığı durumlar, hepimizin malumudur. Ama bunca acıya rağmen bizi sevindiren bir haber aktarayım sizlere… Gazze’nin anaları, Beni İsrail’in anaları gibi doğurmaya devam etmişlerdir. Onlarda, “nede olsa İsrail bombalar ile çocuklarımızı öldürüyor, bizleri yok ediyor yada onları sakat bırakıyor” dememişlerdir. Çünkü onlarda bu medeniyetin anaları gibi, ölecek çocuklar doğurmayı kendilerine en büyük vazife saymışlardır.
Birleşmiş Milletlerin Gazze için hazırladığı raporun bize verdiği bilgelere göre, 21 gün savaşın devam ettiği dönem zarfında, Gazze’de doğan bebek sayısı 3700’dür. Demek ki, biz 1350 şehit vermiş, 3700 şehit adayı kazanmışız. Demek ki, biz bir ölmüş, bin dirilmişiz. Demek ki, Musa’nın anneleri bitmemiş, demek ki, Firavun’un saraylarını yerle bir edecek Musa’lar inşallah en yakın zamanda bu bebekler içerisinden çıkmaya devam edeceklerdir.
Keşke Gazze’li analar bu zaman zarfında doğan tüm bebeklerin, erkek olanlarına Musa, kız olanlarına Asiye ismini verselerdi. Gerçi isimlerinin farklı olmasının ne önemi var ki? Onlar zaten Firavun’un karşısındaki Musa’lar olmaya aday değiller mi?
Öyle ise üzülmeyin ey Gazze’nin ve İslam’ın anaları! Allah sizlerin doğurduğu Musa’larla, İsrail’i yok edecek; sizlerin gözyaşları ve feryatları, o zalimleri tutuşturdukları fitne ateşinin içerisinde yakacaktır. Bu böyle olacaktır ve bunda hiç şüphemiz yoktur.
İyisi mi sizler bize dua edin de, inşallah bizler çağın Harun’ları olalım. Olalım da, Risalet’in davasına ağabeylik yapacak ameller ortaya koyabilelim.
M.Emin Yildirim
 
Üst