Ey ıman Edenler

Resule Hasret

Tecrübeli
Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten ALLAH, sabredenlerle beraberdir. (BAKARA SURESİ / 153)
“Ey iman edenler, sabır ve namazla ALLAH (c.c.)'deh yardım talebinde bulununuz buyuruluyor. Böyle bir âyet-i kerîme daha önce de geçti. Ba¬kara sûresi 45. âyet-i kerimede buyuruyor ALLAH (c.c); Benî İsrail'e ver¬miş olduğu nimetleri hatırlatıyor Rabbim. Nimete nankörlük yaptıklarını da hatırlatıyor Rabbim. Sonra da bize, sabır ve namazla ALLAH (c.c.)'dan yardım talebinde bulununuz buyuruyor.
Peygamber Efendimiz (a:s.v.) sıkıntılı günlerde, sıkıntılı olaylarda rahatlamak için hemen abdestini alır, namaza dururmuş. Hatta bazen Hz. Bilal-i Habeşi (r.a.)'e dermiş ki, Bilal kalk ezan oku da rahatlıyalım veya bizi rahatlat buyururmuş. Ezan okununca namaza geçecekler ve namazda huzura kavuşacaklar. Peygamber Efendimiz huzura kavuşma yeri olarak namaza yönelirmiş. ALLAH (c.c.) de, sabır ve namazla ALLAH (c.c.)'den yardım talebinde bulununuz buyurmaktadır.
İnsanoğlunun dünyasıyla ilgili müracaat edebileceği en güçlü yeri sabrıdır. Dış dünyaya karşı da müracaat edebileceği yani fiili olarak ya¬pabileceği şey de namazdır.
Günümüzde namaz kılamayan, Rabbime inanamıyan, ahirete inana-mıyan insanlar da Sitreslerini atabilmek için yol arıyorlar. Hani Batı'nın sitresi var da, doğunun da sitresi var kendine göre. Meselâ Japonya'da, ayakta uyuyan adamlar var. Teknolojide fevkalade iyi gelişme var ama, adamlar uyumaya, ekmek yemeğe ve de yatmaya zaman bulamıyorlar, yer de bulamıyorlar. 50 santim genişliğinde, 70 santim yüksekliğinde, 190 santim uzunluğunda otellerde, çekmece usulü yataklar yapıvermişler. Yatacak sabahleyin işine oradan gidecek. Bir kısım sömürgecilerin çıkar¬larına daha fazla hizmet edebilmek için adamlara uyuyacak, evlenecek, gülecek, eğlenecek zaman bırakmamışlar. Ve bu adam bir gün geliyor yeter be yeter demiye başlıyor. O anda da tam sibobun patlıyacağı sırada, sizin bu sitreslerinizi gidermek için Hindistan'dan getirdiğimiz bilmem ne metodlan vardır diyorlar. Türkiye'de de var bu türden oyunlar. Köpeğinin 1 açlığından veya köpeğinin mama yememesinden şikayetçi olan, bundan dolayı da sinir krizleri geçiren kadın veya erkeklerin de sinirlerini, sıtma¬larını atabilecekleri yerler icat edilmiş durumda Türkiye'de de. Bunlardan biri benim yakın tanıdıklarımdandır. İlk kurucularından bir adam. Evime ziyarete geldi. Dedim ki, neden ihtiyaç hissettiniz? Şöyle dedi: bu insan¬ların bu sitresinin içerisine bu sanayi ve bu teknolojiyle girebileceğini ba¬tılı dostlarımız daha önceden keşfetmişler. Buna çıkış yolları aranmış. Çı¬kış yolu olarak da Hint yogizminin bütün dünyaya tanıtılması istenmiş. Biz de benimsedik, gittik gördük. Altı ay orada kaldım. Türkiye'de de bu işin okulunu kurduk. Ve çalışmalarımız devam ediyor.
Hastalarından dinledim bazı şeyleri; "Gözlerimizi yumduruyor" di¬yor bir bayan. Gözlerimizi yumduruyor ve işte şöyle havalardan geçiyor¬sunuz, şöyle rüzgârlar esiyor, şöyle bir beyaz buluta rastladınız. Ve böy¬lece dünyayı unutturuyormuş. Ve tam o esnada rasgele bir kelime verili¬yormuş bu kelimeyi de günde 100 defa söyliyeceksin diyormuş. Böylece eli teşbihte, dili de, zihni de o kelimeyle meşgul olduğundan, dünya ile meşgul olduğu o pisliklerden arınma dönemi oluyor. Ne kadar? Beş daki¬ka. Günde beş dakika veya on dakika. Bunu yapıyorlar.
Dedim ki, yahu bunu böyle yapacağınıza keşke insanlara namazı ta¬rif etseydiniz. Yani günde on dakika Öğlede, yine on dakika ikindide gel¬seler belirli bir mekanda ki, sizin bulduğunuz, beğendiğiniz mekanlar ki, sesten uzak olsun diyorsunuz. Camilerimiz de bu şehrin sesten en uzak yerleridir. Hatta ecdadımız caminin dışına da genişçe bir duvar yapmış, yani gürültü duvardan içeriye avluya girmez. Bir de iç mekan var orasıda camidir. Oraya geliyor ondan sonra da dünyayı arkaya atıyor. Ve bu adam zikrine devam ediyor. Bedenî ibadetle meşgul. Dili Rabbimin keli-meleriyle meşgul, (sen uydurma bir kelime veriyorsun.) Ve kalbi de Rab-bine bağlılıkla meşgul. Böylelikle mümkün mertebe kötülüklerden, şifre¬sinden, sıtmasından bu adam arınmış oluyor deyince keşke bunu yirmi sene önce tavsiye etseydin dedi o bey. Adam da haklı bir yerde. Yani imansızın haklılığı olmaz ama, öyle çevreler var ki, çocuğun dünyaya geldiği aile ateist, öğretmeni ateist, bulunduğu semt ateist. Ateist demiyelim, yani gavur. Gavurluğun da kendine göre bir mantığı var. Bu adamlar öylesine o mantığı, benimsemişler ki, onların içinde de iyi kalpler bize acıyor. Yazık yahu 1400 sene evvelin inancıyla hâlâ meşgul oluyorlar. Yani bunu çok iyi niyetlerle yapıyor. Şeytan rızası için yapıyor adam.
Nasıl ki, siz ALLAH rızası için yapıyorsunuz bir işinizi, aynı şekilde adam şeytan rızası için bunu düşünüyor. Çok iyi niyetlileri size yakınlık göstermek ve sizi bu işinizden kurtarmak için, şeytan rızası için gayret edenler de var. Bunlar kendi mantıkları içinde kendileri haklılar. Yani biz onlara İslam'ı götüremedik, sabırla yürüyemedik onların üzerine. İçimizi kuvvetlendirecek olan sabır. Tabiî bu sabır, kapıları kapatıp, perdeleri kapatıp ondan sonra da ya sabır çekme değildir. O kabirdir. Bunun sabır¬la ilgisi yoktur.
Bir de, Bakara sûresinin 175. âyet-i kerîmesinde belirtildiği gibi; Ateşe karşı ne kadar da cür'eüiler buyuruyor Rabbim.
Yani ALLAH (c.c.) burada sabrı: tutmak mânâ-sında alacak olursak, ALLAH'ın emirlerini tutunuz, yasaklarına karşı nefsiniz hücum ederse yine nefsinizi de tutunuz ve bir de cesur olunuz. Cesaretinizle ALLAH'tan yar¬dım isteyiniz. Yani kâfire karşı sabrediniz, cesur olunuz ve ALLAH (c.c.)'dan sabır talebinde bulununuz.
İbadetlere karşı sabır da Meryem sûresinin 65. âyet-i kerimesinde;
ALLAH'a ibadette sabretmemizi istiyor. Zor bir iş aslında. Yukarda, Bakara sûresinin 45. âyet-i kerimesinde: Bu sabır veya bu namaz, bu bü¬yük bir şeydir, büyük bir meseledir diyor ALLAH (c.c.) ...Ama ALLAH'tan korkanlar için de zor bir mesele değildir.
Bazı şeylerin zorluğu kişinin kendisini şartlandırmasıyla ilgilidir. Mesela üç yaşında ve dört yaşında oğlunuz, kızınız var. Mahallede oyna¬yacakları bir yer var. Kendi yaşlarında çocuklarda var. Akşama kadar oy¬narlar. Bilemiyorum bir çocuk akşama kadar oynarsa kaç kilometrelik yol yapmış olur. Ama oyunda yorulmaz, yorulduğunu akşam gelip yatar¬ken anlarız biz onun, oyun esnasında yorulmaz. Fakat annesi onu, sevme¬diği bir yere götürmeye kalkarsa yolda 2 km.lik falan olursa, yolun yarı¬sında yorulur. "Anne yoruldum, anne yoruldum" demeye başlar. Kendi oyununda olsa 2 km.'yi değil 20 km.'yi koşacak ve yorulmayacak. Ama kendi istemediği yerde çocuğu koşturacak olursanız bu sefer o yorulacak¬tır. Gerçekten yorulur.
Mesela sizin kendi hayatınızda da olur. Bir yola gidiyorsunuz veya bir iş yapacaksınız. Kendinizi şartlandınrsanız mesela 10 km. yürüdükten sonra arkadaşın evine varacağım dediniz, on km.'yi normal yürürsünüz. Tam vardınız bir sordunuz ki, daha 5 km. var. Ayaklarınızın her tarafı yorulur. Halbuki başlangıçta kendinizi 15 km.'ye ayarlamış olsaydınız normal giderdiniz aslında.Yani kişinin kendisini kurması diye bir şey var. Mutlaka fizikî yorgunluk var, etki var. Fakat fizikî yorgunluk veya etkilerden ziyade kişilerin hissî yorgunlukları etkileri vardır.
Onun için bu namaz veya sabır, insanlara ağır gelir ama, ALLAH'tan korkan insanlara ağır gelmez diyor ALLAH-(cc). Eğer bunu yapacak olur¬larsa, ALLAH da onlara yardım eder. İlk nazil olan âyet-i kerîmelerde, Müzzemmil sûresi âyet 1, 2 nci ayetlerde, Geceleri Peygamberimizin kalkmasını emrediyor Rabbim. Namaz için geceleri kalkmasını. Peygamberimiz Mekke'de, peygamberlikle gö¬revlendiriliyor. Ve insanların İslâm'a davetine başlıyor. Mekke insanı, Medine insanı, o günün İran'ı, o günün Bizans'ı da bu emre bu dine mu¬hatap. Peygamber bunları başaracak. Nasıl başaracak? Geceleri ibadet yapmak ve Kur'ân okumakla. Kur'ân ona yol gösterecek. Tebliğ için belli bir şekilde davranmış peygamberler. Sen de o peygamberlerin davrandığı gibi davranacak olursan o peygamberlerin vardığı yere varırsın. Peki bu taktik nereden alınacak? Kur'ân-ı Kerîm'den taktik alıyorsunuz.
Demekki, insanın iç dünyasının güçlü olması lâzım. O gücü de sağlı-yabileceği yani aküsünü en iyi şekilde doldurabileceği yer namazıdır. Ona biraz ağırlık verelim. Bu günden itibaren biraz daha bu gücü almağa çalışalım Ben kıldımda hiç bir şey alamadım demeyin. Hani akünüzü götürdünüz adama doldur bunu dediniz, Boş götürdüğünüzde tarttınız şu kadar kilo ve gram. Onu doldurdunuz tarttınız yine aynı kilo ve gram. Değişen bir şey yok. Şimdi adama dermişiniz ki, bunu doldurmamışsın. Adam der ki, doldurmamışsam koy bakalım arabana çalıştır, bak nasıl ça¬lışacak. Hakikaten arabaya koyuyorsunuz arabanız çalışıyor. Bir enerji: koyulmuş demekki:
Günümüzde bir kısım insanlar da hocam biz namaz kılmıyoruz ama sporumuzu yapıyoruz diyor. Yani müslümanlar spor yerine namaz kılı¬yorlarsa biz de sporumuzu yapıyoruz. Bu da onun yerine sayılmaz mı? Bazıları derki; Dinimiz güzelmişte maşALLAH 1400 sene evvel insanları hareketsiz halde bırakmamak için jimnastik yerine namazı koymuş. Bi¬zim de hareketlerimiz, sporumuz namaz yerine geçmez mi? Buna şöyle cevap verelim, sizi askere çağırıyorlar, iki sene veya 18 ay askerlik yapacaksın diyorlar. Peki gitsenizde orada askerlik yapmasanız kışlanın önünde iki sene değil de, dört sene kendi kendinize talim yapsanız, ko¬mutan; «sen dört senedir burada talim yapıyorsun gel seni terhis edelim» der mi? Demez. Onun kuralına uygun iş yapacaksın.
ALLAH (c.c.)'ün kuralına göre iş yaparsanız makbuldür. Yoksa ALLAH'ın kuralına göre iş yapmadığınız takdirde kendi halinize ne yaparsanız yapın o makbul değildir. Yani sporu ayrıca namazını kıldıktan sonra bedenini güçlendirmek için yapacak olursan ayrıca sevabını alırsınız. Ya Rabbi güçlü bir bedene sahip olmalıyım. Bu güçlü bedenle senin dinine hizmet etmeliyim derseniz onun da sevabını alırsınız.
O Musa'nın sabrettiği gibi sabret. O ki, ALLAH (cc.) O'nun önüne de¬nizi çıkanverdiği halde, Rabbimin yolunda yürümek, O'nun çölünde Rabbime itaat ve ibadet etmek için denize atını sürmüş bir peygamberdir.
O Firavunun zulmüne sabretti. Firavunun sarayında bir eli yağda bir eli balda yaşıyordu Peygamber olmadan önce peygamberlik verilince o nimetleri terketmek bir sabırdır o ayrı. Onlara sabretti. Onun işkencesine sabretmek ayn bir sabırdır, onlara da sabretti. Denize at sürmekte ayrı bir sabirdır. O'nun sabrından siz de sabredin diyor Rabbim.
İbrahim ki, Nemrud'a boyun eğmemişti. O da put bakanının oğlu idi. Put bakanlığını yapan bakanın oğlu Yani devletin bütün imkânlarından yararlanan bir delikanlı iken, ona itaat etmemek üzere orayı terkediyor.
ALLAH (cc.) da, o peygamberlerin sabrettiği gibi sabrediniz buyuru¬yor. Sabredince ne olur? İbrahim (a.s.)'ın devleti gibi bir devlet, Musa (a.s.)'ın devleti gibi bir devlet kurulur. Arkasından da o ulül-azm pey¬gamberlerinin gittiği cennete mü'minler de varırlar.
Hz. Ömer (r.a.) diyor ki, zorluklara sabretmeyi bildik ama bolluğa sabredemedik. ALLAH (cc), insanları bollukla da imtihan ediyor, zorlukla da imtihan ediyor.
 

FERASETLİ

KF Ailesinden
Özel Üye
YAZILARINIZ DAİM OLSUN
tskler.gif
 

Mu@YMe

Vip Üye
Özel Üye
Kur'ân-ı Kerîm'den taktik alıyorsunuz.
Demekki, insanın iç dünyasının güçlü olması lâzım. O gücü de sağlı-yabileceği yani aküsünü en iyi şekilde doldurabileceği yer namazıdır. Ona biraz ağırlık verelim. Bu günden itibaren biraz daha bu gücü almağa çalışalım Ben kıldımda hiç bir şey alamadım demeyin


okunması gereken çok güzel bir konu emeğinize sağlık HAKK teala razı olsun kardeşim
 
Üst