Esmaül hüsna hakkında

  • Konuyu başlatan Kayıtsız Üye
  • Başlangıç tarihi
K

Kayıtsız Üye

Ziyaretçi
selam aleyküm
benim bazı psikolojik sorunlarım var. esma-ül hüsnaya başladığımdan beri iyileşmeye başladım.ben esma-ül hüsnayı devamlı çekmek istiyorum. mesala YA ALLUHU YA KUDDÜS olarak 170 defa çekiyorum.bazı arkadaşlar
sadece ya kuddüs olarak çekmemi söylüyorlar.bunun doğrusu nasıldır. başlarına YA ALLAHU eklememde bir sakınca varmı_
hangi esmayı ne neşekilde çekebilirim.birde çekilmesi uygun olmayan esma varmı acaba mesala YA CEBBAR VE YA KAHHAR GİBİ cevap verirseniz sevinirim
 

ma'vera

Emektar
Özel Üye
Esmâ-ül Hüsnâ'dan çekilmesi sakıncalı hiç bir isim duymadım.Her birinin ayrı ayrı ruh ve beden sağlığına olumlu etkileri var.Aşağıdaki linkte Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz.İsimleri çekerken mutlaka ön eki ile beraber çekmelisiniz.

https://www.kunfeyekun.org/kf/esma-i-husna-ile-ilgili-butun-sor-ve-cevaplar.19304/

Belki bu yazının da faydası olabilir.Allah Şâfi ismiyle acil şifâlar ihsan eylesin....


10 Şubat 2007 tarihli Hürriyet Cumartesi ekinde Ayten Serin imzalı, ‘zikir’le ilgili ilginç bir haber yayınlandı.

“Zikir; reiki ve yoga gibi şifa verici teknik” başlığıyla yayınlanan haberde, medyada sağlıklı hayat, kilo kontrolü gibi konularda isim yapmış aile hekimi Ender Saraç’ın “Ruhsal Gelişim ve Kader” isimli kitabı yorumlanıyordu.

Ruh sağlığı açısından bir şifa vesilesi olarak gördüğü zikri, ‘ileri bir teknoloji’ olarak niteleyen Dr. Saraç şöyle diyordu:

“Zikir de meditasyon mantraları, reiki sembolleri gibi bir teknolojidir. Belli sesleri tekrar edip jeneratör gibi enerji üretirsiniz. Kur’ân’da geçen Allah’ın 99 isminden her biri, bir enerji köküdür. (...) Artık hekimlerin bunlara sahip çıkması gerekir.”

Saraç’ın bu sözleri, inanılsın veya inanılmasın, aslında herşeyin hakikatinin Allah’ın bir ismine dayandığını ve bu isimlerde psikolojik ya da fizyolojik pekçok derdin/hastalığın şifasının gizli olduğu gerçeğini teyid ediyor.



ESMA-İ HÜSNA ŞİFA KAYNAĞI



Esma-i Hüsnâ, gerçekten de şifâ kaynağı. Bediüzzaman Hazretleri de, meselâ Büyük Cevşen’de yer alan ve içerisinde ‘İsm-i Âzam’ denilen Allah’ın altı büyük isminin bulunduğu Tahmiye duâsı için “..maddî ve manevî hastalıkların bir nevî şifası..” diyordu.

Aslında, Dr. Saraç’ın, şifa veren ‘enerji kökleri’ olarak nitelediği Allah’ın isimleri, sadece hastalıkların şifasında değil, hayatın her karesinde sözkonusu idi. Çünkü Bediüzzaman “Herbir şeyin hakikati bir isme veyahut çok esmâya istinad eder” diyordu. Yine “İnsan ve insanın hayatı, esmâ-i İlâhiyenin tecelliyâtına bir tarladır” sözü de ona aitti. Yani hayatın türlü halleri, Allah’ın güzel isimlerinin yansımalarından başka bir şey değil. İnsan kederde, sevinçte, hastalıkta, sağlıkta, kısacası hayatının her ânında ve her karesinde—bilinçli ya da bilinçsiz—Allah’ın isimlerini yansıtıyor, adeta hayatını Allah’ın isimlerinin tecellîsine bir ekim-biçim sahası haline getiriyordu.



HER İNSANDA ALLAH’IN BİR İSMİ BASKIN



Bununla beraber her insan, hayatında Allah’ın farklı bir ismini daha baskın şekilde gösterebiliyordu. Bediüzzaman’ın da “İnsan bütün esmâya mazhardır; fakat... tenevvü-ü esmâ (isimlerin çeşitliliği), insanların dahi bir derece tenevvüüne (çeşitliliğine) sebep olmuştur” diyerek ifade ettiği bu gerçeği, Dr. Saraç şöyle dillendiriyor:

“Her insanda Allah’ın 99 isminin belirli açılımları bulunuyor. Ancak bunların bazıları baskın, bazıları dengede, bazıları uyur durumda. Örneğin sürekli her konuda geri kalıyorsanız, El Müzill isminin etkisi kuvvetli demek. El Mukaddim ise tersine, öne geçirici bir etki yapıyor, insan onun etkisini kullanmayı bilirse atak yapabiliyor.”

Peki insan, kendisinde Allah’ın hangi isminin daha baskın olarak tecellî ettiğini, ya da hangi isimleri daha çok üzerinde göstermesi gerektiğini nasıl anlayacaktı? Çünkü Saraç’a göre, insan hangi alanda sıkıntı yaşıyorsa, Allah’ın o alanla ilgili ismini daha ziyade zikretmeliydi.

Saraç’a göre, kişinin bunu tespit etmesinin yollarından biri, kendi içine dönerek, sakin bir şekilde hayatın hangi alanında sıkıntılarının olduğunu tespit etmekten geçiyor.



KIRK GÜN RUH TEKÂMÜLÜ



Dr. Saraç ayrıca, bahsettiği zikir tekniğinden daha fazla verim almak için, zikirden bir gün önce ‘detoks (arınma)’ denilen sebze türü gıdalarla beslenmeyi esas alan bir diyet programına başlamak gerektiğini söylüyor. “40 gün boyunca mümkün olduğunca az kırmızı et, sarmısak, soğan, kırmızı pul biber yenmesi gerek” diyen Dr. Saraç, “40 gün hiç yalan söylemeyin, kullanmadığınız eşyaları ihtiyacı olanlara verin, içinde bulunduğunuz ortamı daha pozitif yapmaya çalışın, sık sık doğaya açılmaya, mükemmelliğini fark etmeye çalışın, çocukların başını okşayın, duâ edin” derken de, aslında hep fıtrat dini İslâmın prensiplerine işaret ediyordu. Nitekim Bediüzzaman da, insanın mizaç ve huylarının beslendiği şeyden etkilendiğini söyleyerek, “Kırk günde hergün et yiyen kasâvet-i kalbiyeye dûçâr olur” darbımeselini buna delil gösteriyordu. (9. Lem’a, s. 89)

Öte yandan insanın manevî/ruhsal boyutta derinleşmesi, maddiyâtta sığlaşmasıyla mümkündü. Yani insan maddeden uzaklaşmalıydı ki, mânâda yoğunlaşabilsindi. Bediüzzaman bu gerçeğe “Maddiyatta tevaggul eden, mâneviyâtta gabileşir ve sathî olur” sözüyle de işaret etmişti.

İşte Saraç’ın, 40 gün çalışılması gerekir dediği zikir tekniği için tavsiye ettikleri, aslında her zaman için insanın ruh tekâmülünü sağlayacak İslâmî prensipler.



ESMÂ HAZİNESİ: CEVŞEN



Şifâ kaynağı olarak Allah’ın isimleri zikredilince, Cevşen’den bahsetmemek mümkün değil elbet.

Cevşen de, Cebrail’in (as) Peygamberimize (asm) indirdiği ve içerisinde Allah’ın binbir isminin bulunduğu tesirli bir duâdır. Zeyne’l-Âbidin (ra) tarafından rivayet edilen bu zengin duâyı Bediüzzaman da okumuş, hatta birçok sıkıntıdan bu duâ sayesinde kurtulduğunu ifade etmiş, başkalarına da okumasını tavsiye etmiştir.



ZİKİR VE DUÂ İBADETTİR; NETİCESİ AHİRETE BAKAR



Ancak burada küçük bir hatırlatma yapalım. Her ne kadar Dr. Saraç, ortaya koyduğu zikir tekniğinden, Müslüman olmayanlarca da yapılabilen bir teknik olarak söz etse de, en azından Müslüman olanların, mensup oldukları dinlerinin bu konuda koyduğu ölçüyü bilmesi gerekir. Bediüzzaman bu hususu en güzel şekilde izah etmiştir. Şöyle ki:

Herşeyden önce, duâ bir ibadettir. Allah’ın isimleriyle yapılan zikir de bir ibadettir. Yapılan bu zikir ve duâlar neticesinde dünyada elde edilmek istenen bir takım şeyler ise, yapılan duânın/zikrin vakti olarak algılanmalıdır. Yani elde edilmek istenen neticeler, o zikrin amacı/hedefi haline gelmemelidir. Hedef, bir ibadet şuuruyla Allah’ın rızası olmalıdır. Allah, arzu edilen şeyi dilerse verir, dilerse vermez. Verirse şükredilir, vermezse ilgili duânın/zikrin vaktinin bitmediği düşünülerek, ibadete devam edilmelidir. (Bu hususun detaylı izahı için bkz: Bediüzzaman, Sözler, 23. Söz, 5. Nokta)



NAMAZ TESBİHATI GÜNLÜK İHTİYACI KARŞILIYOR



Allah’a duâ edilmektedir. İnsan ruhunun, günün her vaktinde maddî-manevî pek çok ihtiyacının olduğu dikkate alınırsa, bu esmâ hazinesi tesbihatın ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Ki, Bediüzzaman’ın, sırf talebelerinden birinin bu namaz tesbihatında gösterdiği tembellikten dolayı, ‘tesbihatın önemini’ anlatan bir mektup yazması da konunun ehemmiyetini ortaya koymaktadır.



MUTLU HAYAT, RUHUN İHTİYACINI TATMİNLE MÜMKÜN





Aslında bütün bu tesbihatlar, zikirler stres ve depresyon gibi rahatsızlıkları eksik olmayan günümüz insanı için tam bir şifâ kaynağıdır. Zira insanın maddî yapısının yanında bir de manevî yönü vardır. İnsan maddî hayatının sağlığına dikkat ettiği gibi manevî hayatının sağlığını da korumak durumundadır.

İşte bu tesbihatlar, duâlar, zikirler, özetle Allah’a iman ve ibadet insanın manevî hayatının sağlıklı bir şekilde devam etmesinin tek çıkar yoludur. Aksi halde bir takım psikolojik rahatsızlıkların ortaya çıkması kaçınılmazdır.

Günümüz insanının, özellikle hak dinden uzaklaşarak manevî cephesini ihmal eden Batı insanının, uzak doğu dinlerinin Yoga, Reiki, Meditasyon gibi tekniklerine yönelişi, hep bu manevî alandaki boşluğu doldurmak adınadır. Bugün insanlık bu manevî ihtiyacını tatmin arayışındadır. Komünist Çin’deki dine dönüş haberleri de bunun bir göstergesi.

Aslında yaklaşık yarım asır önce, Eşref Edip’in kendisiyle yaptığı röportajda Bediüzzaman’ın ifade ettiği şu satırlar, bunalan insanlık için en doğru çıkış yoluna dikkat çekiyor:

“Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsılan Garb cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir vebâ, bir tâun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sâri illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa, İslâm cemiyetinin ter ü taze îman esaslarıyla mı?..”

Evet, Dr. Saraç’ın kitabında ortaya koyduğu ‘Allah’ın isimleriyle zikir tekniği’ de, ‘İslâm cemiyetinin ter ü taze esasları’dan başka bir şey değil...



Dr. Saraç’a göre bazı zikir teknikleri



Dr. Ender Saraç’a göre, türlü ihtiyaçların giderilmesine yönelik bazı zikir teknikleri şöyle ifade edilmiş:

* Sürekli darlık ve sıkıntı çekiyorsanız Ya Muğni, En Nafi

* İçiniz sıkılıyor ve göğsünüz daralıyorsa El Basit

* Bir türlü olayların içinden çıkamıyor ve ne yapacağınızı bilemiyorsanız El Vekil

* Sürekli başınıza felâketler geliyorsa El Mani, Es Selam

* Bilginizi arttırmak için gerekli beyin devrelerinin açılmasına yardım için El Alim

* Kendinizi biraz katı ve merhametsiz hissediyorsanız Er Rahim, Er Rahman

* Sürekli halsizseniz ve enerjiniz düşükse El Hayy

* Çok pasif ve korkaksanız El Kahhar

* Kötü bir yöneticiyseniz veya olayları yönetemiyorsanız El Vali

* Bir türlü organize olamıyorsanız El Kayyum

*Yaşamda elinizden tutacak kimse yoksa El Veli

* Bir iş kurarken El Hakim

Evet, Allah’ın her bir ismi, insanın bir ihtiyacı için şifa kaynağı. Bu hususu Bediüzzaman da vurgulamış ve şöyle demişti: “İnsanın mahiyeti ulviye (yüce), fıtratı (yaratılışı) câmia (geniş) olduğundan, binler envâ-ı hâcât (ihtiyaç türleri) ile bin bir esmâ-i İlâhiyeye (Allah’ın isimlerine), herbir ismin çok mertebelerine fıtraten (yaratılışça) muhtaçtır.” (Sözler, s. 586)



George Marovitch: Cevşen, insan ruhunu rahatlatıyor





Dr. Ender Saraç'ın ‘Allah'ın isimleriyle zikir tekniği’ni, Cevşen hayranı Vatikan Büyük Elçiliği İstanbul Temsilcisi George Marovitch'e de bahsettik. Cevşen'in bu konuda güzel bir örnek teşkil edeceğini nazara veren Marovitch, bu duâya hepimizin ihtiyacı olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Hepimiz kuluz ve günah işleyebiliyoruz. Cevşen’de ise ‘Allah’ım, günahlarımdan dolayı beni cezalandırmakta acele etme, bizi affet’ tarzında dualar var. Cevşen’le Allah’a sığınmış oluyoruz. Zaten başka kime sığınabiliriz ki? Bize en yakın olan O. Cevşen, insanın ruhunu rahatlatıyor.”

Daha önce kendisiyle yaptığımız röportajda, yüzlerce Cevşen dağıttığını ve dağıtmaya devam ettiğini ifade eden Sn. Marovitch “Müslüman olalım, Hıristiyan olalım, Yahudi olalım, hepimiz Allah’ın bu 99 ismini biliyoruz, okuyoruz” diyor ve Cevşen için şöyle diyordu: “Bu kitapta her inananın söyleyeceği en güzel duâlar var.”

Kaynak: Yeni Asya
 
Üst