Engellenen miyiz, erteleyen miyiz?

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
İslam hayatın hakikatidir. Hayat İslam`la hayattır. İslam`ın hayatlaştırılması ise Müslüman için hayatın olmazsa olmazıdır... Ancak bu hedefi gerçekleştirmek zannedildiği kadar kolay değildir... Genellikle İslami hayat arayışları iki türlü sonuçlanır...

Engellenen İslami hayatlar...

Ertelenen İslami hayatlar...

Engellenen İslami hayat, daha çok Müslümanların iradesi dışında egemen zorba güçlerin yasak ve baskıları ile oluşan bir sonuçtur. Burada insanlık tarihi boyunca müminlerin karşılaştıkları zorlukları ve verdikleri onurlu mücadeleyi hatırlayabiliriz... Zaten sünnetullah böyle iktiza ediyor... Kur’an-ı Kerim`de Firavun`un şu cümleleri ile ifadesini bulan bu durum, önemli bir gerçekle bizi yüzleştirir:

"Firavun dedi ki: `Ben size izin vermeden O`na iman ettiniz, öyle mi? Muhakkak bu, yerli halkı şehrinden çıkarmak için şehirde kurduğunuz bir hiledir. Yakında anlarsınız!”

“Mutlaka sizin ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlama keseceğim. Mutlaka hepinizi birden asacağım." (Araf 123-124)

Peki, iman edenler bu engele takılı kaldılar mı? Hayır o halde nasıl aştılar?

"Onlar: `Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz" dediler. (Araf 125)

İşte engelleri aşmanın erdemi ve imkânı... Bunun ismi, imandır...

İmanın engel tanımaz gücü, gücün mantığını çaresizliğe mahkûm kılmıştır... İmanın bu ihtişamını iki gözü âmâ sahabi Abdullah İbni Ümmü Mektum (r.a.)’ın Kadisiye seferine çıkılacağı zaman sergilediği şu duruşta görmekteyiz:

"Benim bu halimle de size büyük bir faydam dokunabilir. Ben âmâ olduğum için düşman kılıçlarını göremem, bu yüzden de cesaretim kırılmadan en önde sancağı taşırım. Benim korkusuzca düşman üzerine yürüdüğümü gören İslam askerlerinin de cesaret, kahramanlık ve heyecanı artar."

Buna akidenin atılım ve aşılımı da diyebiliriz…

Engellenen İslami yaşama duyarlılığı ve koruma direnci genelde devam ederken, sinen ve savrulanlar da az değildir.

Engeller insanı bilediği gibi, bitişine de neden olabilir…

Zorluklardan güçlenerek çıkanlar olduğu gibi, çaresizlik içinde çözülenler de çoktur…

İslami hayatı engelleyen kimler?

Ne kadar da çok! Bunlar devlet, toplum, gelenek, statüko, yasal örgüt, medya, ordu, çete, cunta, darbe, rejim, gizli servis, şebeke, iktidar, sermaye, sınıf, zümre, kabile, kişi, kurum, süper güç olabilir…

Mekke Dönemi engellenen İslami hayatın özetidir…

Şayet iman engelli, akide özürlü değilsek engelleri aşmanın azmini ve iradesini kaybetmeyiz…

İslam’ın yolu engebeli ve çileli bir yoldur. Bedel ödemeyi güze alanlar seferi sürdürdüler, diğerleri ise süründü ve silindiler…

Şimdilerde ise biz Müslümanlar “engellenen İslami hayat” günlerinden “ertelenen İslami hayat” günlerine geldi…

Niçin böyleyiz, bilmiyorum… Ağır aksak, hantal, monoton, yılgın, yorgun, bezgin, bitkin ruh hallerini nasıl yorumlamak lazım?

Bu bir iptal midir? Tatil midir? Firar mıdır? Fetret midir? Ricat mıdır? İstirahat mıdır?

Ertelenen İslami sorumlulukların arkasındaki yorgun ruhları, dağınık zihinleri, boş yürekleri, çökmüş iradeleri çözmek gerekiyor…

Bu nasıl bir hal?

Bu bir çaresizlik midir, yoksa çabasızlık mıdır?

Nasipsizlik midir, yoksa gayretsizlik midir?

İmkânsızlık mıdır, yoksa ihmal midir?

Diyebilirim ki, Türkiyeli Müslümanlar yakın dönem mücadele tarihlerinde hiç bu kadar imkâna sahip olmamışlardı… Bilgi birikimi, tecrübe geleneği, kadro insanı, ekonomik güç, kurumsal zeminler, fikri derinlik, entelektüel donanım, toplumsal ilgi, psikolojik destek düne göre daha iyi… Böyle iken bu durağanlığı, atalet ve rehaveti neye yorumlayacağız?

Emeller eylemlerin önüne geçti…

Arzular azmimizi kırdı…

Hedefi büyütmemiz beklenirken çıtayı düşürdük…

Şimdi bizden yerleşik hayata ve mevcut şartlara alışmamızı istiyorlar… Var olanla yetinmeliymişiz…

Öyle ya! Olgunlaştık (!), akıllandık (!), önlem almayı öğrendik (!), tecrübe edindik (!)…

Sonuçta kendimizi kilitledik, sorumlulukları erteledik, önceliklerimiz değişti… Ne biz eski bizdik, ne de düşman eski düşman…

Artık bizi dışarıdan engelleyen bir düşman yoktu, içten içe bizi çözen, çürüten bir olayla karşı karşıyaydık…

Merkeze yürüdükçe, parayla yüzleştikçe, karşı cinsle halleştikçe bize bir haller oldu…

Dünkü sorumluluk alanları bugünkü klasımıza uygun değildi… Sınıf atladıkça saftan ve sahadan koptuk…

Şimdi, sahici sözlerle sahaya inme vakti… Çünkü gece gündüz, yaz kış, zaman ve mekân bize emanet…

Her yeni güne ne ekleyebiliriz?

Her gün amel defterine artı ne katabiliriz?

Kıyametler kopuyor olsa da dar zamana son anda bir fidan daha ekebiliriz…

Çünkü dünyanın, ahretin ekeneği olduğunu en iyi biz biliriz…

Ramazan KAYAN
 
Üst