en-Nûr

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
en-Nûr

imaj%20%2894%29.jpg


en-Nûr, nurlandıran, nurun kaynağı, âlemleri nurlandıran, simalara, zihinlere ve gönüllere nur yağdıran, kulunun iç âlemini nurlandırarak onu hidâyete kavuşturan, hakkı, doğruyu görmesini sağlayan demektir.
Nûr sûresi (24), 35: “Allah, göklerin ve yerin nurudur (aydınlatıcısıdır). O’nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. (Bu öyle bir ağaç ki) yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. (Bu ışık) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi (dileyeni de) nuruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) misaller verir; Allah her şeyi çok iyi bilendir.”
İfadede en güzel kelimelerin, en geniş anlamlı sözcüklerin dahi yetersiz kaldığı isimlerden biridir en-Nûr ismi dostlar! O’nu tam olarak açıklamaya hiçbir beşerin gücü kifayet edemez.
Madde ve beşeriyet, Allah Teâlâ’nın zatını görmeye manidir. Ancak Peygamber Efendimiz (s.a.s.) “Miraç”ta Rabbi ile görüşerek, Zatının nurlarını müşahede etmesi, beşeriyetinin melekleşmesiyle mümkün olmuştur.
Hz. Musa da Rabbini görmek istemiş ve yalvarmıştı.
A’râf sûresi (7), 143: “Ne zaman ki, Musa, mikatımıza geldi, Rabbi ona kelâmıyla ihsanda bulundu. “Ey Rabbim, göster bana kendini de bakayım Sana”. dedi. Rabbi ona buyurdu ki; “Beni katiyyen göremezsin ve lâkin dağa bak, eğer o yerinde durabilirse, sen de Beni göreceksin”. Daha sonra Rabbi dağa tecelli edince onu yerle bir ediverdi, Musa da baygın düştü. Ayılıp kendine gelince, “Sen sübhansın”, “tevbe ettim, Sana döndüm ve ben inananların ilkiyim,” dedi.”
İbn-i Abbas’a göre “Allah göklerin ve yerin nûrudur” âyetindeki “nûr”un manâsı, “hidâyet edici” demektir, âyetin bir anlamda meâli, “Allah yerleri, gökleri ve içindekileri Hakk’a iletir” demektir.
O, “Nûr”u”ile tecelli eder, kulunu hidayete eriştirir.
En’âm sûresi (6)’nin 125’inci âyet-i kerimesi (Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun gönlünü İslâm’a açar...) nâzil olduğu zaman Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’e “Göğsün inşirahı/sevinçle genişlemesi nedir?” diye sordular. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle cevapladı:
“O, nûrdur. Allah o nûru mü’minin kalbine atar. Bunun üzerine kalbi sevinerek genişler.”
“Bu genişlemenin alâmeti var mıdır?” diye sordu sahabeler.
“Evet” dedi Gül Nebi Muhammed Mustafa (s.a.s.); “Âhirete yönelmek, aldatıcı dünyadan uzaklaşmak ve ölümden önce ölüme hazırlıklı olmaktır”, (Tefsîru’t-Taberî, XII, 99-100.) buyurdular.
Manâ âleminde “nurlar” vardır dostlar:
Birincisi, Allah’a (cc) mahsus olan, ezelî ve ebedî zâtının nurudur... Esmâ-i Hüsnâ’dan biri de en-Nûr’dur.
Zümer sûresi (39), 69: “Yer, Rabbinin nuru ile parlamıştır. Kitap konmuş, peygamberler ve şahitler getirilmiş ve aralarında hak ile hüküm verilmektedir. Hem onlara hiç haksızlık yapılmaz.”
İkincisi, Hz. Muhammed’e (s.a.s.) ait nurdur!
Ahzâb sûresi (33), 45, 46: “Ey peygamber! Biz seni hem bir şahit, hem bir müjdeci, hem bir uyarıcı olarak gönderdik. Ve hem de izniyle Allah’a bir davetçi ve nurlar saçan bir kandil (olarak gönderdik).”
Üçüncüsü, Kur’ân-ı Kerîm’in nûrudur.
Mâide sûresi (5), 15, 16: “Ey kitap ehli! Kitaptan gizlemiş olduğunuz şeylerin çoğunu açıklayan, çoğundan da vazgeçen peygamberimiz size geldi. Ayrıca size, Allah’tan bir nur ve apacık bir kitap da gelmiştir. Allah o kitabla rızasına uygun hareket edenleri selamet yollarına iletir. Onları izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola sevk eder.”
Dördüncüsü, her mü’minin imanı nispetinde oluşan nurdur!
Hadîd sûresi (57), 12: “O gün inanan erkekleri ve inanan kadınları görürsün ki nurları, önlerinde ve sağlarında koşuyor. (Kendilerine): “Bugün müjdeniz, altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedi kalacağınız cennetlerdir.” (denilir) İşte büyük kurtuluş budur!”
Allah Teâlâ, bir kulunun hidayetini dilediği zaman, onun mâsivâdan ayrılması ve rıza kapısından girmesi için nurlarını gönderir; kulunun gönlünü iman neşesiyle doldurur ve insan Allah Teâlâ’ya kulluk için çaba göstermeye başlar. O kulun salih ameli, zikri ve Kur’ân-ı Kerîm tilaveti “nûr”a dönüşür, en-Nûr isminin tecellisi ile! İşte bu nurların zuhuru ile kulun imanı kuvvetlenir ve sırât-ı müstakîm üzere devam etme imkânı bulur dostlarım!
Allah, zahirî ve batınî anlamlarıyla bilinen bütün nurların yaratıcısı ve müsebbibidir dostlar!
Bilindiği gibi nur, ışık demektir. Güneş ışık kaynağı kandil, ay ise kandilin yansıtıcısıdır:
“Gökte burçları var eden, onların içinde bir kandil (güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir.” (Furkân sûresi (25), 61.)
”O Allah’tır ki, senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye güneşi bir ışık, ayı da bir nur yaptı...”. (Yûnûs sûresi (10), 5.)
“Ay”ın ve güneşin Rabbi, en-Nûr olan Allah’tır...
Kulunu, rahmetiyle sarmalayıp, hayatın dalgaları ve karanlıkları arasında bırakmayan O’dur.
Ahzâb sûresi (33), 43: “Sizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için melekleri ile birlikte üzerinize rahmet ve bereket indiren O’dur ve O, mü’minlere çok merhametlidir.”
Hadîd sûresi (57)’nde (28) “Ey inananlar! Allah’tan korkun, O’nun Resûlü’ne inanın ki size rahmetinden iki pay versin, sizin için ışığında yürüyeceğiniz bir nur yaratsın ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” buyuran Rabbim! Sana Peygamberimin nûru ile iltica ediyor ve onun yol gösterdiği gibi dua ediyorum:
Allah’ım, katından öyle bir rahmet diliyorum ki, onunla kalbime hidayet, işlerime nizam, içime kâmil iman, dışıma amel-i sâlih ve amellerime ihlâs verir, beni her türlü kötülükten korursun.
Allah’ım, kalbime nur; kabrime nur ver. Önüme nur; arkama nur ver. Allah’ım, sağıma nur; soluma nur ver. Allah’ım, üstüme nur; altıma nur ver. Allah’ım, kulağıma nur; gözüme nur ver. Allah’ım, saçıma nur, derime nur, etime nur, kanıma nur, kemiğime nur ver...
Allah’ım, nurumu büyüt, söylediklerimin hepsine bedel olan, söylenmeyenleri de kuşatacak bir nur daha ver.
Allah’ım, bizi, en-Nûr isminin tecellileri ile zahirini ve batınını nurlandıranlardan, kıyamette, iman nuru önünde koşan, yüzü, imanın neşesi ile nurlananlardan eyle. Âmîn.
 
Üst