el-Mütekebbir

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
el-Mütekebbir

el-mutekebbir.jpg

el-Mütekebbir, büyüklüğün kemâlinde her şeyden yüce, her kötülükten münezzeh, kullarına zulmetmekten berî, her şeyde, her işte ve hadisede, aklın ve vehmin anlayış kabiliyetinin çok üstünde olan azâmet ve yüceliğini gösteren demektir.
Haşr sûresi (59), 23: “O Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Melik (mülkünde istediği gibi tasarruf eden)tir, Kuddûs (her noksanlıktan münezzeh olan)dür, Selâm (her kusurdan ve âfetten sâlim olan)dır, Müheymin (her zaman gözetip, koruyan)dir, Azîz (kudreti daima üstün gelen)dir, Cebbâr (dilediğini yaptıran)dır, Mütekebbir (büyüklük ve yücelik kendisine mahsûs olan)dir. Allah, müşriklerin şirk koştuklarından münezzehdir.”
Allah (cc) Hazretleri, Kur’ân-ı Kerîm’inde büyüklüğünün ve rahmetinin eseri olarak, biz kullarının, O’nu en iyi şekilde tanımamız, yalnız kendisine ibadet edip, başka kapılar aramamamız için, zâtını öyle güzel anlatır ki dostlar!
O muhteşem âyetleri okurken, yeri göğü titreten bir “ululuğu” hisseder, içiniz haşyetle dolarken, âyetlerin manevî havasındaki “rahmetle” de, ruhunuzun, engin bir rahmet denizinde serinlediğini fark edersiniz.
Hz. Musa, “Kelîmullah” lakaplı büyük peygamber... O da bir insandı dostlar ve o da bir insan gibi fıtratında yazılı olanı, kendini “Yaratan”ı görmek istedi!
Rabbini; kendisine Tur Dağı’nda “seslenen!” Rabbini, baş gözüyle görmek istedi dostlarım!
Âyetleri dinleyin lütfen! el-Mütekebbir olan Yüce Allah’ın kelâmını dinleyin, kulak verin o sese!
Hz. Musa ile Tur Dağı’nda konuşan Yüce Yaradan, “Habibi”nin ümmeti ile Kur’ân-ı Kerîm vasıtasıyla, her an, her yerde konuşuyor dostlarım!
Ne olur, bu “muhteşem sesi” duyun yüreklerinizde!
Hz. Musa da bir insandı!
Yüce Allah dileseydi, insanoğluna meleklerden de peygamberler gönderebilirdi. Ama o zaman biz aciz insanlar, “O bir melek, biz onun yaptığına takat getiremeyiz.” diyecektik.
Her işi hikmetli, “el-Hakîm” olan Allah, her şeyin ezelî ve ebedî ilmi katında olan, “el-Alîm” olan Allah, insanoğluna kendi cinsinden, “insan peygamberler” gönderdi.
Kur’ân-ı Kerîm’de kıssaları anlatılan, hayatlarından örnekler verilen peygamberlerin, acılarında, sıkıntılarında, kendinizi bulursunuz dostlar!
Kur’ân-ı Kerîm ile dost olun! O’nun ruhlara itmi’nan veren ikliminde yaşamaya başlayınca, her âyetin size hitap ettiğini görecek ve Rabbinizin; Hz. Musa ile Tur Dağı’nda konuşan Rabbinizin, sizinle Kur’ân-ı Kerîm vasıtası ile konuştuğunu anlayacak ve “kitabınıza” sevdalanacaksınız.
Dinleyin bu muhteşem kelâmı: A’râf sûresi (7), 142, 143: “Ve Musa’ya otuz geceye vaat verdik ve süreye bir on gece daha ekledik ve böylece Rabbinin mikatı (tayin ettiği vakit) tam kırk gece oldu. Musa, kardeşi Harun’a şöyle dedi: ‘Kavmim içinde benim yerime geç, ıslaha çalış ve bozguncuların yolundan gitme!’ Ne zaman ki, Musa, mikatımıza geldi, Rabbi ona kelâmıyla ihsanda bulundu. ‘Ey Rabbim, göster bana kendini de bakayım Sana.’ dedi. Rabbi ona buyurdu ki; “Beni katiyyen göremezsin ve lâkin dağa bak, eğer o yerinde durabilirse, sen de Beni görebilirsin.” Rabbi dağa tecelli edince onu yerle bir ediverdi, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: “(Allah’ım) Seni tenzih ederim. (Seni görme isteğimden) Sana tevbe ettim, sana döndüm ve ben inananların ilkiyim.”
el-Mütekebbir’dir O, dostlar! Yücelerden yücedir! Bizim O’nu baş gözüyle görmemiz mümkün değil bu dünyada! Ama kalp gözlerimizle O’nun kudretinin eserlerine bakar, yüceliğini görür, secdelere kapanırız. Bizden beklenen de “iman etmemiz” zaten!
Ve O Yüceler Yücesinin rahmetini hissedin şimdi de!
Allah’ın “Habibim” dediği, “Kulum” ve “Resûlüm” diye övdüğü peygamberler silsilesinin “tâcı”, Muhammed Mustafa (sav) anlatıyor:
Ebû Hüreyre radıyallahü anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtü vesselâm buyurdular ki:
“Kıyamet günü Azîz ve Celîl olan Allah şöyle buyuracak:
“Ey âdemoğlu! Ben hasta oldum Beni ziyaret etmedin!” Kul diyecek:
“Ey Rabbim, Sen Rabbülâlemin iken ben Seni nasıl ziyaret ederim?” Rab Teâla diyecek:
“Bilmedin mi, falan kulum hastalandı, fakat sen onu ziyaret etmedin, bilmiyor musun? Eğer onu ziyaret etseydin, yanında Beni bulacaktın!”
Rab Teâla diyecek:
“Ey âdemoğlu! Ben senden yiyecek istedim ama sen Beni doyurmadın?” Kul diyecek:
“Ey Rabbim, ben Seni nasıl doyururum? Sen ki âlemlerin Rabbisin?” Rab Teâla diyecek:
“Benim falan kulum senden yiyecek istedi. Sen onu doyurmadın. Bilmez misin ki, eğer sen ona yiyecek verseydin onu Benim yanımda bulacaktın.” Rab Teâla diyecek:
“Ey Âdemoğlu! Ben senden su istedim bana su vermedin!” Kul diyecek:
“Ey Rabbim, ben Sana nasıl su içirebilirim, Sen ki Âlemlerin Rabbisin!” Rab Teâla diyecek:
“Kulum falan senden su istedi. Sen ona su vermedin. Bilmiyor musun, eğer ona su vermiş olsaydın, bunu Benim yanımda bulacaktın!” (Müslim, Birr 43, (2569)
“el-Mütekebbir”dir O, dostlar!
Yücelerden yücedir, kimse bilmez nicedir!
O’na yer, mekân atfetme yanlışlığına düşmeyin!
O, her yerdedir!
Hasta, bîtap kulunun gönlündedir!
Aç ve zavallı bir kulun yanı başındadır!
İhtiyaç sahibinin “âh” dolu dualarındadır!
Ve dostlar! “Beni ne yerim içine aldı ne göğüm, lakin mü’min bir kulumun kalbi Beni içine alır!” (Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ,II, 195; İmam Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbânî, 287. mektup.)” buyuran Yüce Allah, Kendisini “şirksiz” seven her gönüldedir! “Büyüklük”, “ululuk” budur işte!
Hz. Mûsa gibi, Yaradanınızı görmek mi istiyorsunuz? Bir hastayı ziyaret edin, O’nu, orada bulacaksınız! Bir fakire yedirin, sofradaki huzurda, fakirin duasında O’nu hissedeceksiniz!
Bir susuzun, susuzluğunu giderin! Sizin ruhunuzun, bir rahmet pınarından coşan damlalarla, esenliğe ulaştığını görecek ve Rabbinizin size gülümsediğini hissedeceksiniz.
Sır burada dostlar! Ululuk O’na, sadece O’na ait. O, bizden varlığımızla büyüklenmeden, zor durumdakilere el uzatmamızı, yani yukarılara değil; aşağılara bakarak yaşamamızı ve bir kul olduğumuzu bilerek, yüzü secdelerde mütevazı insanlar olmamızı ve “gariplerini” unutmamamızı istiyor. “El-Mütekebbir” isminin tecellileridir bunlar dostlar!
Ne kadar “küçük” olduğunuzu idrak edebilirseniz, o kadar büyürsünüz O’nun katında!
Ne kadar “verirseniz” varlığınızdan, o kadar zenginleşirsiniz O’nun katında!
Dünyayı ne kadar “değersiz” kabul eder, ne kadar önemsemezseniz dünyalıkları, ahiretiniz o kadar değerlenir O’nun katında!
Hele hele, ne kadar yaralı, kırık gönüllü, mazlum ve garip bulur, ne kadar sevindirirseniz onları, o gönüllerde, Hz. Mûsa’nın Tur Dağı’ndaki buluşması gibi Rabbinizle buluşur, O’nun “has kulu” olursunuz iki cihanda da.
İnsan sûresi (76), 8: “Yoksula, yetime ve esire, kendilerinin arzu ve ihtiyaçları varken/seve seve yemek yedirirler.”
Bilmeye yolculuktayız dostlar!
Bulmaya yolculuktayız...
Bilip de sevmeye yolculuktayız...
Ve…
Sevgiyi ispata yolculuktayız!
Yollarımız açık olsun! Âmîn!
 
Moderatörün son düzenlenenleri:
Üst