el-Kâdir

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
el-Kâdir

imaj%20%2870%29.jpg


el-Kaadir, her şeye gücü yeten, ölçen, tanzim eden, plânlayan, hükmeden, takdir eden, tam bir kudret sahibi olan ve istediğini, dilediği şekilde yapmaya gücü yeten demektir.
el-Kaadir ve el-Muktedir isimlerini birlikte incelemek gerekir. el-Muktedir ismi Kur’ân-ı Kerîm’de 3 yerde geçer dostlar.
Kamer sûresi (54), 41, 42: “Şüphesiz Firavun ailesine de uyarıcı peygamberler geldi. Lakin onlar bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları çok kuvvetli

ve kudretli bir yakalayışla yakaladık...”
Kamer sûresi (54), 54, 55: “Takva sahipleri cennetlerde ve nehir kenarlarındadır. Güçlü padişahın (Allah’ın) huzurunda doğruluk koltuklarındadırlar.”
Kehf sûresi (18), 45: “(Ey Muhammed!) Sen onlara dünya hayatının misalini ver. Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde

yeryüzünün bitkileri (her renk ve çiçekten) birbirine karışmış, nihayet bir çöp kırıntısı olmuştur. Rüzgârlar onu savurur gider. Allah her şeye muktedirdir.”
Yüce Allah, insanoğlunun hem etrafını çevreleyen dünyayı dikkatle incelemesini, hem de kendi yaradılışı üzerinde uzun uzun düşünerek, kudretini görmesini ve

bilmesini istemektedir dostlar. Çünkü bu bilinç, insanı Rabbine ulaştıracak ve başka kapılar çalma yanlışından koruyacaktır.
Gâşiye sûresi (88)’nde (18-20): “Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiş? Bakmıyorlar mı dağlara, nasıl dikilmiş? Yere bakmıyorlar mı, nasıl yayılmış?”

buyrularak, insan aklı düşünmeye sevk edilmiştir.
İnsanoğluna, Kıyâme sûresi (75)’nde (36-40): “İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır? O, dökülen erlik suyundan bir damla (sperm) değil miydi? Sonra bir alaka

(embriyon) oldu da Rabbi onu biçime koydu, sonra şekil verdi. Ondan da iki cinsi; erkek ve dişiyi var etti. Peki, bunu yapanın ölüleri diriltmeye gücü yetmez
mi?” diye sorularak, bu muhteşem kâinatı elinde tutan kudreti görerek, sadece O’na ibadet etmesi istenmektedir.
Etrafına dikkatle bakan ve Rabbini tanımak isteyen her inanmış gönül, sebepler dünyasında kanunlarla, kurallarla ve sebep-sonuç ilişkileriyle bağlanmıştır.

Etrafına dikkatle bakan ve Rabbini tanımak isteyen her inanmış gönül, her yerde, adeta mühür vurulmuşçasına, işleri kontrolünde tutan Kudret elini hisseder
dostlar!
Âkil olan insan, hiçbir gücü ve ağırlığı olmayan minicik bir tohumun, yüzlerce kiloluk bir ağaca dönüşmesini görür. Âkil olan insan, bir damla sudan, eli

ayağı olan, milyarlarca hücreden teşekkül eden bebeği halk edeni düşünür. Âkil olan insan, insanın tüm yaradılış programını DNA ve RNA sarmallarına
şifreleyen o emsalsiz güce, “Sen Kadîr’sin Allah’ım. Sen, her şeye muktedirsin Allah’ım” diyerek, teslim olur. Hakk’a teslim olan kurtuluşa erer.
Mâide sûresi (5), 17: “Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti sadece Allah’a aittir. O, dilediğini yaratır. Allah, her şeye kâdirdir...”
Nûr sûresi (24), 45: “Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki yağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde

yürür... Allah dilediğini yaratır; Muhakkak ki Allah her şeye kâdirdir.”
Furkân sûresi (25), 54: “O (hakir) sudan, bir insan yaratıp ona bir neseb bahşeden ve sıhriyet bağı ile akraba yapan O’dur. Rabbinin her şeye gücü yeter.”
Yâ-Sîn sûresi (36), 81: “Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kâdirdir. Çünkü o her şeyi yaratandır, her şeyi

bilendir.”
Bilmek, sevgiyi getirir dostlar!
Rabbinin sonsuz kudret sahibi olduğunu bilmek, O’nu tanımak, O’nun kusursuz, eksiksiz sanatına şahit olmak, zayıf, aciz insanın imanını kuvvetlendirir ve o

güçsüz, zayıf insan, bu iman gücü ile kâinata meydan okuyabilir hale gelir.





70
 
Üst