el-Berr

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
el-Berr

imaj%20%2880%29.jpg


el-Berr, bütün iyilik ve güzelliklerin sahibi, kullarına karşı bağışı ve ihsanı çok olan, iyiliğin, vefanın, güzelliğin ve ihsanın
tek kaynağı demektir.
Bu kez söze, bir kudsî hadisle başlayacağım dostlar. O’nu O, Yüce Yaradan’ı kendi sözüyle anlatacağım sizlere:
Ebü’l–Abbâs Abdullah İbni Abbâs İbni Abdülmuttalib (ra)’dan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah Teâlâ’dan rivayet ettiği bir

hadiste şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ iyilik ve kötülükleri takdir edip yazdıktan sonra bunların iyi ve kötü oluşunu şöyle açıkladı: Kim bir iyilik yapmak ister de yapamazsa, Cenâb–ı

Hak bunu yapılmış mükemmel bir iyilik olarak kaydeder. Şayet bir kimse iyilik yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb–ı Hak o iyiliği on mislinden başlayıp
yedi yüz misliyle, hatta kat kat fazlasıyla yazar.
Kim bir kötülük yapmak ister de vazgeçerse, Cenâb–ı Hak bunu mükemmel bir iyilik olarak kaydeder.
Şayet insan bir kötülük yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb–ı Hak o fenalığı sadece bir günah olarak yazar.” (Buhârî, Rikâk, 31; Müslim, Îmân, 207,

259.)
İşte, el-Berr olan yüce Allah dostlarım! İyiliğin, güzelliğin, vefanın tek kaynağı O’dur!
Berr kelimesi, Arapça birr kökünden türer. “Birr” itaatkâr, vefalı ve iyiliksever anlamına gelir. Bu kelime Kur’ân-ı Kerîm’de insanın kazanması istenilen bir

vasıf olarak kullanılır.
Çünkü el-Berr olan Yaradan, kullarının “birr”e ulaşarak kendilerini aşmalarını, arınıp, yücelmelerini ister dostlar.
Hedef “birr”e ulaşmaktır. Yani “iyiliği yakalamak”tır. Hedefi gösteren, ona nasıl yaklaşılacağını da öğretir kullarına.
Hakk Teâlâ ruh yapımıza sevgiyi, iyiliği ve güzelliği kodlamış, bizi öyle göndermiştir yeryüzüne.
Allah, daha sonra da her kuluna; yeryüzünde “dünya imtihanı”na gözlerini açan her kuluna, ömrü boyunca ihtiyacı olan her şeyi binbir güzellik içinde

ulaştırır dostlarım. O, hayvanlar ve bitkiler âlemini, tat, koku ve renk, cümbüşüyle emrine vermiştir. O, kullarını binbir lezzet, binbir tat ile doyurur her
gün.
Hz. Allah (cc), çevresini sarmalayan dış dünyada, her an muhteşem tablolar çizerek, “ruh dünyaları”nı da doyurur kullarının.
Gören gözlere, her olay bir şeyler anlatır. Sabahleyin nefis bir manzara ile doğan güneş, geceleri festival alanına dönüştüren yıldızlar, karanlıkları bir

gece lambası gibi ışıldatan ay, duyabilen kulaklara hep bir şeyler fısıldar.
el-Berr olan O, eşsiz sanatkâr, kış ayları boyunca yağar-yağmaz eriyecek kar tanelerini bile, öyle bir sanatla işleyerek gönderir ki, âdeta, “Kulum,

güzelliğimi yansıtan şu kar taneleri ile beni düşünsün, tanısın da mest olsun” der bizlere.
Kulları, aşka gelsin, sevgiyle yaşasınlar, inançlarının ve imanlarının neşesiyle, şu imtihan dünyasının üstesinden gelsinler ister, O Rahmân ve Rahîm olan

Allah!
O, yağmur tanelerini de melekleri vasıtasıyla yollar yeryüzüne, kulları rahmetini, merhametini ve sevgisini hissetsinler diye... Nitekim bunu en zirve

noktada hisseden Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.), yağmur yağarken, ellerini yağmura doğru uzatıyor ve yağmuru büyük bir keyifle seyrediyordu. Ne yaptığını
soran sahabelerine de:
“-Yağmuru kucaklıyorum! Rahmeti hissetmeye çalışıyorum... Çünkü onlar Allah’ın katından iniyorlar ve onların Allah ile biatı çok yeni!” buyuruyordu.
İşte, kulluktaki zirve isim! Ve kulluktaki zirve boyut dostlar!
el-Berr’in kulu olarak, O’na yakışmak için kâinattaki güzellikleri hissetmeliyiz, Rabbimize sunacağımız dünya hayatımızı güzelliklerle donatmalıyız. Etrafını

güneş gibi aydınlatanlara, karanlıklarda ay olup etrafını aydınlatanlara, yağmur gibi etrafa sevgi yağdıranlara ne mutlu!
Bakara sûresi (2), 112: “Hayır, hayır! Kim özü iyilik dolu olarak yüzünü Allah’a tertemiz döndürür ve teslim ederse, işte onun Rabbi katında ecri vardır.

Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olacak değiller.”
Bakara sûresi (2), 195: “Allah yolunda mal harcayın da kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve iyilik edin. Çünkü Allah iyilik edenleri (ve işlerini

iyi yapanları ) sever.”
Kullarını hep iyiliğe sevk eder O Yüce Yaradan! O, iyiliklerle, hayırlarla, kendisine ulaşması için sebepler yaratır, imkânlar verir kuluna. Kula düşen, bir

iyilik yaptığı zaman yüzünü yerlere sürüp secde etmesi ve kendisine hayır kapılarını açan Rabbine şükretmesidir.
O, varlık vermese, zengin kılmasa sizi, yüreğinize “sevgi ve merhamet” koymasa, elinizi cebinize atıp da yardım edebilir misiniz hiç kimseye?
Söyleyin Allah aşkına! Parayı harcayacak pek çok yer varken “hayır” yapmak, parayı bir garibin duasını almada kullanmak, ancak O’nun rızasını isteyen

kullarına verdiği bir lütuf, bir nimet değil de nedir?
O, dilemese “dilemeyi” verir miydi hiç?
İyilik yapmayı dileten O. İyilik yollarını açan O. Sonuçta kuluna sevaplar kazandırıp, huzura erdiren O!
el-Berr’dir O!
Kullarının ‘birr’e ulaşmasını dileyendir O!
Âl-i İmrân sûresi (3), 92: “Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla

bilir.”
Razı olduğu kullarının özelliklerini de Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle açıklar Allah Teâlâ:
Âl-i İmrân sûresi (3), 134: “O (Allah’tan hakkıyla korka)nlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah

iyilik edenleri sever.”
Âl-i İmrân sûresi (3), 148: “Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiret nimetinin güzelini verdi. Allah güzel davrananları sever.”
el-Berr’dir O dostlar.
İyiliği kat kat mükâfatlandırandır O.
En’âm sûresi (6), 160: “Kim iyilik getirirse, ona o (getirdiği)nin on katı vardır. Kim kötülük getirirse, sadece onun dengiyle cezalandırılır; onlar

haksızlığa uğratılmazlar.”
Muhteşem bir kudret silgisi günahları silmek için adeta bahaneler arar durur; O, Yüce Rahmetin eseri olarak.
Hûd sûresi (11), 114: “Gündüzün her iki tarafında (öğle ve ikindi) ve gecenin saçaklarında (akşam, yatsı ve sabahda) namaz kıl! Muhakkak ki, iyilik

kötülükleri giderir. Bu ise, düşünebilenlere bir öğüttür.”
Rahmeti, şefkati hissedebiliyor musunuz dostlarım?
Nasıl bir Yaradanın kulu olduğunuzun farkında mısınız? Sadece bu âyet, “ümitlenmek” için yeter insana. Sadece bu âyet “kurtuluş” muştusudur! Anlayabilene

sadece bu âyet, insanı namaza koşturmak için yeter. Sadece bu âyet, 1 metrekarelik bir seccadeyi, insanın dünyası haline getirir; kulları, aciz ve yaralı
gönülleri, tek başına bu âyet, seccadeye mıhlar!
el-Berr olan Rabbinizi tanıyın dostlarım…
Bu yolculuk, dosta yolculuk! O “Tek Dost”a yolculuk. Bu yolculuk, O’nu tanıma, bilme, sevme ve O’nun her emrine amade olma yolculuğu. Bu yolculuk, kul-köle

olma yolculuğu. O’na kul olunca, “adam olmaya”, O’na köle olunca, ebediyen özgür olmaya yolculuk bu. Devam edelim, değil mi?
Nahl sûresi (16), 128: “Şüphesiz Allah, takva sahipleri ile ve iyilikte bulunanlarla beraberdir.”
İsrâ sûresi (17), 7: “Eğer iyilik ederseniz, kendi lehinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz kendi aleyhinizedir.”
Neml sûresi (27), 89: “Kim iyilikle gelirse, ona daha iyisi verilir ve onlar o gün korkudan da emin kalırlar.”
Fussilet sûresi (41), 34: “Hem iyilik de bir değildir, kötülük de. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman seninle kendi arasında bir düşmanlık olan

kişinin, sanki samimi bir dost gibi olduğunu görürsün.”
Şûra sûresi (42), 23; “İşte Allah iman edip salih amel işleyen kullarını bununla müjdeler. Ey Muhammed! De ki: “Ben bu tebliğime karşı sizden akrabalıkta

sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum.” Her kim bir iyilik yaparsa Biz onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını
verir.”
Allah kelâmında kullarını iyiliğe yöneltiyor, her iyiliği de katından yüreklere işleyen sıcacık bir sevgiyle ödüllendiriyor,
Rabbim! Yüreğime işlediğin “sevgi”nin her zerresi için secdelerdeyim; şükür secdelerindeyim.
Ey, iyiliğin gerçek sahibi olan Rabbim! Sana kelâmınla yalvarıyorum:
“...Bize dünyada bir güzellik ve ahirette de bir güzellik ver ve bizi ateş azabından koru!..” (Bakara sûresi (2), 201.)
“Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin’ diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört,

canımızı iyilerle beraber al.” (Âl-i İmrân sûresi (3), 193.)
Âmîn.


 
Üst