Düğününe Sultan Fatih Geldi

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Düğününe Sultan Fatih geldi

Saraybosna'ya ilk gidenlerden ve hâlâ orada hizmetlerini devam ettirenlerden Ali Dokumacı Bey, şunları anlatıyor: Herkes bir tarafa giderken bizim de kaderimize Bosna düştü...

Son bir defa gidip duasını alalım da veda edip gidelim diyeBüyüğümüze uğradık, biraz kaldık. Bu arada günde Bosna'ya iki bin bomba düşüyor, diye duyumlar alıyorduk. Zaten televizyon haberlerinde atılan bombaların bazı tahribatları gösteriliyordu. Ayrılırken "Efendim biz Bosna'ya gidiyoruz. Belki orada şehit olma durumu var. Eğer öyle olursa, gıyaben cenaze namazını kıldırabilir misiniz?" dedim. Birden bakışları sertleşti ve gözleri doldu, "Siz oraya şehit olmaya değil, okul açmaya, eğitim hizmetleri yapmaya gidiyorsunuz." dedi.

Oradan ayrıldıktan sonra, babamın ziyareti için Ankara'ya hareket ettim. Babam kalp hastasıydı ve Gazi Hastanesi'nde tedavi görüyordu. Son bir defa görecektim. Yanına vardım. Benim Bosna'ya gideceğimi biliyordu. "Baba, ben gidiyorum, artık!." dedim. Babamın ilk cümlesi "Daha gitmedin mi oğlum!" oldu. Tabii cihazları bağlamışlar öyle yatıyor. Kalp ameliyatı için doktorların kararını bekliyor. Onun "Daha gitmedin mi oğlum!" deyişi bizi duygulandırdı tabii... Bu ziyaret babamı son görüşüm oldu...

Hırvatistan'dan otobüsle Bosna'ya hareket ettik. Uzun bir yolculuktan sonra Bosna topraklarına geldik, ama Mostar delik deşik. Binalar kalbur gibi... Manzara hiç televizyondaki gibi değil... Gencin biri "Pasaportunuz var mı?" diye sordu. Eli biraz yaralıydı; yanmış veya bir şey olmuş. Ben de pasaportumu gösterdim. Hemen pasaportun üstündeki ay yıldızı öptü!.. Daha orada anladık ki, Boşnaklarda müthiş bir Türkiye sevdası var. Orada o davranış, tabiri câiz ise bitirdi!.. Sürekli kontrollerle ve ölüm tehlikeleriyle geçen yolculuk sonaerdi ve nihayet Saraybosna'ya geldik. "Cehenneme hoş geldiniz" duvar yazılarına karşı, "Allah'ım burasını bize Cennet'e çevir" dualarıyla karşılık veriyoruz.

Mutfaklarda bir şey yok. Arkadaşlar evde mercimeği ıslatmışlar, sobanın üstüne koymuşlar. Her gün mercimek yiyorlarmış. Dışarı çıkıp bir torba lahana aldık. Lahanayı eve getirdik. O gün bayram ettiler. Allah razı olsun, diyorlar; ilk defa salata yiyecekler. O gün mercimekle salata yenmiş oldu. Beraber geldiğimiz Eşref Bey, bursları dağıtınca bayram oldu. Beş-altı aydır bir türlü bursları kendilerine ulaşamamış...

Saraybosna'ya getirdiğimiz aylık burs miktarı üç yüz dolar... Bize soruyorlar: "Okul açacak mısınız?" Biz de "Açacağız hem de dünyanın en güzel okullarını açacağız" diyoruz ama henüz cebimizde iki yüz elli-üç yüz dolar var. Türkçe kursları veriyoruz. Çocuklar geliyor evimize. Bir Ramazan günü sahuru bizde yapalım dedik. Çocuklar sevindi, "Yapalım!.. Yapalım!.." dedik. Evdeki ağabey "Ne yaptın sen! Evde yedirecek bir şey yok!" dedi. Para da kalmamış; öyle bir ızdırap çekti... Neyse Allah kerim dedik. Çocukları aileden izin de almışlar... Daha çocuklar gelmeden önce kapı çalındı. Ev sahibimiz Asım amca elinde kazanlarla, teyze göndermiş. Evde kalanlara ve çocuklara yetecek kadar pirinç pilavı, tavuk budu, çorba... Arkadaş ağlamaya başladı. Allah'a şükür.

Evleneceğim... İmam efendi nikâh kıyacak. Burası Bosna... Kimsem yok. Hanım tarafı camiyi doldurdu. Sağıma soluma bakıyorum topu topu iki üç arkadaşım var. "Allah'ım!... Yalnızız burada... Kimsemiz yok!" dedim. Duygu yüklüyüm. Tam imam efendi "Hayırlı olsun!" dediği anda birden benim üzerimde bir şeyler oldu. Sultan Fatih atıyla ordusuyla beraber geldi ve bana, "Düğününe bizi kabul etmez misin?" dedi... Bu müthiş perdeyi kendi dünyamda âşikare seyretmem benim için o gün bir bayram oldu!..
 
Üst