Diktatörler mevsimi bitiyor, İsrail tedirgin

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Diktatörler mevsimi bitiyor, İsrail tedirgin 13 Eylül 2011 Salı 06:33 Galiba Türkiye ile İsrail arasındaki kırılmayı ya da gerginliği daha iyi anlayabilmek için bölgemizdeki güç değişimlerini iyi analiz etmemiz gerekiyor. Çünkü yeni bir Ortadoğu şekilleniyor. 2000’li yılların başından itibaren biraz da sınırsız bir gücün sarhoşluğu ile istedikleri gibi bir Ortadoğu şekillendirmeye girişenlerin, daha doğrusu yeni bir Ortadoğu inşa projesini devreye sokanların şimdilerde halsizleştiğini, güçten düştüğünü görüyoruz. Bir başka okumayla, “hegemonya krizi”nin hem olumlu hem de olumsuz sonuçları en derin biçimiyle Ortadoğu’da yaşanıyor. Eskiden olduğu gibi, ‘Amerika isterse yapar’ tezi artık gerilerde kaldı. Küresel güvenlik yapılanmasında yaşanan kriz yüzünden bölgesel güçlerin önündeki engeller kalkıyor. Bu sayede Türkiye bölgesel güç oyununda yerini alırken, İsrail de daha rahat hareket etme kabiliyetine sahip oldu. Mesela Obama, Filistin’de ‘çözüm’ konusunda kararlı olmasına rağmen, hem Yahudi Lobisi’nin kuşatması, hem de Amerika’nın kendi içindeki karar alma süreçlerinin karmaşıklığı yüzünden İsrail’i zapdetme konusunda bir irade ortaya koyamıyor. Dolayısıyla, Türkiye ile İsrail arasındaki ayrışmaya, Ortadoğu’daki yeni durum muvacehesinde bakmakta yarar var. Zira iki ülkenin pozisyonlarına göre bölgesel düzeyde yeni ittifaklar şekilleniyor, güç merkezleri oluşuyor. Her ne kadar görünürde one minute’le başlayıp, Mavi Marmara ve Gazze saldırısı ile zirve yapan bir kriz var ise de, aslında bu krizin Türkiye ile İsrail’in daha esaslı pozisyon alışlarına işaret eden derin kökleri olduğunu görmek gerekiyor. İşte tam da bu bakımdan, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dün akşam başlayan Arap Baharı’nın sıcak ülkeleri olan Mısır, Tunus ve Libya’yı kapsayan ziyareti stratejik bir önem taşıyor. Türkiye-Mısır arasında oluşacak yeni bir ittifakın, İsrail açısından etkisi yıllarca sürecek stratejik sonuçları olacaktır. Mesela, yeni Mısır’da halka hesap verebilir daha demokratik bir yönetimin oluşması durumunda, Mısır-İsrail ilişkilerinin bir nitelik değişimine uğraması mukadderdir. Tahrir’de bu kez İsrail’e karşı yükselen öfke bunun ilk işaretidir. Diktatörler mevsimi bitiyor, Arap Baharı’nın yeşerdiği bütün ülkelerde, halkın özgür iradesiyle oluşacak yeni yönetimler, İsrail için hiç de memnuniyet verici bir durum olmayacaktır. AK Parti iktidarının daha ilk günden başlayarak “sıfır sorun” üzerine inşa etmeye başladığı dış politika rotasıyla, bölgesel “güç oyunu”nda artık ben de varım demesi, İsrail açısından en temel kriz argümanlarından birisidir. Çünkü, geçmişte güç dengesi içinde Türkiye’nin yer almadığı dönemlerde İsrail çok rahattı ve neredeyse bütün bir Ortadoğu İsrail’in kapsama alanı içindeydi. Mesela, Türkiye’de “askeri vesayet”in en yoğun olduğu 28 Şubat dönemi, İsrail’in en mutlu günleriydi. Askerlerin bir işaretiyle, İsrail için bütün kapılar açılıyordu. En kapsamlı savunma anlaşmaları bu dönemde yapılmıştı. Daha da önemlisi, İsrail Türkiye’deki iktidar değişimlerinde biraz geri planda duruyormuş gibi görünse de aslında aktif rol almıştır. Nitekim İsrail’de yayımlanan Yedioth Ahronoth gazetesi, “Dışişleri Bakanı Lieberman, Türkiye’yi sert önlemlerle ‘cezalandırmak’ istiyor. Bu çerçevede terör örgütü PKK’ya askerî yardım teklifinde bulunacak” haberiyle İsrail’in gerçek niyetini ifşa etmiş oldu. Gerçi Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in “Terörü desteklediğinizi zaten biliyoruz. Kimse bildiklerimizi bize şantaj olarak kullanmasın” şeklindeki sert çıkışının ardından Lieberman çarketti ama, o soru da hafızalarda yerini aldı. Kuşkusuz İsrail, Türkiye ile yaşadığı “askeri vesayet baharı”nın lojistik desteği dışında, Ortadoğu’daki baskıcı rejimlerin de açık desteğine sahipti. Mesela, Ortadoğu’nun önemli ülkelerinden birisi olan Mısır’da Mübarek yönetimi her şartta İsrail’in arkasında olmuştur. Daha da dramatik olanı, Hüsnü Mübarek Gazze ablukasının en önemli destekçilerinden birisidir. Star
 
Üst