Bir kez yüzünü gören ömrünce unutmaya...’

Hicran Yürekli Ammar

Kıdemli Üye
Kademeli
Peygamberimizle ( S.A.V) ilgili yazı yazmaktan hep çekindim hep utandım. Fakat çokta yazmak istiyordum. En son dün bir Acem şairinin bir mısrasını görünce kendimde cesaret buldum ve birkaç satır yazmaya karar verdim. O büyük şair şöyle diyor; ‘ Ey Nebi ! bu mısraları seni övmek için değil , bilakis şiirimin senin isminle şeref ve güzellik kazanması için yazıyorum...’ Ben de bu yazıyı aynen bu düşüncelerle kaleme alıyorum. Yoksa o yüceliği , o güzelliği anlatmak kimin haddine. Onu öven zaten övmüş. Süleyman Çelebinin deyimiyle O ; ’ ( yerlerin ve göklerin, zamanın ve mekanın sahibi Allah) ‘ Bile yazmış adı ile adını...’
Peygamberin güzelliğini ve yüceliğini gönlü açık, kalp gözü gören Yunus gibi, Mevlana gibi , Bestami gibi erenlerin şairlerin mısralarından, sözlerinden ve davranışlarından giderek çözmek daha kolay. Onların söylediği sözleri söylemek için mutlaka büyük bir sevgiyi ve muhteşem bir güzelliği yakalamak gerekir. Geçenlerde Ahmet Özhan Televizyonda Manevi sevgiden, Platonik aşktan bahsederken şöyle diyordu; ‘Ben inanıyorum ki Yunus Üstadımız, Mevlana pirimiz bu güzel ve erişilmez mısraları bizim göremediğimiz ve onların da gördükleri zaman hayretler içinde kalarak saatlerce kendilerinden geçmiş bir halde seyrettikleri manevi bir sahnenin ışıklarının tesiri ile yazıyorlardır. Bizim gibi şairliğe özenenler bilirler ki bu çok doğru bir söz. Çünkü ben şahsen büyük bir üzüntü, büyük bir sevinç, muhteşem bir güzellik , hoş bir manzara gördüğüm zaman ki yazdığım mısralar çok daha etkili çok daha güzeldir. Böyle olmasına rağmen bizim şiirler o büyük üstatların satırları yanında ‘mani’ gibi kalıyorlar. Meselâ, benim en çok sevdiğim şiirimin en güzel şu iki mısrası böyle bir anda yazılmıştı. Fakat o büyük gönlü, o göz kamaştıran güzelliği görenlerin mısralarının yanında bu mısralar güneş yanında parlayan bir yıldız gibi sönük kalmıyor mu?

‘...Bir bebek kundağıdır gözümde taze mezar
Kara toprak annedir beni sallar dizinde...’ veya;
‘ Yâkup özlemlerime âteşi Nemrut düştü
Tutuştu Gök Kuşağım rengim siyahi düştü...’
Diyeceğim şu ki her gönül eri, her büyük şair ancak kendi gördüğü ve hissettiği güzelliğin mesabesince güzel söz söyler ve hayat sürer. Bizler bu sevgi dağına tırmanamadığımızdan, o sevgi ummanına dalamadığımızdan, Peygamberin güzelliğini ve yüceliğini Onu gören ve onun sevgisine meftun olanların yazdıkları ve anlattıkları ile beyan etmeye çalışacağım.
Yunusun deyimi ile on sekiz bin âlemin Mustafası olan Peygamberimiz, Hz. Âişenin söylemi ile ‘YÜRÜYEN KURAN’ idi. Allah’ın nasıl bir insan, nasıl bir kul, nasıl bir eş, nasıl bir baba, nasıl bir dede, nasıl bir devlet başkanı... görmek istediğini merak edenler Peygamberimizin hayatını incelesinler. O bu fani dünyanın da Âhiret’ in de gerçek hakkını veren bir hayat sürmüş ve bizlere bu konuda ebedi bir rehber olmuştur.
O öyle bir eş idi ki; eşlerine bir kez vurmamış bir kez kötü bir söz söylememiş. Hiç birine bir tek emir vermemiş, Dünyalık bir iş için kimseye sinirlenmemiş.
O öyle bir Cömertti ki; ‘Ne kadar güzel bir sürün var ey Muhammet!’ diyen bir kişiye :’ Senin olsun istermi sin ?’ diyerek bağışlayıvermiş ve bu cömertliği ile bir gönlü Cennetlik yapmış. Çünkü bu davranış karşısında şaşıran inançsız kişi insanlara koşarak :’Vallahi Muhammet fakirlikten korkmayacak kadar cömert . Bu derece cömertlik ancak bir peygamberde olur’ diyerek ihtida etmişti.
O öyle bir baba idi ki; Sevgili kızı Hz Fatıma’ yı evlendikten sonra bile ışığını sabahları yanar gördüğü halde ;Kızım Namaza kalk’ diye her gün uyarır ve onun Cenneti kazanmasını o kadar arzu ederdi.
O öyle bir devlet başkanı idi ki; her yükün en ağırını kendi çeker nimette en son, külfette en önde gelirdi. Mekke’den Medine’ye hicret eden en son o olmuştu. Adaleti fakir zengin güçlü fakir ayırt etmeksizin en güzel şekilde o uygulamıştı.
O öyle bir Peygamberdi ki; bırakın diğer peygamberleri, Cebrail in bile durup ; ‘Ya Muhammet bundan sonrası bana da yasak bundan sonra sen yalnız gideceksin’ diyerek terk ettikten sonra SİDRE-İ MÜNTEHAYA varan tek Resül oldu.
O öyle bir dost idi ki; Üzüm salkımını yemeye en altta ki küçük tanelerden başlar, bunu görüpte sebebini soran sahabeye ; ‘ Üzümün tatlı taneleri üsttekilerdir. Belki ben oraya varana kadar bir dostum gelirde onları ona ikram ederim’ diyecek kadar samimi ve dostluğa değer veren bir yüce gönüle sahipti.
‘Yerlerde ve gökler de övülen’ anlamına gelen ‘Muhammed’ ismini taşıyan peygamberimiz’ e o kadar güzel övücü sözler söylenmiştir ki bunlar ciltlere sığmaz Bunlardan Yunustan seçtiğim birkaç mısra ile yazıma son veriyorum.
‘Canım kurban olsun senin yoluna / adı güzel kendi güzel Muhammet
Şefaat eyle sen kemter kuluna / adı güzel kendi güzel Muhammet...’


Bir kez yüzünü gören ömrünce unutmaya
Tesbihi sen olasın ol ayruk din tutmaya....
Sekiz Uçmak hurisi bezenip gelir ise
Senin sevginden gayri gönlüm kabul etmeye
Ben seni sevdiğime Bahai derler ise
İki Cihan mülkünü verip baha bitmeye...
Bu şiiri Semih Sergenin Yunus Emre atlı şiir kasetinden düşlerinizin alabora olduğu bir anda sessiz bir ortamda (bilmediğiniz kelimelerin anlamını öğrendikten sonra ) birkaç kez üst üste dinleyin. Eğer gönül kapılarınızda bir gıcırtı, bir açılma emmaresi yoksa derhal bir gönül doktoruna başvurun.
 
Üst