Bidat Bidattir.

Tevhidi yaşam

Tecrübeli
İmam Şatıbî, bid’ati şöyle tarif etmektedir:

… bid’at “Allah’a daha çok ibadet etmek maksadıyle girilen ve sonradan ortaya konulan dini görünümlü bir yol’ dan ibarettir. Bu tarif, örf ve âdetleri bid’at anlamının dışında tutanların görüşüne göre yapılan bir tariftir. Bunlar bid’at kavramının içine sadece ibadetleri dahil etmektedirler. Günlük hayatla ilgili amel ve davranışları da bid’at kavramının içine dahil edenlerin görüşüne gelince onlar derler ki:
“Bid’at, sonradan ortaya konulan dini görünümlü bir yol olup, dini yola hangi maksatla girilirse o yola da aynı maksatla girilir.”
Bu tarifteki kelimelerin açıklanması gerekir. Yol kelimesi, üzerinde gidilmek için sınırları çizilen yer demektir. Ancak bu yol din ile kayıtlanmıştır. Çünkü bid’at, dinde icad edilen ve sahibi tarafından dine ilave edilen bir şeydir. Şayet özellikle dünya işleriyle ilgili bir konuda sonradan icad edilmiş bir yol olsaydı buna “bid’at” denilmezdi. Meselâ daha önce olmayan fabrikalar ve beldeler kurmak gibi.
… bid’atin en önemli özelliği Şâriin [Şeriat koyucunun] belirlediği sınırların dışına çıkan bir şey olmasıdır. Bu kayıtla, sarf ve nahiv ilmi, lügat ilmi, usulü fıkıh, usulü din ve şeriate hizmet eden diğer ilimler gibi dini ilgilendiren şeylerden ilk bakışta sonradan uydurulmuş gibi görülen her şey bid’at kavramının dışına çıkar. Çünkü bu ilimler ilk dönemlerde mevcut olmasalar da asılları şeriatte mevcuttur….
Bid’atin tarifinde geçen “dini görünümlü yol” tabiri gerçekte öyle olmadığı halde şer’i yola benzeyen, hatta aşağıda sıralanacağı üzere pek çok yönden şeriate aykırı bir yol demektir:
Şeriatte olmayan sınırlar koymak bunlardan birisidir. Mesela bir kimsenin hiç oturmadan ayakta, gölgelenmeden güneşte durarak, kendini ibadete vererek ve sebepsiz yere sadece belli şeyleri yiyerek ve giyerek oruç tutmayı adaması gibi.
Şeriate aykırı yönlerden bir diğeri, topluca tek bir ağızdan zikir yapmak ve Hz. Peygamber’in (s.a) doğduğu günü bayram yapmak gibi muayyen şekillere ve keyfiyetlere bağlı kalmaktır.
Bunlardan birisi de şeriatte buna dair herhangi bir belirleme olmadığı halde muayyen ibadetleri hep muayyen vakitlerde yapmaktır. Meselâ Şaban ayının 15. günü devamlı oruç tutmak ve o geceyi ibadetle geçirmek gibi.
Sonra bid’atin meşru/şer’i şeylere benzer yönleri de vardır. Şayet bid’at, meşru şeylere benzememiş olsaydı bid’at olmazdı. Çünkü o zaman onlar günlük hayatla ilgili amel ve davranışlar olurdu.
Yine bid’atçi onu sünnete benzetmek için yapar. Böylece o, bununla başkasına sünnet işliyormuş izlenimini verir ya da işlediği bid’at kendisine sünnetmiş gibi gelir. Çünkü insan meşru olana benzemeyen bir şeyin peşinden gitmek istemez. Böyle bir bid’ati işlemekle her hangi bir yarar elde edemez, herhangi bir zararı gideremez ve başkaları da onun peşinden gitmez.
Bu sebeple bid’atçinin hayırlı insanlar içindeki makam ve mevkii bilinen bir şahsa uyduğunu iddia ederek de olsa meşru gibi görünen şeylerle bid’atini desteklediğini görürsün….
“Allah’a daha çok ibadet etmek maksadıyle girilen bir yoldur”, sözü de bid’atin manasını tamamlar. Çünkü bid’ati meşrulaştırmaktaki maksat budur….
Bu kayıtla birlikte günlük hayatla ilgili amel ye davranışların bid’at kapsamına girmediği artık anlaşılmıştır. İbadet maksadı güdülmediği halde şer’i olana benzeyen, bu isimlendirmenin dışında kalır. Meselâ mal veya başka bir şey üzerinden muayyen nisbette ve muayyen miktarda ödenmesi zorunlu cezalar, zekatların ödenmesine benzediği halde (ibadet maksadı olmadığı için) bid’at diye isimlendirilemezler.

İmam Şatıbî, konuyla ilgili görüşlerini şöyle özetlemektedir:

Hz. Peygamber’in (s.a) ölmeden önce din ve dünya işi konusunda ihtiyaç duyulan her şeyi açıkladığı kesindir. Bu konuda ehl-i sünnet arasında farklı görüşte olan hiç kimse yoktur.
Hal böyle olunca bid’atçi sanki lisan-ı hal ile şöyle der gibidir:
“Şeriat tamam olmamıştır. Şeriatta telâfi edilmesi/düzeltilmesi gereken şeyler vardır veya bunlar düzeltilse daha iyi olur.”
Çünkü o şeriatın hiçbir yönden eksiğinin olmadığına, tam ve mükemmel olduğuna inanmış olsaydı bid’at çıkarmaya ve onu düzeltmeye kalkışmazdı. Böyle bir şey söyleyen kimse sırat-ı müstakimden sapmış olur.
 

ma'vera

Emektar
Özel Üye
.....Şeriate aykırı yönlerden bir diğeri, topluca tek bir ağızdan zikir yapmak ve Hz. Peygamber’in (s.a) doğduğu günü bayram yapmak gibi muayyen şekillere ve keyfiyetlere bağlı kalmaktır.

Yazının Devamı: https://www.kunfeyekun.org/kf/bidat-bidattir.37398/#ixzz2yqlj5kNd



Maalesef ,yazının her ifadesine katıldığımı söyleyemeyeceğim. Özet olarak bakıldığında, bid'a +riyâ= şirk gibi algılanıyor. Toplu zikir yapmak niye riya olsun ki.Toplu namaz kılınınca olmuyor da, zikir yapılınca mı oluyor. Dine uygun olup olmayan şeyleri ayırt edebilecek akıl insana verilmiştir. Nefsini karıştırmadığı takdirde bunları ayırt edebilir.
Ayrıca yazınızda bulunan üstteki kısmın zamanlaması da çok manidar.... Kimse kutlu doğumu dini bayram ilan etmiyor.Ama Eşref-i mahlûkat olan Cenâb-ı Hakk'ın "Eğer sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım. (Hadîs-i kudsî: Keşfü'l-Hafâ, 2:164.) hitabına mazhar olan zâtın doğduğu gün ona salat selâm getirmek,Kur'ân okumak,şefaatine nail olmayı ummak mı bidattır?
Eğer öyle ise buna benzer bid'alar varsa onları da işlemek isterim....

Hz. Ömer (r.a), Mescid-i Nebevi'de teravih namazını cemaatle kılanları görünce,"Bu ne güzel bir bid'attır" diyerek teşvik etmiş ve bid'at-ı haseneyi belirtmiştir. (Buhârî, Teravih, 1)
 

Tevhidi yaşam

Tecrübeli
.....Şeriate aykırı yönlerden bir diğeri, topluca tek bir ağızdan zikir yapmak ve Hz. Peygamber’in (s.a) doğduğu günü bayram yapmak gibi muayyen şekillere ve keyfiyetlere bağlı kalmaktır.

Yazının Devamı: https://www.kunfeyekun.org/kf/bidat-bidattir.37398/#ixzz2yqlj5kNd



Maalesef ,yazının her ifadesine katıldığımı söyleyemeyeceğim. Özet olarak bakıldığında, bid'a +riyâ= şirk gibi algılanıyor. Toplu zikir yapmak niye riya olsun ki.Toplu namaz kılınınca olmuyor da, zikir yapılınca mı oluyor. Dine uygun olup olmayan şeyleri ayırt edebilecek akıl insana verilmiştir. Nefsini karıştırmadığı takdirde bunları ayırt edebilir.
Ayrıca yazınızda bulunan üstteki kısmın zamanlaması da çok manidar.... Kimse kutlu doğumu dini bayram ilan etmiyor.Ama Eşref-i mahlûkat olan Cenâb-ı Hakk'ın "Eğer sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım. (Hadîs-i kudsî: Keşfü'l-Hafâ, 2:164.) hitabına mazhar olan zâtın doğduğu gün ona salat selâm getirmek,Kur'ân okumak,şefaatine nail olmayı ummak mı bidattır?
Eğer öyle ise buna benzer bid'alar varsa onları da işlemek isterim....

Hz. Ömer (r.a), Mescid-i Nebevi'de teravih namazını cemaatle kılanları görünce,"Bu ne güzel bir bid'attır" diyerek teşvik etmiş ve bid'at-ı haseneyi belirtmiştir. (Buhârî, Teravih, 1)
Öncelikle güzel kardeşim Hz. Ömer (r.a) hadisi bir bidat olarak ele alınamaz zira bizim sünnet olarak öğrendiğimiz ve tatbik ettiğimiz şeyleri Rasulullah (s.a.v) aldığımız gibi aynı zamanda 5 Raşit halifenin (r.a) uygulamalarına da sünnet gözüyle bakar ve tatbik ederiz.
Başka bir mesele ise her ne şekilde olursa olsun sizde gayet iyi bilirsiniz ehli sünnet'in bid'at bakış açısı bellidir.
Hakem ibnu’l-Mübarek haber verip dedi ki: Bize Amr bin Yahya haber verip dedi ki; babamı babasından şöyle rivayet ederken duydum: babam dedi ki:

“Sabah namazından önce Abdullah bin Mes’ud (Radiyallahu Anhuma)’ın kapısının önünde oturduk. O çıkınca onunla birlikte mescide yürürdük. Bir gün Ebu Musa el-Eşarî (Radiyallahu Anh) yanımıza geldi ve:

−‘Ebu Abdirrahman şimdiye kadar yanınıza çıktı mı?’ dedi. Biz:

−‘Hayır’ dedik. O da bizimle beraber oturdu. Nihayet Abdullah bin Mes’ud (Radiyallahu Anhuma) çıktı. O çıkınca hep birden ayağa kalktık. Sonra Ebu Musa (Radiyallahu Anh), Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anhuma)’ya şöyle dedi:

−‘Ebu Abdirrahman biraz önce mescidde yadırgadığım bir durum gördüm. Ama yine de Allah’a şükür hayırdan başka bir şey görmüş değilim.’ Abdullah bin Mes’ud (Radiyallahu Anhuma):

−‘O nedir?’ diye sordu. Ebu Musa (Radiyallahu Anh):

−‘Birazdan mescide gidince göreceksin’ dedi ve şöyle devam etti:

−‘Mescidde halkalar halinde oturmuş ellerinde de çakıl taşları olan bir grup ve bu grubun başında bir adam:

−‘Yüz defa Allah-u Ekber deyin’ diyor, onlarda yüz defa Allah-u Ekber diyorlardı. Grubun başında bir adam sonra:

−‘Yüz defa Lailahe İllallah deyin’ diyor, onlarda yüz defa Lailahe İllallah diyorlardı. Yine grubun başında bir adam:

−‘Yüz defa Subhanallah deyin’ diyor onlarda yüz defa Subhanallah diyorlardı.’ Abdullah bin Mes’ud (Radiyallahu Anhuma):

−‘Peki, onlara ne dedin?’ dedi. Ebu Musa (Radiyallahu Anh):

−‘Senin görüşünü bekleyerek veya senin emrini bekleyerek onlara bir şey söylemedim’ dedi. Abdullah bin Mes’ud(Radiyallahu Anhuma):

−‘Onlara kötülüklerini sayıp hesap etmelerini emretseydin ya. İyiliklerinden hiçbir şeyin zayi edilmeyeceğine dair onlara güvence verseydin ya’ dedi. Sonra Abdullah bin Mes’ud (Radiyallahu Anhuma) ile beraber mescide gittik. Nihayet Abdullah bin Mes’ud (Radiyallahu Anhuma) bu halkalardan birine gelip, başlarında durdu ve şöyle dedi:

−‘Bu yaptığınızı nedir?’ Onlar:

−‘Ebu Abdirrahman bu çakıl taşları ile Allah-u Ekber, Lailahe İllallah ve Subhanallah deyişlerimizi sayıyoruz.’ dediler. Bunun üzerine Abdullah bin Mes’ud (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

−‘Artık kötülüklerinizi sayıp hesap edin! Ben iyiliklerinizden hiçbir şeyin zayi edilmeyeceğine kefilim dedi. Yazıklar olsun size! Ey ümmeti Muhammed ne çabuk helak oldunuz! Nebiniz Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in şu sahabesi içinizde hala bolca bulunmaktadır. İşte onun elbiseleri henüz eskimemiş, kabları henüz kırılmamıştır. Canım elinde olan Allah’a yemin olsun ki sizler kesinlikle Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in dîninden daha doğru yolda olan bir din üzerindesiniz ki bu imkânsızdır veya bir sapıklık kapısı açmaktasınız.’ Onlar:

−‘Vallahi, Ebu Abdirrahman! Biz sadece hayrı elde etmek istedik’ dediler. Abdullah bin Mes’ud (Radiyallahu Anhuma)’da şöyle karşılık verdi:

−‘Hayrı elde etmek isteyen niceleri vardır ki onu hiç elde edemeyeceklerdir.’ Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

-‘Bir topluluk Kur’an’ı okuyacaklar da (bu okuyuşları sadece dilde kalacak), onların köprücük kemiklerinden ileriye geçemeyecek.’

−‘Vallahi bilmiyorum, belki onların çoğu sizdendir.’ Sonra Abdullah bin Mes’ud (Radiyallahu Anhuma) onlardan yüz çevirdi. Amr bin Yahya’nın dedesi Amr bin Selime bundan sonra şöyle dedi:

−Bu halkalardaki insanların genelini en-Nehveran olayında Haricilerin yanında bize karşı vuruşurken gördük.

Darimi 1/23/210

Ve bu hadise bizim dikkatimizi çekmesi gerektiğiniz düşünüyorum.
 

İlim Talebesi

KF Ailesinden
Özel Üye
Kardeş siz sadece Her Bidatın sapıklık olduğunu söylüyorsunuz ve bu konudaki hadisleri tümden Zahir manada alıyorsunuz.Sen bize İmam Şatibiden örnek veriyorsun ama ben sana İmam Şafiden örnek veririm.

İmam Suyutî El-Hâvî Lil-Fetevâ adlı eserinde Mevlide Bidat diyenlere ve Bidatı yanlış yorumlayanlara karşı şöyle diyor:

وَرَوَى الْبَيْهَقِيُّ بِإِسْنَادِهِ فِي مَنَاقِبِ الشَّافِعِيِّ عَنِ الشَّافِعِيِّ قَالَ: الْمُحْدَثَاتُ مِنَ الْأُمُورِ ضَرْبَانِ، أَحَدُهُمَا: مَا أُحْدِثَ مِمَّا يُخَالِفُ كِتَابًا أَوْ سُنَّةً أَوْ أَثَرًا أَوْ إِجْمَاعًا، فَهَذِهِ الْبِدْعَةُ الضَّلَالَةُ، وَالثَّانِي: مَا أُحْدِثَ مِنَ الْخَيْرِ لَا خِلَافَ فِيهِ لِوَاحِدٍ مِنْ هَذَا، وَهَذِهِ مُحْدَثَةٌ غَيْرُ مَذْمُومَةٍ

Bid'at'ı yani sonradan ihdas edilen şeyleri Beykakî'nin nakliyle

İmam Şafi şöyle diyor: İşlerden ihdas olan şeyler 2 misaldir.Birincisi : Kitap,Sünnet,Eser ve İcmaya muhalif olaarak ihdas edilen şeylerdir.İşte bu Bida'tu'd Dalaledir.(Kötü olan Bid'attır)


İkincisi de : Yine bunlardan hiçbirine muhalif olmayan hayırlı olarak ihdas edilen şeylerdir.İşte bu kötü ihdas değildir(İyi bid'attır)

Peki iyi bid'atlara örnek verir misiniz?

إِحْدَاثُ الْمَدَارِسِ وَكُلُّ إِحْسَانٍ لَمْ يُعْهَدْ فِي الْعَصْرِ الْأَوَّلِ

Örnek olarak : Medrese yapımı , İlk asırda bilinmeyen her iyilik
(iyi bid'at)'a örnektir.

لَيْسَ فِيهِ مُخَالَفَةٌ لِكِتَابٍ وَلَا سُنَّةٍ وَلَا أَثَرٍ وَلَا إِجْمَاعٍ

(Mevlid hakkında) ne Kuranda ne Sünnette ne eserde ne de icma'da muhalefet(anlaşmazlık,terslik) yoktur.

فَهِيَ غَيْرُ مَذْمُومَةٍ كَمَا فِي عِبَارَةِ الشَّافِعِيِّ

Zira o İmam Şafî'nin dediği gibi ğayri mezmume(kötü
olmayan bid'at)'dir.

فَهُوَ مِنَ الْبِدَعِ الْمَنْدُوبَةِ

Böylece Mevlid Bidai Mendube'dir.(Güzel bid'atlardandır)

إِنَّ وِلَادَتَهُ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَعْظَمُ النِّعَمِ عَلَيْنَا

Doğrusu Resulullah(sav)'in doğumu bizim için en büyük ni'mettir.

وَوَفَاتَهُ أَعْظَمُ الْمَصَائِبِ لَنَا،

Ölümü de bizim en için en büyük musibettir.

وَالشَّرِيعَةُ حَثَّتْ عَلَى إِظْهَارِ شُكْرِ النِّعَمِ وَالصَّبْرِ وَالسُّكُونِ وَالْكَتْمِ عِنْدَ الْمَصَائِبِ

Şeri'at da ni'metlere şükür göstermeye,musibetlerde de ,
sabra ,sukuna ve ketme çağırıyor.

وَقَدْ تَكَلَّمَ الْإِمَامُ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ بْنُ الْحَاجِّ فِي كِتَابِهِ الْمَدْخَلِ عَلَى عَمَلِ الْمَوْلِدِ
وَكَانَ يَجِبُ أَنَّ يُزَادَ فِيهِ مِنَ الْعِبَادَةِ وَالْخَيْرِ شُكْرًا لِلْمَوْلَى عَلَى مَا أَوْلَانَا بِهِ مِنْ هَذِهِ النِّعَمِ الْعَظِيمَ

İmam Ebu Abdullah b. Hac Mevlid hakkında şöyle diyor: Büyük ni'metlerden olan Mevlid gününde bizim için evla olan Allah rızası için ibadetler,hayır,şükür arttırılmalı.

İmam Suyutî,El-Hâvî Lil-Fetevâ,227/1


 

Tevhidi yaşam

Tecrübeli
çok güzel bir bid'at doğru söyledin ömrü hayatına Peygamberimizi koymayan insan yılda birgün peygamber sevdalısı oluyor sonrada bununla övünüyor hemde ne şekilde biliyor musun
(Sen benim peygamberimizi ne kadar sevdiğimi bir bilsen kutlu doğum da mevlid kandilinde ne hatimler indiriyorum ama sen bilmiorsun o zaman sus...)
 

Tevhidi yaşam

Tecrübeli
kimse bana kızmasın ama peygamber efendimizekötü- halleri yakıştıran insanlara ses çıkarmayan insanlar kutlu doğum haftalarında mevlit kandillerinde ortalığı coşturuyorlar bu demektir ki asıl olan Peygamber efendimizi güzellikle yad etmek veya ona salavatı şerifeler göndermek değil bu iş adet yapmazsan olmaza dönmüş.
 

İlim Talebesi

KF Ailesinden
Özel Üye
kimse bana kızmasın ama peygamber efendimizekötü- halleri yakıştıran insanlara ses çıkarmayan insanlar kutlu doğum haftalarında mevlit kandillerinde ortalığı coşturuyorlar bu demektir ki asıl olan Peygamber efendimizi güzellikle yad etmek veya ona salavatı şerifeler göndermek değil bu iş adet yapmazsan olmaza dönmüş.

Elbette Efendimiz(sav)'den her zaman bahsetmeliyiz.Fakat Şu var ki, Müslümanlara dinlerini hatırlatmaya fırsat oluşturması bakımından bu geceleri değerlendirmenin yararlı olacağını söylemek doğrudur.

Zira böyle günlerde bile hidayete gelenler oluyor, benden ve sizden bile daha takvalı müslüman oluyorlar ve hayatları boyunca Sünnete ittibaya dikkat ediyorlar.
 

Tevhidi yaşam

Tecrübeli
doğrusu bu işlere bakışınıza bir şey diyemiyorum
Ne buyurdu Resulullah (s.a.v) Hristiyanların meryem oğlu İsa'yı (a.s) methettikleri gibi beni de methetmeyin. Allah'ın kulu deyin...
 

İlim Talebesi

KF Ailesinden
Özel Üye
doğrusu bu işlere bakışınıza bir şey diyemiyorum
Ne buyurdu Resulullah (s.a.v) Hristiyanların meryem oğlu İsa'yı (a.s) methettikleri gibi beni de methetmeyin. Allah'ın kulu deyin...

Siz buradaki methden ne anlıyorsunuz doğrusu buna hayret ediyorum.

Hristiyanlar , Hz.İsa(as)'ı , haşa Allahlaştırmaya kadar veya oğul isnad ederek Methettiler.Buradaki meth'den ben bunu anlıyorum.

Yoksa siz bilmez misiniz ki , Resulullahın özel Şairi vardı ve onu sürekli methederdi.


Nitekim Sahabenin,Tabiinin,ve Diğer Alimlerin Resulullah hakkında ne güzel kaside ve şiirleri vardır ki ne güzel methler vardır onlarda ..

İmam Busiri meşhur kasidesinde:Mevlaye Salli ve Sellim Daimen Ebede Ala habibike hayril halki kullihim

Ey Mevlam bütün yaratıkların en hayırlısı olan Habibine ebedi ve daim olarak Salat ve Selam eyle.


Huvel Habib Ellezî Turcâ Şefaatuh.

Ki o Öyle bir Sevgili Peygamberdir ki , Onun Şefaati umulur


....
 

İlim Talebesi

KF Ailesinden
Özel Üye
İslam Tarihinde hiçkimse Resulullah(sav)'e Yarı İnsan , Yarı İlah muamelesi yapmamıştır.

Onun her zaman Allahın Kulu,Resulu,Habibi,Halili olduğunu dile getirmişlerdir.
 

İlim Talebesi

KF Ailesinden
Özel Üye
Tıpkı Halid b. Velid'in söylediği gibi ....

Ona ''Bize Resulullah'ı anlat'' dediklerinde

''Onu anlatmak mümkün müdür?'' demiş.

Israr ettiklerinde şu veciz ifadeyi kullanmış :

Gönderilen , Gönderenin kadru kıymetince olur''(Yani Yâni gönderen, Âlemlerin Rabbi olduğuna göre, gönderilenin şânını, var sen hesâb et!..)



Münâvî, V, 92/6478; Kastalânî, Mevâhib-i Ledünniyye Tercümesi, İstanbul 1984, s. 417.
 

Tevhidi yaşam

Tecrübeli
Resulüllah (Saîîalîahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:

«Benden önce Allah'ın hiç bîr ümmete gönderdiği bir peygamber yoktur kî, o Peygamberin, ümmetinden Havarileri ve sünnetine tâbi' olan, emrine uyan ashabı olmasın. Kıssa şu ki, sonra onların ardından, yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıklari şeyleri yapan bir takım kötü nesiller mey* dana çıkar. İşte kim bunlara karşı eliyle mücâhede ederse o rr.ü'mindir. Kim onlara karşı diliyle mücâhede ederse o da mü'm indir. Kim onlara karşı kalbiyle mücâhede ederse o da mü'mindir, Amma bunun ötesinde imandan bir hardal danesi de yoktur.»
Müslim iman 80.
 

İlim Talebesi

KF Ailesinden
Özel Üye
Resulüllah (Saîîalîahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:

«Benden önce Allah'ın hiç bîr ümmete gönderdiği bir peygamber yoktur kî, o Peygamberin, ümmetinden Havarileri ve sünnetine tâbi' olan, emrine uyan ashabı olmasın. Kıssa şu ki, sonra onların ardından, yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıklari şeyleri yapan bir takım kötü nesiller mey* dana çıkar. İşte kim bunlara karşı eliyle mücâhede ederse o rr.ü'mindir. Kim onlara karşı diliyle mücâhede ederse o da mü'm indir. Kim onlara karşı kalbiyle mücâhede ederse o da mü'mindir, Amma bunun ötesinde imandan bir hardal danesi de yoktur.»
Müslim iman 80.

Hadis rivayet ederken gözardı ettiğin birçok husus var.

Bu hadisteki ''bir takım kötü nesillerden'' maksat kimdir?
Mücadele edilmesi gereken kimseler kimlerdir?

Bu soruları alıpta , gelip istediğin topluluğun üstüne koyman elbette bir zandır.Ve zannın çoğu da günahtır.


Hadisteki Açıklamalar

Ümmet: Bir peygamberin tabileri ve ashabı denilir.


Havârî: Yardımcı, hâlis ve çamaşırcı ma'nalanna gelir. Burada havarilerden murâd; lügat ulemasından Ezheri ile diğer bazılarına göre peygamberlerin en yakın ve her türlü kusurdan azade dostlarıdır. Bir tamamları: «Havariler, peygamberlerin yardımcılarıdır...» demiş; başkaları mücahidler ma'nasına geldiğini söylemişlerdir. «Havariler, peygamberlerden sonra onların yerine halife olabilecek kimselerdir.* diyenler de olmuştur


Hadisteki (Sümme) den sonra gelen zamîr, nahiv ulemâsının «zamir-i kıssa» namını verdikleri zamirdir. Bu zamirle müzekkere işaret edilirse ona «zamir-i sân» derler. Mânâ şudur: Bilahare bu selef-i salibinin ardından Öyle kötü bir nesil gelir ki, bunların diyanetten hiç bir nasibi olmaz.

Hulûf: Halfin cem'idir; ve arkadan gelen kötü nesil manasınadır, Halef ise hayırh nesil demektir. Meşhur olan bu ise de lisân ulemâsrndan bir çokları bahusus Ebu Zeyd : «Bu kelime ister halef ister half okunsun, hayırlı ve hayırsız nesil manasında kullanılır» demişlerdir.Bazıları kötü nesil ma'nasma kelimenin (Halef) okunabileceğini, fakat; hayırlı nesil manasına (Halh) şeklinde okunamayacağını ileri sürmüşlerdir.

Bu hadisde bozgunculara karşı elle ve dille cihada teşvik buyurulması fitne çıkmasına sebeb olmayacak yerlere mahsustur. Şu da var ki, bu hadis geçmiş ümmetler hakkındadır. Onun lâfzında bu ümmetin zikri geçmemiştir

[Sahihi Müslim Tercüme ve Şerhi]



 

İlim Talebesi

KF Ailesinden
Özel Üye
Öncelikle güzel kardeşim Hz. Ömer (r.a) hadisi bir bidat olarak ele alınamaz zira bizim sünnet olarak öğrendiğimiz ve tatbik ettiğimiz şeyleri Rasulullah (s.a.v) aldığımız gibi aynı zamanda 5 Raşit halifenin (r.a) uygulamalarına da sünnet gözüyle bakar ve tatbik ederiz.
Başka bir mesele ise her ne şekilde olursa olsun sizde gayet iyi bilirsiniz ehli sünnet'in bid'at bakış açısı bellidir.
Hakem ibnu’l-Mübarek haber verip dedi ki: Bize Amr bin Yahya haber verip dedi ki; babamı babasından şöyle rivayet ederken duydum: babam dedi ki:

“Sabah namazından önce Abdullah bin Mes’ud (Radiyallahu Anhuma)’ın kapısının önünde oturduk. O çıkınca onunla birlikte mescide yürürdük. Bir gün Ebu Musa el-Eşarî (Radiyallahu Anh) yanımıza geldi ve:

−‘Ebu Abdirrahman şimdiye kadar yanınıza çıktı mı?’ dedi. Biz:

−‘Hayır’ dedik. O da bizimle beraber oturdu. Nihayet Abdullah bin Mes’ud (Radiyallahu Anhuma) çıktı. O çıkınca hep birden ayağa kalktık. Sonra Ebu Musa (Radiyallahu Anh), Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anhuma)’ya şöyle dedi:

−‘Ebu Abdirrahman biraz önce mescidde yadırgadığım bir durum gördüm. Ama yine de Allah’a şükür hayırdan başka bir şey görmüş değilim.’ Abdullah bin Mes’ud (Radiyallahu Anhuma):

−‘O nedir?’ diye sordu. Ebu Musa (Radiyallahu Anh):

−‘Birazdan mescide gidince göreceksin’ dedi ve şöyle devam etti:

−‘Mescidde halkalar halinde oturmuş ellerinde de çakıl taşları olan bir grup ve bu grubun başında bir adam:

−‘Yüz defa Allah-u Ekber deyin’ diyor, onlarda yüz defa Allah-u Ekber diyorlardı. Grubun başında bir adam sonra:

−‘Yüz defa Lailahe İllallah deyin’ diyor, onlarda yüz defa Lailahe İllallah diyorlardı. Yine grubun başında bir adam:

−‘Yüz defa Subhanallah deyin’ diyor onlarda yüz defa Subhanallah diyorlardı.’ Abdullah bin Mes’ud (Radiyallahu Anhuma):

−‘Peki, onlara ne dedin?’ dedi. Ebu Musa (Radiyallahu Anh):

−‘Senin görüşünü bekleyerek veya senin emrini bekleyerek onlara bir şey söylemedim’ dedi. Abdullah bin Mes’ud(Radiyallahu Anhuma):

−‘Onlara kötülüklerini sayıp hesap etmelerini emretseydin ya. İyiliklerinden hiçbir şeyin zayi edilmeyeceğine dair onlara güvence verseydin ya’ dedi. Sonra Abdullah bin Mes’ud (Radiyallahu Anhuma) ile beraber mescide gittik. Nihayet Abdullah bin Mes’ud (Radiyallahu Anhuma) bu halkalardan birine gelip, başlarında durdu ve şöyle dedi:

−‘Bu yaptığınızı nedir?’ Onlar:

−‘Ebu Abdirrahman bu çakıl taşları ile Allah-u Ekber, Lailahe İllallah ve Subhanallah deyişlerimizi sayıyoruz.’ dediler. Bunun üzerine Abdullah bin Mes’ud (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

−‘Artık kötülüklerinizi sayıp hesap edin! Ben iyiliklerinizden hiçbir şeyin zayi edilmeyeceğine kefilim dedi. Yazıklar olsun size! Ey ümmeti Muhammed ne çabuk helak oldunuz! Nebiniz Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in şu sahabesi içinizde hala bolca bulunmaktadır. İşte onun elbiseleri henüz eskimemiş, kabları henüz kırılmamıştır. Canım elinde olan Allah’a yemin olsun ki sizler kesinlikle Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in dîninden daha doğru yolda olan bir din üzerindesiniz ki bu imkânsızdır veya bir sapıklık kapısı açmaktasınız.’ Onlar:

−‘Vallahi, Ebu Abdirrahman! Biz sadece hayrı elde etmek istedik’ dediler. Abdullah bin Mes’ud (Radiyallahu Anhuma)’da şöyle karşılık verdi:

−‘Hayrı elde etmek isteyen niceleri vardır ki onu hiç elde edemeyeceklerdir.’ Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

-‘Bir topluluk Kur’an’ı okuyacaklar da (bu okuyuşları sadece dilde kalacak), onların köprücük kemiklerinden ileriye geçemeyecek.’

−‘Vallahi bilmiyorum, belki onların çoğu sizdendir.’ Sonra Abdullah bin Mes’ud (Radiyallahu Anhuma) onlardan yüz çevirdi. Amr bin Yahya’nın dedesi Amr bin Selime bundan sonra şöyle dedi:

−Bu halkalardaki insanların genelini en-Nehveran olayında Haricilerin yanında bize karşı vuruşurken gördük.

Darimi 1/23/210

Ve bu hadise bizim dikkatimizi çekmesi gerektiğiniz düşünüyorum.

Böyle bir rivayet var.

Kaynakları

(Darimi, Mukaddime, 23)

Bu rivayeti özet olarak Taberâni de rivayet etmiştir. (Mecmau'z-Zevaid, 1/181)

Bu rivayette, Abdullah ibni Mesud’un tenkit ettiği şey, yapılan toplu zikir değil, zikir çekenlerin kendisidir. Çünkü rivayetin sonunda şöyle deniliyor: Kur'an'ı okuyacak olan bir topluluğun (bu okuyuşları sadece dilde kalacak), onların köprücük kemiklerini ileriye geçmeyecek." Bu ifadeden her halde Kur’an okumayın manası çıkmaz. Öyleyse Kur’an okuyanların okuyuş tarzlarına tenkit var demektir ve denilmektedir ki: Okurken şuurluca okuyun, kalbinize indirerek okuyun, zikri de böyle yapın.

Bu nedenle meseleyi zikrin değil zikir çekenlerin tenkit edilmeleri yönünde değerlendirmek gerekir.

Hz. Peygamber'in, bazı kelime ve cümlelerin tekrar edilerek okunmasını tavsiye eden, zikir meclislerini öven hadisleri de vardır. Örnek olarak şunları kaydedebiliriz:

"Allah'ı -azze ve celle- zikretmek üzere oturan her topluluğu melekler çepeçevre kuşatır, onları rahmet kaplar, üzerlerine sekinet (huzur) iner ve Allah onları, katındakilerin içinde zikreder." (Müslim, Zikr, 39)

"Allah'ın, zikredenleri araştırmak üzere yollarda dolaşan bir kısım melekleri vardır. Bunlar, Allah'ı zikreden bir topluluk bulunca: "Muhtaç olduğunuz şeye gelin!" diye birbirlerine seslenirler..." (Buhâri, Daavat, 66)

"Kim günde yüz defa "Sübhanellahi ve bi-hamdihi" derse, hataları, deniz köpüğü gibi (çok) da olsalar, ondan atılır." (Buhâri, Da'avat, 65)

"Allah'ın en sevdiği sözler dört (tanedir): Sübhanallah, el-Hamdülillah, Lâ İlahe İllallah, Allahu Ekber. Bunların hangisiyle başlasan sana zarar vermez." (Müslim, Adâb, 12)

Bu bilgiler ışığında yukarıdaki habere baktığımızda Abdullah b. Mes'ûd'un (radıyallahu anh), mescitte zikir yapanlara itiraz etmesinin, zikrin kendisinden kaynaklanmadığını anlarız. İtirazın sebebi zikrin yeri ve şeklidir. Mescitte yapılan böyle bir zikir, zamanla bütün müslümanlarca dinin gereği olarak anlaşılıp yapılacak bir ibadet halini alabilirdi. Bu ise, kınanan bidatlardan biri olurdu.

Ayrıca, bir kişinin başkanlığında, onun komutlarıyla yapılan şekli bir "zikr"de tenkit konusu yapılmış olabilir.

Rivayette geçen Peygamberimizin sözü ve söz konusu "zikir meclisi"ne katılmış olanların ilerde, şekli mutaassıp dindarlıklarıyla bilinen haricilerin saflarında görülmüş olmalarında da bu son hususa işaret vardır.

Nehrevân, Bağdâd ile Vâsıt arasında bir yerin adıdır. Burası, Hz. Ali ile Hariciler arasında h. 37 (veya 38) yılında meydana gelen ve Hz. Ali'nin zaferi ile sonuçlanan savaş dolayısıyla meşhur olmuştur. (bk. Abdullah Aydınlı, Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 1/282-283)
 

Tevhidi yaşam

Tecrübeli
Doğrusu birileri iman edecek diye bid'at çıkarmak iyi birşey mi oluyor, Dilerse Allah istediği şekilde hatta tebliğ dahi olmadan hidayete erdirmez mi?? Sünnetimiz de böyle bir zikrin çıkarılması gerekir miydi yeteri kadar sünnet yok mu elimizde yoksa dinimiz yeterli değil mi bize ki bunlara ihtiyaç duyuyoruz.
 

İlim Talebesi

KF Ailesinden
Özel Üye
Doğrusu birileri iman edecek diye bid'at çıkarmak iyi birşey mi oluyor, Dilerse Allah istediği şekilde hatta tebliğ dahi olmadan hidayete erdirmez mi?? Sünnetimiz de böyle bir zikrin çıkarılması gerekir miydi yeteri kadar sünnet yok mu elimizde yoksa dinimiz yeterli değil mi bize ki bunlara ihtiyaç duyuyoruz.

وَرَوَى الْبَيْهَقِيُّ بِإِسْنَادِهِ فِي مَنَاقِبِ الشَّافِعِيِّ عَنِ الشَّافِعِيِّ قَالَ: الْمُحْدَثَاتُ مِنَ الْأُمُورِ ضَرْبَانِ، أَحَدُهُمَا: مَا أُحْدِثَ مِمَّا يُخَالِفُ كِتَابًا أَوْ سُنَّةً أَوْ أَثَرًا أَوْ إِجْمَاعًا، فَهَذِهِ الْبِدْعَةُ الضَّلَالَةُ، وَالثَّانِي: مَا أُحْدِثَ مِنَ الْخَيْرِ لَا خِلَافَ فِيهِ لِوَاحِدٍ مِنْ هَذَا، وَهَذِهِ مُحْدَثَةٌ غَيْرُ مَذْمُومَةٍ

İmam Şafi şöyle diyor: İşlerden ihdas olan şeyler 2 misaldir.

Birincisi : Kitap,Sünnet,Eser ve İcmaya muhalif olaarak ihdas edilen şeylerdir.İşte bu Bida'tu'd Dalaledir.(Kötü olan Bid'attır)


İkincisi de : Yine bunlardan hiçbirine muhalif olmayan hayırlı olarak ihdas edilen şeylerdir.İşte bu kötü ihdas değildir(İyi bid'attır)
 

İlim Talebesi

KF Ailesinden
Özel Üye
وَرَوَى الْبَيْهَقِيُّ بِإِسْنَادِهِ فِي مَنَاقِبِ الشَّافِعِيِّ عَنِ الشَّافِعِيِّ قَالَ: الْمُحْدَثَاتُ مِنَ الْأُمُورِ ضَرْبَانِ، أَحَدُهُمَا: مَا أُحْدِثَ مِمَّا يُخَالِفُ كِتَابًا أَوْ سُنَّةً أَوْ أَثَرًا أَوْ إِجْمَاعًا، فَهَذِهِ الْبِدْعَةُ الضَّلَالَةُ، وَالثَّانِي: مَا أُحْدِثَ مِنَ الْخَيْرِ لَا خِلَافَ فِيهِ لِوَاحِدٍ مِنْ هَذَا، وَهَذِهِ مُحْدَثَةٌ غَيْرُ مَذْمُومَةٍ

İmam Şafi şöyle diyor: İşlerden ihdas olan şeyler 2 misaldir.

Birincisi : Kitap,Sünnet,Eser ve İcmaya muhalif olaarak ihdas edilen şeylerdir.İşte bu Bida'tu'd Dalaledir.(Kötü olan Bid'attır)

İkincisi de : Yine bunlardan hiçbirine muhalif olmayan hayırlı olarak ihdas edilen şeylerdir.İşte bu kötü ihdas değildir(İyi bid'attır)

Doğrusu birileri iman edecek diye bid'at çıkarmak iyi birşey mi oluyor, Dilerse Allah istediği şekilde hatta tebliğ dahi olmadan hidayete erdirmez mi?? Sünnetimiz de böyle bir zikrin çıkarılması gerekir miydi yeteri kadar sünnet yok mu elimizde yoksa dinimiz yeterli değil mi bize ki bunlara ihtiyaç duyuyoruz.


Yukardaki Rivayeti -Mevlidi Savunan- büyük Allame Buharinin Şarihi İbn Hacer El-Askalânî (Şerhu Sahih Buhari yani Fethul Bari eserinde) naklediyor.

Ayrıca Suyutî de Mevlidi savunarak bu rivayeti nakletmiştir.(El Havi eserinde)

Naklettiği rivayet : Beyhakî'nin Sünenul Kubra adlı eserinde kayıtlıdır.(El-Medhal İlas' Sunenil Kubra,190)

Sadece Büyük Allame İbn Hacerin ismi sizin için yetmez mi? Şunu bilmelisiniz ki , Bu itirazlarınız bize , bu foruma yada Mevlidi savunan insanlara değildir.

Peki kime?

Bu konuya Caiz diyen Ulemayadır.İbn Hacer gibi bir Alim olun,sonra gelin deyin ki , Caiz değildir.Bende sizi dinleyeceğim.Tamam mı? \;)
 

kurtuluş

KF Ailesinden
Özel Üye
Doğrusu birileri iman edecek diye bid'at çıkarmak iyi birşey mi oluyor, Dilerse Allah istediği şekilde hatta tebliğ dahi olmadan hidayete erdirmez mi?? Sünnetimiz de böyle bir zikrin çıkarılması gerekir miydi yeteri kadar sünnet yok mu elimizde yoksa dinimiz yeterli değil mi bize ki bunlara ihtiyaç duyuyoruz.
Cemaat halinde zikir çekmenin sünnet olduğunu gösteren hadis sahih midir?
http://www.sorularlaislamiyet.com/s...nnet-oldugunu-gosteren-hadis-sahih-midir.html
 
Üst