A
AhDe_VeFaLi
Ziyaretçi
Bediüzzaman´ın Kuva-yı Milliyeye desteği
Yazar: Cevher İlhan
19.05.2008
Her 19 Mayıs’ta, özellikle resmî kanallarında bir dizi “nutuk” çekilir; Anadolu’daki Kuva-i Milliye için övgüler dizilir. Bir şeyhülislâmın “Anadolu hareketi”ne karşı oluşu binbir iftira ve tezviratla İslâmın ve Müslümanların aleyhine istimal edilir.
Ne var ki her defasında cihâdın, İslâmın istiklâl ve haysiyeti, ülkenin şeref ve izzeti ve hükümranlık hakkı için Müslümanlara farz kılındığını ilân eden, İstanbul’un ve Anadolu’nun işgaline kaşı çıkıp Kuva-yı Milliyeye fedakârâne destek veren âlimler ve mücâhidler “unutulur”!
Oysa başta Bediüzzaman Said Nursî olmak üzere, o günkü Osmanlı âlimleri, “cihad fetvası” ve “beyannâmesi” neşretmekle kalmaz; Hilâfet adına cihâdın şartlarını ve ilânını belirlemekle yükümlü devrin Diyanet Dairesi olan Meşihât-ı İslâmiye’de Anadolu ve bütün Osmanlı ülkesinde nasıl tesirli hale gelebileceği yolunda fikirler geliştirirler. Anadolu’daki İstiklâl mücadelesinin bütün İslâm dünyasına iletilmesi ve dünya Müslümanlarının desteğinin alınması üzerinde çalışmalar yaparlar.
Dolayısıyla Bediüzzaman’ın hayatı ve eserleriyle ortaya koyduğu Kuva-yı Milliye desteği, başta Meclis zabıtları olmak üzere bir çok devlet belgesinde tevsik edilmiştir. Bediüzzaman’ın Kuva-yı Milliye hareketine desteğini yok saymak, dahası “aksini” iddia bühtanında bulunmak, olsa olsa “önyargı”nın ötesinde menhus maksatlar hesâbına sinsî bir saptırmadır…
“HİDEMÂT-I BERGÜZÎDE-İ VATANPERVERÂNESİ”
Bediüzzaman, Birinci Dünya Savaşının başlaması üzerine talebeleriyle “Doğu Milis Teşkilâtı”nı kurar. Van-Bitlis cephesinde Gönüllü Alay Kumandanı olarak talebeleriyle birlikte Ermeni komitacılara karşı savaşır.
Esâret dönüşü Harbiye Nâzırı Enver Paşa’nın kendisini Nezârete dâvet edip takdir ettiği, Pasinler’de Harp Cephesinde te’lif ettiği İşârât’ül İ’câz tefsirini bastırmayı teklif edip kağıdını aldığı Bediüzzaman’a, hem de vatana ve istiklâliyete dair hizmetlerini inkâra varan isnadı yapmaya yeltenenler, belli ki sırf bir karalama kampanyasının maşası olmaktalar…
Peki bunlar, Şeyh’ül İslâm Musa Kâzım Efendi’nin Bediüzzaman’a “mahreç” pâyesi verilmesi için hazırlayıp Padişah’a sunduğu tezkerede,“Bitlis’te Ruslarla vukua gelen muharebata (savaşa) iştirak edip esir düşmüş; aşairin (aşiretlerin) harbe sevki hususundaki mesâi-i hâmiyetmendânesine (hâmiyetlicesine mesâisine) ve müşâhid olan hidemât-ı bergüzide-i vatanpervânesine (seçkin vatanperverâne hizmetine) binaen bir rütbe-i ilmiye ile taltifi (ödüllendirilmesi), Harbiye Nezâret-i Celîlesinden (Millî Savunma Bakanlığı - Genel Kumraly Başkanlığı’ndan) iş’ar olunmuş (bildirilmiş) ve âhiren (daha sonra)Dâr’ül Hikmeti’l İslâmiye azâlığına tayin olunarak tanzim edilen irâde-i seniye layhası leffen (sözle) arz ve takdim edilmiştir” denilen belgeye ne diyecekler?
Padişah’ın, Bediüzzaman’a Osmanlının en yüksek pâyesi olan “mahreç pâyesi” verilmesine dair 18 Zilkade 1336 / 26 Ağustos 1334 tarihli “Dâr’ül - Hikmeti’l - İslâmiye azâsından Bediüzzaman Said Efendiye mahreç pâyesi tevcih olunmuştir. Bu irâde-i seniyyenin icrasına Meşihat memurdur” diye yazılan “irâde-i seniyye”si, bütün isnadları ıskartaya çıkaran onlarca “belge”den bir tanesidir.
Bediüzzaman’ın Kafkas cephesinde Ruslarlara ve Ermenilere karşı Milis Kumandanı olarak fedakârâne hizmetlerini görmezden gelmek, ardından Kuva-yı Milliye desteğini ketmedip “Kuvva-yı Milliye karşıtı” göstermek, gerçekleri göz göre göre tersyüz etmektir.
Yazar: Cevher İlhan
19.05.2008
Her 19 Mayıs’ta, özellikle resmî kanallarında bir dizi “nutuk” çekilir; Anadolu’daki Kuva-i Milliye için övgüler dizilir. Bir şeyhülislâmın “Anadolu hareketi”ne karşı oluşu binbir iftira ve tezviratla İslâmın ve Müslümanların aleyhine istimal edilir.
Ne var ki her defasında cihâdın, İslâmın istiklâl ve haysiyeti, ülkenin şeref ve izzeti ve hükümranlık hakkı için Müslümanlara farz kılındığını ilân eden, İstanbul’un ve Anadolu’nun işgaline kaşı çıkıp Kuva-yı Milliyeye fedakârâne destek veren âlimler ve mücâhidler “unutulur”!
Oysa başta Bediüzzaman Said Nursî olmak üzere, o günkü Osmanlı âlimleri, “cihad fetvası” ve “beyannâmesi” neşretmekle kalmaz; Hilâfet adına cihâdın şartlarını ve ilânını belirlemekle yükümlü devrin Diyanet Dairesi olan Meşihât-ı İslâmiye’de Anadolu ve bütün Osmanlı ülkesinde nasıl tesirli hale gelebileceği yolunda fikirler geliştirirler. Anadolu’daki İstiklâl mücadelesinin bütün İslâm dünyasına iletilmesi ve dünya Müslümanlarının desteğinin alınması üzerinde çalışmalar yaparlar.
Dolayısıyla Bediüzzaman’ın hayatı ve eserleriyle ortaya koyduğu Kuva-yı Milliye desteği, başta Meclis zabıtları olmak üzere bir çok devlet belgesinde tevsik edilmiştir. Bediüzzaman’ın Kuva-yı Milliye hareketine desteğini yok saymak, dahası “aksini” iddia bühtanında bulunmak, olsa olsa “önyargı”nın ötesinde menhus maksatlar hesâbına sinsî bir saptırmadır…
“HİDEMÂT-I BERGÜZÎDE-İ VATANPERVERÂNESİ”
Bediüzzaman, Birinci Dünya Savaşının başlaması üzerine talebeleriyle “Doğu Milis Teşkilâtı”nı kurar. Van-Bitlis cephesinde Gönüllü Alay Kumandanı olarak talebeleriyle birlikte Ermeni komitacılara karşı savaşır.
Esâret dönüşü Harbiye Nâzırı Enver Paşa’nın kendisini Nezârete dâvet edip takdir ettiği, Pasinler’de Harp Cephesinde te’lif ettiği İşârât’ül İ’câz tefsirini bastırmayı teklif edip kağıdını aldığı Bediüzzaman’a, hem de vatana ve istiklâliyete dair hizmetlerini inkâra varan isnadı yapmaya yeltenenler, belli ki sırf bir karalama kampanyasının maşası olmaktalar…
Peki bunlar, Şeyh’ül İslâm Musa Kâzım Efendi’nin Bediüzzaman’a “mahreç” pâyesi verilmesi için hazırlayıp Padişah’a sunduğu tezkerede,“Bitlis’te Ruslarla vukua gelen muharebata (savaşa) iştirak edip esir düşmüş; aşairin (aşiretlerin) harbe sevki hususundaki mesâi-i hâmiyetmendânesine (hâmiyetlicesine mesâisine) ve müşâhid olan hidemât-ı bergüzide-i vatanpervânesine (seçkin vatanperverâne hizmetine) binaen bir rütbe-i ilmiye ile taltifi (ödüllendirilmesi), Harbiye Nezâret-i Celîlesinden (Millî Savunma Bakanlığı - Genel Kumraly Başkanlığı’ndan) iş’ar olunmuş (bildirilmiş) ve âhiren (daha sonra)Dâr’ül Hikmeti’l İslâmiye azâlığına tayin olunarak tanzim edilen irâde-i seniye layhası leffen (sözle) arz ve takdim edilmiştir” denilen belgeye ne diyecekler?
Padişah’ın, Bediüzzaman’a Osmanlının en yüksek pâyesi olan “mahreç pâyesi” verilmesine dair 18 Zilkade 1336 / 26 Ağustos 1334 tarihli “Dâr’ül - Hikmeti’l - İslâmiye azâsından Bediüzzaman Said Efendiye mahreç pâyesi tevcih olunmuştir. Bu irâde-i seniyyenin icrasına Meşihat memurdur” diye yazılan “irâde-i seniyye”si, bütün isnadları ıskartaya çıkaran onlarca “belge”den bir tanesidir.
Bediüzzaman’ın Kafkas cephesinde Ruslarlara ve Ermenilere karşı Milis Kumandanı olarak fedakârâne hizmetlerini görmezden gelmek, ardından Kuva-yı Milliye desteğini ketmedip “Kuvva-yı Milliye karşıtı” göstermek, gerçekleri göz göre göre tersyüz etmektir.