Âşık Ve Mâşuk Yazısı

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Rabbim, kusurlarımızı âşıklar hatrına affet!
Bizi de onlara kat ki, yakamızdan düşsün gaflet!

&

-Gülümse, dedi Mâşuk. Gözlüğün kötüyse, gördüğün de kötü olur da, yüzün asılır. Yüzün asılınca özün bunalır. Özün bunalınca şeytan, damarlarında yol alıp, seni îmandan çıkarır. Ve imânı olmayana, ne ömür güler, ne ölüm. Mutluluk, Yâr'dan gelene râzı olmayan herkese gecikir. Mutluluk isteyenlerin, öncelikle her sözü ve sükûtu hayra, her bakışı ve bakmayışı aşka yorması lâzım.

Âşık tebessüm etti.

-Mutluyum, dedi, çünkü sen varsın! Benden ümidini hiç kesmez, beni her hâlimle sever ve hiç bırakmazsın. Sana vefâ bana zevktir! Gerisi boşa kürektir! Tarafımdan sevilmek isteyen, beni sen gibi sevmeli. Yılmadan, vazgeçmeden, öyle sabırlı ve öyle şefkatli…

&

-Hiç gitme, dedi Âşık.

-Seven sevdiğiyle zaten, her hâl - ü kârda birliktedir, dedi Mâşuk. Hasret olmakla ayrı kalmak başka şeyler. Ayrılık hisseden, zamanla itimâdı, ümîdi, hüsn-ü zannı, inancı da kaybeder. Âşık isen hiçbir şeye takılma. Görebilen göz için, olmuşta, olanda ve olacakta, sadece hayır vardır; ama işte, yalancının mumu yatsıya, âşık olmayanın râbıtası, zorluk gelinceye kadardır.

&

Sevgisine nazar değdi, Âşık bir gün:

-Küstüm, dedi.

Bunu öğrenince Mâşuk, bir hikâye anlattı:

-Tavşan dağa küsmüş de, dağın haberi olmamış. O vakit Tavşan, olanca sesiyle bağırarak, niçin küstüğünü dağa duyurmuş. Dağ:

-Ah tavşan ah! Sen nelerle uğraşıyorsun, ben nelerle, demiş. Şu küstüğün, çakıl taşı kadar küçük mesele. Keşke yamacımdaki o çakıllara takılacağına, doruğumdaki şu manzaranın tadını alaydın. Alçaklarda bunalmak yerine, yükseklerde ferahlayaydın. Gerçi, çıkıldıkça şartları ağırlaşan bir havam, doruklarına herkesin varamadığı zorlu bir yapım var. Bu sebeple, nice dağcı günlerini verdi ya, tırmanıp menzîle eren henüz olmadı; fakat bu, bendeki umûdu soldurmadı. İnançla bekliyorum. Çünkü her şeye rağmen, canını dişine takarak tüm zorlukları aşkla aşacak ve burcuma bayrak dikmeyi başaracak olan yiğidin varlığını seziyorum.

-Ya ben!? Demiş Tavşan… Ya ben ne olacağım?

-Sorunun cevâbı sende, demiş Dağ. Sen, ya azmedip o yiğit olacaksın, ya da çakıllarla oyalanan, yüzü asık, küçük bir tavşancık olarak kalacaksın. Cevap sende. Ben sâdece seyrediyorum.

&

Ertesi gün bozulan yemin, dilin ucuyla edilmiştir. Halbuki îman, değişen şartlar sebebiyle sarsılmayacak kadar kavî olması gerekendir.

-Ey Âşık unutma, dedi Mâşuk. Çöpe düşmekle ve hırsız elinde kirlenmekle, altının değeri eksilmez; fakat sen zora tâlip olmaz, kirliymiş deyip bırakır, elinden tutmazsan, elbet o altını tutacak daha hayırlı, vefâlı ve ehil bir gönül, vakti gelince yaklaşıp şöyle der:

-Ey benim kıymetli nasîbim! Ey benim alın yazım! Senin gibi bir güzeli, şu çöplükte benim için saklayana şükürler olsun! Gel seni en nâdîde gül sularıyla yıkayayım. Gel, gel de yaralarını, şefkatimle sarayım.

&

-Ne kadar güzelsin, dedi Âşık.

-Davulun sesi uzaktan, deryânın dalgası kıyıdan hoş gelir, dedi Mâşuk. Devâsâ dalgalarla muhatap bir kayalık olmak, o kayalığın üzerinde durup manzarayı temâşâ eden biri olmakla aynı şey değildir. Sözünü tutamayan bir âcize dönmek istemiyorsan, istîdâdını iyi keşfet de, taşıyamayacağın yüke tâlip olma. Lâkin sen, kendini küçümseyip, mes'ûliyyetten kaçan biri de olma ki, o cânım ömrü, hiçbir işe yaramamış “etkisiz bir eleman” gibi geçirerek zâyi etmek, büyük vebâldir.

&

Bu hikmetli sözleri duydukça coştu da haykırdı Âşık:

-Sana fedâyım!

Bunun üzerine, şöyle bir bakıp, konuştu Mâşuk:

-Şüphesiz bu, müthiş bir iddiâdır, dedi. Her hâl ile ispat ister. İspat tek başına kalamaz, illâ ki istikrâr ister. Aşk, sonu olmayan bir yoldur. Gitmekle bitmez. Bâzı insanlar “öyle aşklar târihte kaldı” diyorlar. Sanırım onlar, târihin tekerrürden ibâret olduğunu unutuyor ve yeni bir târih yazdıklarını farketmiyorlar. Dileyelim de bizim, ecdâdımızda nice misâlini hayranlıkla seyrettiğimiz gibi, gelecek nesiller de aşkı bizde seyretsin.

&

Âşık cezbeye gelip, bir ara haddini aşıverdi. Bunu görünce Mâşuk:

-Artık pişmelisin, deyip, kaşlarını çatıverdi. Ben, dedi, huzûrunda durduğun diğerlerinden, daha mı az lâyığım edebe, söyle!

Âşık hatasını anlayıp, utanıverince, kıyamadı Mâşuk:

-Bir yanlış yaparak, başka bir yanlışı dâvet etmek hatâdır, dedi. Lâkin yarım kiloluk bir hatâya, beş kiloluk başka bir hatâ ile karşılık vermek de iyi bir şey değildir. Susmak yerine konuşmak, problemi insan gibi aşmaya çalışmak gerekir. Aşacağız, üzülme.

&

-Sen benim aynamsın, dedi Âşık!

-Aynansam, orada gördüğün ve seni rahatsız eden şey sendedir, dedi Mâşuk. Aynansam, orada gördüğün, sevdiğin ve vazgeçemediğin de sensin. Aynansam, yalanım olmaz. Aynansam, bende seyrettiğin sana dâir hakikati güzelce hazmet. İstediği cevabı vermedi, "çok güzelsin" demedi diye ayna kırmak, Pamuk Prenses masalındaki kötü kalpli cadının işi, senin değil. Sen engin ol engin! Aynansam, bende gördüğün, asıl hep senin rengin.

&

Âşık cûşa gelip sordu:

-Ayna ayna söyle bana, bu dünyada en güzel kim?

Mâşuktan cevap geldi:

-Allah!

-Ukbâda en güzel kim?

-Allah!

-Ya biz neyiz?

-Biz, O'nun Habîbine tâbî, velîsine evlâd olduğumuz kadar ümmet, ümmet olduğumuz kadar kul, kul olduğumuz kadar güzeliz. O güzelliğin artarak dâim olması için, ilmin kemâlât ile icrâsına, idrâke ve irfâna tâlibiz.

&

-Ben, kul olabilmek için gayret edeceğim, dedi Âşık. Baktım olmuyor, vazgeçeceğim.

-Hayır, dedi Mâşuk. Baktın olmuyor, biraz daha bakacaksın. Baktın yine olmuyor, acep bakışımda bir yanlışlık var da, o sebepten mi olmuyor diye soracaksın. Bakışını düzeltecek, inançla bakmaya devam edeceksin. Hayır! Vazgeçmeyeceksin. Azmedecek, o uğurda can vereceksin!

&

-Âmin, dedi Âşık.

Duâya devam etti Mâşuk:

-Ey Vedûd! Ey yüceler yücesi, ey haslar hası! Ey Âşıkların, Mâşukların ve aşkın yaratıcısı! Eğer kaldıysa eline gözüne nâmahrem değmemiş, aklından fitne fesat geçmemiş, diline dedikodu dokunmamış, kulağına çirkinlik ilişmemiş, boğazından şüpheli ve haram lokma inmemiş, kendisine hiçbir ağır günahın tozu bulaşmamış ve Sen’in muhâfazan ile her türlü pislikten korunup pak kalmış kulların, onlar hürmetine bizi affeyle. Eğer böyle biri kalmamışsa, tevbeyi ve önceki yanlışlarına bir daha düşmemeyi lûtfunla başarmış ve affın ile temizlenmiş olanlar hürmetine bağışla hepimizi.

Rabbim, kusurlarımızı âşıklar hatrına affet! Bizi de onlara kat ki, yakamızdan düşsün gaflet!


Neslihan Nur TÜRK
 
Üst