Sabit Tasavvuf bidat mi ?

Resule Hasret

Tecrübeli
Bazı kavramların sonradan çıkması kabul edilirse o zaman tasavvufa bidat demek gerekir ki bu ortalığı dağıtacak bir şeydir, sonradan çıkmış olduğu mümkün değil.Şöyle bir misal verelim biz kuranı kerimin kelamı kadim olduğuna inanıyormuyuz, evet peki Peygamber efendimize nazil olmadan önce kuranı kerim varmıydı ilmi ilahide evet. Onun için kelamı kadim diyoruz, ayetler deste deste nazil oldu. Peki Hz. Peygamber zamanında Musaf varmıydı , yoktu, Musaf bidat midir hadi buyurun bakalım, Madem Hz. Peygamber zamanında yoktu , bütün Mushafları kaldıralım.Yani kitaplandırılmış sahifeledirilmiş kitapları kaldıralım. Neden ,bidat. Böyle bir mantık olabilirmi.

-Mekke toplumunu tanımıyoruz, bunu kabul edelim bir vakti cahiliye sözünden; hareket ederek, Mekke toplumunun cahil, hiçbir şey bilmeyen ilkel insanlar, olduğu zannındayız.Böyle bir şey yok.biz cahili bu günkü manasında cahil ve ilkel olarak anlıyoruz . Halbuki Yunus Emre söylüyor cahil nedir ‘’ilim ilim bilmektir ilim kendini bilmektir sen kendini bilmezsen ha bir kuru emektir.’’
Ne kadar ilim sahibi olursanız olun, Allahı bilmiyorsanız cahilsiniz. Vakti cahiliyet demek; Allahı bilmemek dönemi demektir.Mekke toplumu; Sosyal olarak, içtimai olarak, ekonomik olarak. Cahil bir toplum değildir.Öyle bir yüksek devlet idaresi vardır ki; Mekke toplumunda o devlet idaresi yüksek bir medeniyetin sembolü dür . ve ilk vahiy geldiği zaman, Mekke toplumunda okuma yazma bilen sayısı 17 dir. Çünkü okuma yazma bilmek ilim öğrenmek için bir araçtır. Her okuma yazama bilen alim mi , değil.Düşünün ki okuma yazma bilmeyen, herhangi bir kabile muharebesi sırasında karşılıklı geçip bir saat bir buçuk saat şiir okuyabiliyorlar, o anda doğaçlanarak.Bu neyle olur çok yüksek bir kültürle,çok yüksek bir kelime haznesine sahip olmakla ve yüksek bir ritim duygusuna çünkü bunu kafiyeli vezinli olarak okuyor. Bunlar medeniyet ölçüsü değimlidir. Buna rağmen cahiliye toplumudur neden Allahı bilmiyor, mesele budur. Onun için çok yüksek bir topluma tebliğ edilmek üzere Efendimize, nazil olmuştur kuranı kerim. Efendimizin tebliğ edeceği toplum ilkel ve cahil bir toplum değildir.
-Hz. Peygamber zamanında olmayan her şey bidat midir Musaf bidat midir onun cevabını versinler ondan sonra tasavvufu konuşalım.
-Tavvufi hayatın bir başlangıcı vardır, kişide. Kişide dünyevi hayatında bir başlangıcı vardır.Bizim dünyevi hayatımız ne zaman başlar, Doğum dediğimiz hadisede bile başlamaz, ne zaman göbeğimiz kesilir, Annemizden. Göbeğimiz kesildiği anda Dünyanın nefesini alırız, ilk yaptığımız şey ağlamaktır. Dünyaya ağlayarak gelinir, İnşallah gülerek gideriz, Tasavvuf kısaca bu ilimdir. Ağlayarak gelinen dünyadan gülerek gitme sanatına tasavvuf denir.
-Hz. Peygamber döneminde olmayan her şey bidat değildir. Sonradan uydurulmuş ibadete, itikada, ibadetin mükellefiyet tarafına, bu çok önemli, ibadetin mükellefiyet tarafına bir şey bir nokta koymak,veya bir nokta çıkarmak,bidattir. Açık şöyleyim şahsi kanaatim küfürdür, kendini Allah yerine koymaktır. Mükellefiyet tarafına ekleme ve çıkarmada bulunmak asla, olamaz. Ne itikada ne amele, ancak muhabbetin tezahürü olan, nefafile istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz. Yani ben günde elli rekat daha Namaz kılacağım,kıl. buna kimse mani olamaz. Ramazanın dışında oruç tutabilirsin ama bayramın birinci günü tutamazsın. O günde tutacağım dersen olmaz. Sana bana tabi değiliz.Allah ve Resulüne tabiyiz. Yediğin yemeğe kimse karışmadığı gibi nefafile de kimse karışmaz.

- Mezhepler peygamber zamanında yoktu, canım sahibi şeriat varken içtihada hacet varmı. Evvela mezhebin ne olduğunu anlayalım,yanlışımız nerde, müslüman toplumu olarak, Mezhebimizi din edinmişiz, Din başka bir şeydir mezhep başka bir şeydir.Bunu anlamak lazımdır.

-Biz dünya hayatına göbeğimiz kesildiği anda başlarız.Tasavvuf hayatına doğuş ise; bir mürşitten inave almakla başlar. Yani bir mürşit size , cenabı Hakkın esmalarından. Nasıl bir mürit, mürşidin önünde cenabı Hakkın esmalarını talim etmek suretiyle Tasavvuf hayatına başlar ise; Hz. Adem a.s. ilk esmayı alan zat değil midir, öyleyse ilk şeyh Hz. Allah , ilk derviş Adem a.s. dır.Aksini iddia eden buyursun.
-Bakın cemiyetimizde şöyle bir yanlışlık daha var biz islamiyeti Muhammed Mustafa a.s. la başladı sanıyoruz. Hayır efendim öyle değildir açsınlar kuran okusunlar.İslam Adem a.s. la başladı Allah bir din birdir. Bir tane Allahın bin tane dini olmaz. Hz. Adem neyi söylediyse Hz.Muhammed Mustafa a.s. aynı şeyi söylemiştir, aradaki ismini bildiğimiz bilmediğimiz, hakim rivayete göre yüz yirmi dört bin adet olan peygamberanı kiram hazaratı aynı şeyi söylemiştir.
-Tasavvuf hayatı bir mürşitden esma almakla başlıyorsa ilk esma veren Hz Allah ilk esmayı alan Hz. Adem a.s. dır teknik tabirle, müesseseleşmiş tabiriyle söylersek ilk şeyh Hz. Allah, İlk derviş Adem a.s. dır.
-Gelelim Efendimizin zamanı sadetine, Ashabı soffeyi kim tanıyor, yetmiş milyon Türk Müslüman içinde, Asabı soffeyi tanıyı versinler, okusunlar, nedir kimlerdir.Ve hemen yanında ehli biati tanısınlar, biat nedir ehli biat kimlerdir ashabı kiram içinde.Akabe biatı nedir. Ağacın altında Allah sizden razı oldu diye, ayet gelecek kadar, Allah tarafından yüceltilen bu zevatı kiram kimlerdir,ve bu kurum bu müessese nedir.İşte Tasavvuf budur.Kim demiş Hz. Peygamber zamanında yoktu diye.
-Kuranı kerime hürmet, hükmünü yerine getirmektir.
-Hz. Abdulkadirin tarikatı diyorsun o tarikatı Muhammediyedir, Hz.Mevlananın tarikati diyorsun o da tarikati Muhammediyedir.Hz. Şahı Nakşıbent’in vesayir piranı kiram efendilerimiz hazaratının teessüs ettirdikleri değil, İçtihat buyurdukları, yollardır. Evvela içtihadın ne olduğunu bileceğiz. Tasavvufu anlamak için. Bakın fıkıhda bir kaide vardır, içtihat usulü fıkıhda değil; Füruhu fıkıhta yapılır. Yani detaylarda furuhatta yapılır. Asıllarda içhihata mesa yoktur, Boşluk bırakılmamıştır.Mesala Namaz kılarken kıyam etmek farzdır.Farz değildir diyen hiçbir imam yok, kıyamda mühim olan şey ayakta durmak değil, Tazim etmektir.Ululamaktır. İşte burada içtihatlar başlıyor, ben ayakta sakin durursam, bu ululamaktır en iyi ululamak bence budur diyor bir zatı şerif, bir zat diyor ki hayır öyle manzara seyreder gibi elini sallayarak değilde, elini kavuşturarak durmak daha tazimkardır ki Hz. Ömerde bu fikirdedir, Hz. Ömer şöyle diyor, seni biri uzaktan görürken, ayakta dururken görürse, Ellerinin bağlı olduğunu gördümü Namaz kılıyor bu adam der.Düm düz dururken bir yere bakıyor zannedebilir. Bu fikirde Hz. Ömer, İmamı azam Efendimizde bu fikirde.İmam malik kollarını bırakırsan daha tazimkar olur diyor. Şimdi burada bakın birleşilen nokta tazimdir.teferruat ise bağlama yeri göbeğinin altından tuttun altından tututun bileğini tuttun tüm bütün bunlar içtihada tabi şeylerdir, ancak Tevhit cenabı hakkın çok önem verdiği bir unsur olduğu için; Herkes her istediğini yapmasın, o kadarda serbest değil diye bir birliklik, birliktelik paylaşımı çoğaltmak, bakımından bir sistem konulmuş elini bileğinden tutacaksın, Göbeğinin altına bağlıyacaksın, Hanımlar göğüslerine bağlıyacaklar, bunu put edinmemek lazımdır. Asabı kiramın sayısı hakim rivayete göre yüz yirmidörtbin kişi aynen peygamber sayısı gibi, bunların içinde Ashabı soffe kaç kişi asahabı biat kaç kişi. İşte tasavvuf adı konmayıp müeseseleşmesede; Hz. Ademden bu yana vardır, Hz. Peygamber efendimiz zamanındada ashabı soffe ve ehli biat le müesseseleşmiştir.
Bunları içerisinde aynı zamanda aşereyi mübeşşereden olan, Sad bin Ebi Vakkas efendimizin çok önemli bir sözü vardır; habibi Kibriya efendimiz diyor, Sad bin ebi Vakkas hazretleri, biz ashabı soffe olarak, hepimize ayrı ayrı ve ayrı ayrı adetde esmalar verdi.
-Ruhlar alemindeyken rabbimize sen bizim rabbimizsin dedik ama hatırlamıyoruz, çünkü şuur yok, Biat ise şuur ile, el ele el hakka kaidesi gereğince Allaha ayrı bir söz vermektir.
 

FERASETLİ

KF Ailesinden
Özel Üye
YAZILARINIZ DAİM OLSUN
tskler.gif
 

kalpteniman

KF Ailesinden
Özel Üye
Tasavvun özü asrı saadette Eshabı suffe zamanında yaşanmıya başladı başlarında
nur peygamber efendimiz Muhammed mustafa s.a.v. vardı.
sonradan olmadıki bidat olsun.
Bu zamanda yapılan tasavvuf çalışmaları asrı saadetin günümüze taşınmasıdır.
Asrı saadet zamanında eshabı suffe ile Resulullah s.a.v. Efendimiz imanın kalplere
düşmesi için çalışma yapıldıysa, günümüzdede kalpten imana kavuşmuş Resulullah s.a.v.
Efendimizin nurlu izlerini bozmadan yürüyen mürşidi kâmiller tarafından yapılmaktadır.
Bu nurlu yol bazı guruplar tarafından tenkid edilse de hazreti Allahın izniyle bu yol
kıyamet kopuncaya devam edecektir inşaAllah. Selâmıaleyküm.
 
Üst