Bekir Berk Kimdir?

_HAMZA44_

Tecrübeli
Üstad Hazretlerinin Talebesi Merhum avukat Bekir BERK.



1926 yılında Ordu'da doğdu.İlkokulu Beşiktaş 20.İlkokulu'nda, ortaokulu Gaziosman Paşa Ortaokulu'nda, Liseyi Balıkesir Lisesinde okudu.İstanbul Kabataş Erkek Lisesi'nde lise bitirme ve Devlet Olgunluk İmtihanlarına girip, diplomasını aldı.İstanbul Hukuk Fakültesinden 1951 yılında mezun oldu.Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra T.C.Adalet Bakanlığı nezaretindeki İstanbul Adliyesinde bir yıl staj-ihtisas yaptıktan sonra avukatlık ruhsatnamesi aldı. Avukatlık hakkını elde ettikten sonra İstanbul Barosuna kaydolarak avukatlığa başladı.Avukatlığa 20 yıl (1953-1973) devam etti..1973 yılında hac vazifesini ifa ettikten sonra Suudi Arabistana yerleşti.Cidde Radyosu Türkçe yayın bölümünde 1974 yılı Eylül ayında çalışmaya başladı.1989 yılının Martında yaş haddi sebebiyle akdi sona erdi.15 yıl programcı ve spiker olarak görev yaptı.Yaptığı programlar: Edebiyat Dünyası, İlim ve İman, Tarihten Sayfalar, Konu ve Çözüm, Yeni Buluşlar.

Eserleri: Komünizme Karşı Mücadele(1950-1952) adlı dergi,Dünya Anayasalarında Din (1960), Patrikhane ve Kıbrıs (1962), Mülakat, Ankara Davası (2 defa 1900 nüsha), İslami Hareket, Müslümanlar Kızıllarla Bir Tutulamaz (1969), Kanunsuz Suç Olmaz, İlmi ve Hukuki Açıdan Nurculuk Davası (1971), Kararlar (I-II), İthamları Reddediyorum (1972), Hakkın Zaferi İçin (1972), Zafer Bizimdir(1972), Türkiye'de Nurculuk Davası, Körfez Fitnesi (1991).Ayrıca Sabahattin Aksakal tarafından yayınlanan Hakkın Müdafaası adlı eserde bazı müdafaları yayınlanmıştır.


Üstad’ın ölümünden sonra Nur Talebeleri İzmir’de Zülfikar gazetesini çıkardılar. O toplatılınca Uhuvvet yayına başladı. Bekir Berk, Zübeyir Gündüzalp ile 1967-71 arasında radikal İttihat Gazetesi’ni çıkardılar.
1965 de Türkiye çapındaki derneklerin %25 i Müslümanlar’ın elindeydi.

4 Mart 1965 de İttihad gazetesinde şöyle yazar: ‘..Komunizm’i durdurmak ve ona karşı tedbir almak iddiası samimiyse; tek çare dine sarılmak, İslam’a kuvvet vermek.. Müslümanlar’ın ellerindeki ayaklarındaki zincirleri çözmek ve serbest bırakmak gerekir..’

MTTB'be bağlı İÜ Hukuk Fakultesi Talebe Cemiyeti Yönetim Kurulu, MTTB Komunizmle Mücadele Komisyon üyeliği; Türk Kültür Ocağı ( 2 dönem Başkanlık), Türkiye-Pakistan Dostluk Cemiyeti, Milliyetçiler Federasyonu, Milliyetçiler Derneği İstanbul Şubesi Başkanlıklarında bulundu.

Said Nursi hazretleri ve Nur Talebeleri’ni savunmak için tüm mesaisini teksif ettiğinden,Milliyetçiler Derneği'nden ayrılıp bütün hayatını Müslümanlar’ın savunmalarına ayırdı.
Üstad Hazretleri, bizzat kendisine vekalet vermiş ‘Seni bana Allah gönderdi’demişti. Cüzdanında onun kendisine bereketlenmesi için verdiği demir beş kuruşlar, yüz paralar vardı.Nur davalarına 1958 de Dr.Tahsin Tola’nın Ankara davası ile başlamıştı.

Yandaki resimde,Abdülvahit Mutkan Bey(solda) Merhum Av.Bekir BERK (sağda gözlüklü)ile görülmektedir.








Bekir Berk anlatıyor: Hür Adam Gazetesinde bir yazı çıkıyor. Bu yazıda herkesin yeis içinde olduğu, hatta Üstad'ın bile ümitsizliğe kapıldığı anlatılıyor. Bekir Berk hemen bir yazı yazıyor ve gazeteye gönderiyor. Yayınlanan yazıda Üstad'ın hiçbir zaman yeise düşmediğini ifade ediyor. O gece bir rüya görüyor. Kendisi bir yolun kenarında bekliyor. Uzaktan bir fayton geliyor ve yanında duruyor. Faytondan Üstad uzanıyor, onun omuzlarını kavrıyor ve alnından öpüyor. Tam bu sırada telefon çalıyor ve uyanıyor. Rüyası kesildiği için kızgın kızgın telefonu kaldırıyor. Telefonun öbür ucunda Sungur Abi diyor ki: "Bekir Bey, Üstadımız yanımda. Seni alnından öpüyor!".Sağ üstteki resimdeki iki Nur Aşığı,Av Bekir BERK (solda) ile Mustafa SUNGUR görülmektedir.

Risalei Nur davalarının hemen hepsine giderdi. 2 Ağustos 1961 de Rahmi Erdem Bitlis tevkif edilip ceza evine kondu. Ohatıratında şöyle anlatır: ‘Tevkif tarihinden 15-20 gün sonra görüşmek şerefine nail oldum.. Burhaneddin isminde bir mahkum: ‘Rahmi Bey, Avukatın gelmiş. Müdüriyetten seni istiyorlar. İlaveten ne kadar nurlu ve güzel bir insan.. keşke benim de böyle bir avukatım olsa idi’dedi. Ben büyük bir heyecanla müdüriyete gittim. Çünkü bu ziyaretçinin benim yanımda özel bir yeri vardı..Hayishane müdürü Erzurumlu imanlı bir zattı. Müdürün odasında B.Berk ile kucaklaştık. Bu ziyaretten güç kazandım,bilgi ve evrakları verdim. Hapishaneyi terkederken kalın gözlük camlarının arkasında parlayan zeka, azim ve iradeyi ve dayanma gücünü sembolleştiren bir çift ışıklı göz bana kuvvet veriyordu. 11 Kasım 1961 de tahliye oldum. İlk olarak İstanbul’a giderek Cağaloğlundak Yeşilay binasının bitişiğindeki yazıhanesinde ziyaret ettim.’


Bir Risale-i Nur davası çıkışı..Soldan üçüncü Said ÖZDEMİR,dördüncü merhum avukat Bekir BERK hemen sağında Üstad hazretlerinin talebesi Mustafa SUNGUR.




Y.Bahadıroğlu, Avukat Bekir berk adlı eserinden özetle alıntıyla..’Ankara temyiz Mehkemesi.. Meşhur Savcı Esenel’in huzurunda savunmasını yaptı.Savcı: ‘Bekir bey, Bekir Bey, kime güveniyorsunuz da böyle pervasızca konuşuyorsunuz? Dedi. Avukat birden çantasını açtı. Elini hızla içine daldırdı. Ve çantasından çıkardığı beyaz bir bezi Savcının önüne fırlattı: ‘Buna güveniyorum sayın savcı!’. Bu bir kefendi. Savcı mosmor kesildi. Dudakları ve elleri titriyor, masasından atmak için bile kefene dokunamıyordu. Oturmayı bile unutmuş ayakta kala kalmıştı. Avukat ağır ağır kefenini masadan, özenle katladı ve tekrar çantasına yerleştirdi.’

Gazete ve dergilerde müslümanlar ve nur talebelerinin hukuklarını koruyan bir çok yazısı yayınlanmıştır.ilk yazısı İstanbul'da yayımlanan Altın Işık Dergisi’nde çıktı.Diğer yazıları Altın Işık, Güzel Ordu, Tez Kalkınma, Sebilürreşad, Demokrat Akşehir, Orkun, Ocak, Büyük Doğu, Komunizme Karşı Mücadele, Hukuk Yolu, Yeni Asya, Yeni Nesil, Köprü vd. gazete ve Dergilerde yayımlandı. Komunizme Karşı Mücadele Dergisinin (1950-52) kurucu ve yayımcısı idi.

1971 muhtırası.. Berk Balıkesir’de. Yeni Asya temsilcisi Abdunnur Keseli’nin misafiri. Evde 7 kişi var. A.Keseli, Bekir Berk, Hasan Aktunç, Ömer Lütfi Mert, Mehmet İnce, Taceddin Demir ve Rasim Demir.. Sabah namazının 2.rekatında kapı dövülür. Komiser kapının geç açılmasına sinirlenir. Silah ararlar. Apar topar karakola götürülürler. Ev didik didik aranır, Kitaplar emniyete getirilir. Akşama kadar evraklar tamamlanır, savcılığa götütülürler. Ağır Cezaya çıkarılırlar. Tevkif edilip Balıkesir Cezaevine konulurlar.

Basın olayı ‘Bir grup Nurcu, uzun entari ve baştan aşağı beyaz kılıklarıyla ayin yaparken suçüstü yakalandılar’ diye verir. 11 gün sonra İzmir’e aktarılırlar. Bir çok yerdede Nur Talebeleri Sıkıyönetim Komutanlığı’nca takip edilirler. Savcı Berk’e sorar:

-Söyle, şeriatçı mısın, şeriat ve cumhuriyet hakkında ne düşünüyorsun?

‘Şeriat, İslam, iman ve Qur’an hükümlerinin toplamıdır. Elhamdulillah ben mü’minim, müslümanım ve bütün zerratımla şeriat’a bağlıyım. Ayrıca İslam, diktatörlüğü değil, meşvereti esas almıştır. Şeriat’a bağlı bir Cumhuriyetçiyim.’

‘Muhterem Başkanım, muhterem hakimler,

14 yıl önce girdiğim Risale-i Nur’la ilgili bir davanın müdafaasında tecziye talebine karşı müdafaama şu cümle ile başlamıştım:

‘Bu dava, bidayetten iddia edildiği gibi dinin istismarı davası değildir ve aynı zamanda bu dava, karşımızda maznun sandalyesinde oturan bu on kişinin davası da değildir. Haddi zatında onların şahsında bir iman boğulmak istenmekte, bir kitaba karşı savaş açılmış bulunmaktadır. Bu savaş iki zihniyetin mücadelesi, bu şahıslar onun vesilesi, bu salon o muharebenin meydanıdır. Ve bu savaşın silahı kılıç değil, kalemdir. Hedefi beden değil, vicdandır.

14 yıl önce girdiğim dava, maznunlar vekili olarak bu mevzuda geçirdiğim ilk dava idi. Şu anda ise son girdiğim davamın müdafaasındayım. Fakat o dava ile bu dava, o zaman ile bugün arasında farklı bazı taraflar var. 14 yıl önce maznunlar vekili olarak müdafaa kürsüsünde bulunuyordum. Bugün ise maznunlar sırasındayım. Evet, o gün müdaaasını bana terk edenlerin müdafaasını yapıyordum. Şimdi ise bizzat kendimi müdafaa etmek durumundayım. O zaman iddia makamından müvekkillerime yönelen itham oklarına göğsümü siper etmiştim. Bugün ise muhtelif yerlerden üstüme fırlatılan taarruz vasıtalarını defetmek mevkiindeyim. Esas hedef müdafi maznunlardır.

Bunun için, bizi vurmak için, din hürriyeti çiğnenmekte, İslam’ın hakikatlarını akli delillerle beyan, şerh ve ilan eden bir eser bir külliyat ve onun merhum müellif-i muhteremi kabrinde rahatsız edilmektedir. Bazıları ise bize susmamızı, ithamlara mukabele etmememizi, hususan aleyhteki raporlara cevap vermememizi ve bundan başka kurtuluş yolu olmadığını , beraate giden yolun bu tarz hareketten geçtiğini söylediler. Fakat bu benim için kabulü mümkün bir teklif değildir.

... Yüzlerce bilirkişi görüşümü paylaştı. Yüzlerce savcı ve binlerce hakim verdikleri kararlarla beni teyid etti. ben kesin kararlarla teyid edilen görüşlerimi elleri kelepçeli olarak maznun sandalyesine itildim diye söylememezlik edemezdim. Etmemeye çalıştım ve bunun için söylemeye devam edeceğim. Hürriyetim, mesleğim bahis mevzuu diye maznunlar vekili olarak söylediğim hakikatları maznun sandalyesinde nasıl saklayabilirim? Benim için bu mümkün değildir. Hakikatın mahiyeti konuşulan, durulan veya oturulan yere göre değişmez, yerim değişti diye hakikat değişir mi?

..Aynı Risale-i Nur Külliyatı’nın Müellif’i Muhteremini tanıdım. Vekili müdafiliğini deruhte ile avukatları oldum. Kendilerini defaatle dinledim. Hayatlarını en ince noktalarına kadar tetkik ettim. İffet, izzet, fazilet, iman, şecaat, cesaret, zeka, şevk ve gayret, vehbi bir ilim, Allah aşkı, Peygamber sevgisi, Qur’an hakikatleri, iman nuruyla yoğrulmuş, Rızayı İlahi’den başka hiç bir hedef tanımayan, nefsi hesabına dünyevi uhrevi hiçbir talepte bulunmayan, sadece ve sadece beşeriyetin ebedi hayatının kurtuluş çarelerini arayan, bulan, beyan ve izah ve ilan eden, tek selamet yolunun Qur’an’ın iman hakikatleriyle mümkün olduğunu, inayeti ilahiyyeye ermiş eşsiz bir şahsiyet olduğunu bizzat tesbit ettim.’

4 ay hapi cezası aldı. 8 Aralık 1973 de İstanbul Barosu’ndan istifa ederek 15 sene Cidde Radyosu’nda hizmet verdi. Suudi Arabistan’daki Basın yayın kuruluşlarında uzun yıllar çalıştı. Her cuma günü umre yapar, tekrar Cidde’ye dönerdi. Hacılara yardım etti.

Daha sonra emeklilik ve hastalık sebebiyle Türkiye'ye dönen Bekir BERK ağabey,1993 senesinde Hakkın rahmetine kavuşmuştur.
 

zeyd

KF Ailesinden
Özel Üye
rabbim hakiki manada din için çalışanblardan ve hak için koşanlardan eyle bizi amin ve 1 mm bile sapmadan sadıkane olanlardan eyle bizi amin
 
Üst