Milletini iç savaşa sürüklemeyi göze alan yöneticiler

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Milletini iç savaşa sürüklemeyi göze alan yöneticiler 14 Eylül 2011 Çarşamba 06:30 Zemin yüzünden yedi kat yerin dibine aşağı bir merdiven indirin, gökyüzüne yukarı da bu merdivenin ucunu uzatın. Bu iki ucun da adayı insandır. Evet, insan hem gökyüzüne yukarı âlâ-yı illiyyîne çıkmaya aday hem de yerin dibine aşağı esfel-i sâfilîne inmeye aday. Potansiyel olarak insanda bu iki kabiliyet de mevcut. İsterse, esfel-i sâfilîne kadar alçalacağı gibi, isterse âlâyı illiyyine kadar da yükselebilir. Bunun en son adayları da Arap Baharı'ndaki yönetici insan örnekleridir. 30-40 seneyi bulan seçimsiz yönetim işgallerini, milletini bölüp parçalama pahasına da olsa sürdürmek istiyorlar. İnsanlığın gözleri önünde kendi halkını iç savaşa sürüklemeyi göze alabiliyor, kendi insanına silah çekip acımasızca katletmekten, kanını akıtmaktan çekinmiyorlar. Böylece sanki esfel-i sâfilîne aday yönetici örnekleri veriyorlar. Eğer bunların ihtiraslarına, inançları ve akılları hakim olsaydı, halkın, yeter artık demesini fırsat bilecek, yüklendikleri ağır sorumluluktan kendilerini kurtarmak isteyen halka teşekkür ederek emaneti teslim edeceklerdi. Çünkü işgal ettikleri makam, kendi milletinin kanını akıtma pahasına sürdürülecek makam değildir. İslam tarihi boyunca, yönetimin ağır sorumluluğunu anlatan çok açık örnekler yaşanmıştır. Nitekim kendi devrinde dünyevileşmenin bugünkü gibi ileri safhaya ulaştığını gören Halife Harun Reşid dahi, yönetimin ağır sorumluğunu görüp kurtulma çareleri aramıştır. Baş kadısı Ebu Yusuf'tan dinlediği şu yönetim ikazları, geceleri onun uykusunu kaçırmıştır. - Yönetici olmayan insan sadece kendi nefsinden sorumludur. Yöneticiliği tercih eden insan ise yönettiği insanların tümünün de sorumluluğunu yüklenmiştir. Mahşerde yönettiği insanların her biriyle tek tek helalleşmek zorunda kalacaktır yöneticiler!. Bu ağır sorumluluk duygusuna daha fazla dayanamayan Halife, devrinin maneviyat büyüğü Fudayl bin İyad'a müracaat ederek sorusunu şöyle sorar: - Ben der, kendimi ehil görmediğim halde halifelik makamını üzerime yıktılar, kendi nefsimin hesabını nasıl vereceğimi düşünürken bu defa halkın hesabını vermekle de mükellef tuttular. Bu konuda neleri tavsiye eder, nasıl bir yönetim anlayışı içinde olmamı uygun bulursunuz? Geceleri gözlerime uyku girmemekte, endişeli yaşamaktayım. Bu soru üzerine maneviyat büyüğü Fudayl bin İyad, tüm idarecilere örnek olacak bir yönetim tarifi yapar ve der ki: - Ey Müslümanların halifesi! Çıktığın makamın sorumluluğunu tam yerine getirmek istiyorsan gerçek manada bir yönetici olman gerek. Bunun için de önce der: "Yönetimini yüklendiğin ülkeyi bir uçtan bir uca kendi evin kabul et, ülkenin halkını da kendi hane halkın olarak gör, yaşlılarını anan, baban, gençlerini de kendi çoluk çocuğun bil. Evine, hane halkına nasıl davranır, neyi layık görürsen ülke halkına da aynı şeyleri layık gör, aynı şeyleri uygula.. neye layık olup neye layık olmayacaklarını da bu vicdan terazisi ile tartıp tespit eyle. Şayet yönetimini yüklendiğin insanların mahşerde tek tek karşına dikilip senden davacı olmalarını istemiyorsan!" Bu tavsiyeleri büyük bir dikkatle dinledikten sonra gözyaşları içinde oradan ayrılan beşinci Abbasi halifesi Harun Reşid'in yol boyunca sızlanarak söylediği şu sözler tarihe geçer: - Rabb'im der, ben kendi nefsimin hesabını verememe korkusu içinde iken, şimdi bana ülke halkının hesabını vermeyi de yüklediler. Bütün ülke bir baştan bir başa benim evim, ülke halkı da evimin halkı, yaşlıları babam-anam, gençleri oğlum-kızım, çocukları da kendi yavrularım olmuşlar. Ben bunların dertlerini, ihtiyaçlarını kendi hanemin dertleri, ihtiyaçları gibi tespit edip çare bulmaya mecbur ve mükellef tutuluyorum. Meğer yöneticilik ateşten bir gömlekmiş de pek de haberim olmamış. Nasıl uyuyacağım bundan sonra böyle geniş bir hanede, böylesine çok nüfuslu bir ailenin sorumluluğu altında!... Zaman
 
Üst