Kabirdeki Nimetler

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
KABİRDEKİ NÎMETLER

“Ubâde bin Sâmit”den edilir ki rivâyet:
Kim Kur’ân-ı kerîmi ederse çok tilâvet,

Vaktâ ki o müslümân, gelse “Ölüm” ânına,
“Kur’ân” dahî, âcilen gelir onun yanına.

Ne zaman ki o mevtâ yıkanıp kefenlenir,
“Kur’ân-ı kerîm” dahî, hep o kimse iledir.

Vaktâ ki tekfin bitip, giderken kabristana,
Gelip girer, göğsüyle kefeni arasına.

Kabre konulduğunda, az sonra “Münker-Nekîr”,
Adında iki melek, o kabre geliverir.

Kabir suâllerini sorarken o mevtâya,
“Kur’ân” çıkıp yerinden, gelip girer araya.

Melekler ona der ki: “Sen çık ki aramızdan,
Biz suâl soracağız bu kimseye bu zaman.”

Meleklere cevâben, Kur’ân-ı kerîm dahî,
Der ki: “Ben, bu kimseden ayrılamam vallahi.

Çünkü çok okuyordu, o beni hayâtında.
Ben de garip bırakmam onu garip ânında.”

“Fâsık”lardan birisi, etmişti bir gün vefât.
Rüyâda gördü onu, hâl ehli, iyi bir zât.

Azaplar içindeydi, hüzün çöktü kalbine.
Aradan zaman geçti, rüyâda gördü yine.

Baktı ki “Hâli iyi”, sevinip buna derhal,
“Hikmeti nedir?” diye eyledi ondan suâl.

O dedi: “Yanımıza geldi bir mübârek zât.
O gelince, azaptan kurtulup oldum rahat.”

Mevtâ, kabirlerinde görür ve işitirler.
Ziyâret edenleri görür, tanır, bilirler.

Zîrâ Peygamberimiz buyurdular ki yine:
“Bir kimse vefât edip, konulunca kabrine,

Defin işi bitip de, dağılırken insanlar,
Halkın ayak sesini, kabrinden o da duyar.”

“Bedir”de öldürülen yetmiş kadar kâfirin,
Hepsini, bir çukura doldurdu eshap o gün.

Bundan birkaç gün sonra, Allahın Sevgilisi,
O çukurun başına gelip durdu kendisi.

Her birinin adını söyleyip birer birer,
O çukurdakilere şöyle hitâb ettiler:

“Ben, kavuştum Rabbimin vâdettiği zafere.
Siz de, kavuştunuz mu azap ve elemlere?”

Sordu hazreti Ömer: “Ey Hakkın Peygamberi!
Çürümüş leşlere mi söylersin bu sözleri?”

Buyurdu ki: “Yâ Ömer, yemin ederim ki, siz,
Beni, onlardan fazla duyucu değilsiniz.”
 
Üst