Rasûl-i Ekrem’in Çok Evlenme Sebebleri

KF_Admin

Administrator
Forum Administrator
İslâm düşmanları tarafından, Rasûl-i Ekremin yalnız şehvetini (!) tatmin için bir çok kadınla evlenmiş olduğu ileri sürülmekte ve yanlış fikirler ortaya konulmuş bulunmaktadır. Tarihî hakikatler, ilim ışığı altında, tarafsızca, derinden derine incelenecek olursa, bütün bu iddiaların ne kadar yanlış hükümler olduğu, ancak gizli bir kine dayanan bâtıl fikirlerden ibaret bulunduğu meydana çıkmaktadır.
Rasûl-i Ekrem Efendimiz, gençlik hayatının en hararetli bir çağında, Asya’nın en sıcak bölgesi olan Mekke şehrinde yirmibeş yaşına kadar, hemşehrileri arasında iffet ve ismetin, şeref ve namusun en yüksek.bir mümessili olarak tanındı. Halbuki, Arabistan, gibi bir muhitte.erkeklerde tenasül kudreti 13-14 yaşlarında kemale ermiş görülmektedir.
Hz. Muhammed -sallAllahu aleyhive sellem- yirmibeş yaşından elli yaşına kadar, kendisinden onbeş yaş büyük, iki kocaya varmış, dul bir kadın olan Hazreti Hadîce ile ömür geçirdi. O zaman kadınlar açık saçık gezerler, süslerini saklamazlardı. Rasûl-i Ekrem, onbeş senesini, Peygamberlikten önce, on senesini de Peygamberlik devrinde olmak üzere, Hazreti Hadîce ile yirmibeş yıl, mesud bir aile hayatı yaşadı. Herkese, faziletli bir aile örneği göstermiş oldu.
Hadîcenin sağlığında, başka bir kadınla evlenmedi. Üçü erkek, dördü kız olarak, Rasûl-i Ekremin yedi çocuğundan altısı, Hadîceden doğmuştu. Bunların ikisi erkek, dördü kız idi. Erkek çocukları, küçük yaşlarda iken ölmüşlerdi. Her aile babası gibi Rasûl-i Ekrem de bir erkek çocuk sahibi olmak isterdi. Bu sebepten bir veya bir kaç kadın daha alabilirdi. O zaman memleketin örfü de, âdeti de buna mâni değildi. Ayni zamanda kendisine birtakım teklifler de yapılmıştı. Fakat, Hazreti Peygamber, bunu asla aklından bile geçirmedi.
Hazreti Hadîcenin ölümünden sonra, elli yaşındayken yalnız Hazreti Şevde ile evlendi. Şu hale göre Rasûl-i Ekrem elliüç yaşına kadar "tek zevceli" idi.
Peygamber Efendimizin çok zevce alması, "çok zevceli" olması, Medine devrinde elliüç yaşından sonra, hayatının son devresinde görülmektedir. Bunun da birtakım "içtimaî, siyasî, iktisadî, ahlâkî ve dinî, olmak üzere pek mühim sebepleri vardı:
1) Mekkeli Hazreti Âişe ile Mısırlı Hazreti Mâriye’den başka, Rasûl-i Ekremin diğer bütün zevceleri, ya dul veya boşanmış kadınlardı. Şehvet bahis konusu olunca, insan ruhu, dul kadınlardan ziyade, gençleri ve bakire kızları tercih eder. Şehvet hırsı, bekârlığı arar. Din düşmanlarının çirkin isnadları gibi, Rasûl-i Ekrem, sırf şehvet yüzünden evlenmiş olsaydı, Medine’de Muhacirlerle Ensârın çok güzel kızları vardı. Herhangi bir müslüman, kızını Peygambere vermeyi şeref sayar, kızlar da, Peygamber zevcesi olmaya can atardı.
Halbuki, Rasûl-i Ekremin maksadı pek yüksekti. Arkadaşlarının dullarını, yetimlerini himaye etmekti. Rasûl-i Ekremin nikahladığı kadınlardan bir kısmı ya harb sahasında şehîd düşmüş veya başka suretle kaybedilmiş dostlarının dulları veyahut himayeye muhtaç kimsesiz kadınlar ve öksüzlerdi (693). (Hazreti Şevde, Huzeyme kızı Zeyneb, Ümmü Seleme, Ümmü Habîbe, Meymûne maddelerine bakınız!)
Ümmü Seleme, Ümmü Habîbe, Zeyneb, bunların üçü de duldu. Üçü de puta tapıcıların düşmanlığı yüzünden himayeden mahrum kalmışlardı. Ya bunların akrabası kendilerine muavenet edebilecek durumda değillerdi veyahut yardım etmek istemiyorlardı: (694).
2) Bedr ve Uhud gibi gazvelerde müslümanlar, pek çok zayiat vermiş, kadınlarla erkekler arasında muvazenesizlik başlamış, kadınlara bakarak erkekler azalmıştı. Halbuki, müslüman kadını, kendi dininden olmayan bir erkekle kesin olarak evlenemezdi. İslâm dini buna asla müsaade edemezdi.
Rasûl-i Ekrem, gazvelerde şehîd düşen arkadaşlarının zevceleriyle evlenmeyi diğer ashabına mecbur kılmış, kendisi de bu işde, arkadaşlarına öna-yak olmuştu.
Kadınların ihtiyacı, bazı siyasîlerin dedikleri gibi, yalnız gıda maddelerinden ibaret değildi. Himayeye muhtaç bu gibi kadınların cinsi ihtiyaçlarını da tatmin etmek lâzımdı. Aksi halde, kadınların ahlâk bakımından düşmelerinden ciddî olarak endişe edilebilir, sonunda da bütün bir milletin varlığı teh-kileye düşebilirdi.
"Yüksek ahlâkı tamamlamak için" gönderildiğini bildiren (695). Rasûl-i Ekrem, kadınların bedenî ihtiyaçlarından başka, iffetlerinin korunmasıyle de alâkalı bulunuyordu: (696).
3) Rasûl-i Ekrem, varlıklarını kendisine bağlamış olan ashâbdan bazılarının bu bağlılıklarını, akrabalık bağlarıyle de kuvvetlendirmek istemiş, zevcelerinden bir kısmı da bu düşüncelerle nikâhlanmışlardı (Hazreti Âişe, Hafsa, Cahş kızı Zeyneb maddelerine bakınız!).
Ebûbekrin kızı Hazreti Âişe ve Ömerin kızı Hafsa ile nikahlanmak suretiyle, Hazreti Ebûbekr ile Hazreti Ömer, kendi kızlarını vererek Hazreti Osman ile Hazreti Aliyi kendisine bağlamış, sayıları pek az bulunan İslâm cemaati içinde îmân birliğini, akrabalık bağlarıyle de perçinlemişti.
4) Rasûl-i Ekremin nikahlamış bulunduğu zevcelerinden bir kısmı da, sulhun korunmasına yardım eden düşman kabilelerindendi: (Hazreti Cüveyri-ye, Safiyye, Mâriye maddelerine bakınız!).
5) Peygamber Efendimizin Medine devrinde yani 53 yaşından sonra, çeşitli yönlerden bir çok kadınla evlenme sebepleri arasında en mühimi: "Dinî" sebepti. Hattâ "dinî sebep" bütün bu sebeplerin üstünde yer almış bulunuyordu. Çünkü, İslâm dininde, yalnız kadınları ilgilendiren hükümler vardı. Bu hükümleri, Peygamberimiz doğrudan doğruya kadınlara söyleyemezdi. Bu hükümler: Kadınların mahremiyetine aid meselelerdi. Kendisine kadınlar tarafından sorulan bir çok suallerin cevaplarını Rasûl-i Ekrem, zevcelerine bırakırdı. Bu hakikati, Hadîsi, Şerifler bize bildirmektedir. Halbuki, böyle mühim dinî vazifeyi, bir kadının tek başına yapabilmesi mümkün olamazdı. Muhtelif meseleleri lâyıkıyle kavrayabilmek için çeşitli zekâlara ihtiyaç vardı. Hazreti Peygamber Efendimizin önce gelmiş bulunan diğer büyük Peygamberlerin bir zevceden ziyade kadınla evlenmiş olmalarının başlıca sebebi de işte bu dinî esaslardı.
Rasûl-i Ekrem Efendimizin sözlerini, işlerini, bütün incelikleriyle nakledebilmek için, bir çok zevcelerinin bulunması lâzımdı, zaruriydi. Hattâ, zevceleri için de Hazreti Âişenin Rasûl-i Ekrem tarafından çok sevilmiş ve takdir edilmiş olması da, peygamberimizin kendisine öğretmiş olduğu dînî meseleleri kavramada büyük kabiliyet ve zekâ göstermiş olmasından ileri gelmekteydi. Halbuki, Hazreti Zeyneb ile Safiyye, Hazreti Âişeden daha güzeldj: (697)
Esasen, Peygamberler, tarihinde "çok evlenme işi" yalnız Rasûl-i Ekremin hayatında görülmüş de değildi. Kendisinden evvelki Peygamberlerde de vardı. Hazreti İbrahim, tek zevceli değildi. Hazreti Yakûb, Hazreti Mûsa, Hazreti Dâvûd öyle idi: nikâhlısı yalnız bir kadın değildi. Hele, Süleyman Peygamberin: üç yüz nikâhlı yediyüz cariye olarak, bin tane zevcesi bulunduğu rivayet edilmektedir: (698). İncillerin bildirdiğine göre, Peygamberler arasında, yalnız Hazreti İsânın, tek zevcesi bile yoktu. Fakat, Hazreti İsânın bu bekâr hayatı, insanlığa örnek tutulamaz. Çünkü, rahiplik hayatı (bekâr kalmak), dünya hayatının çökmesi demekti.
6) Hicretin dokuzuncu senesi, müslümanların kazanmış oldukları başarılar sayesinde, elde edilen ganimetler yüzünden, Beytülmâl (Hazine) zenginlemiş, Medinede ashabın durumu düzelmiş, umumî refah artmış, herkes saadete kavuşmuştu. Fakat, Rasûl-i Ekremin saadethanesi, eski halini muhafaza ediyordu: (V. Rasûl-i Ekremin Yaşayışı maddesine bakınız!). Çünkü, Resûlullahın gözünde dünya zevklerinden hiç biri yoktu. Bazı zamanlar, iki ay evinde ateş yanmadığı olurdu. Peygamber Efendimiz, israf ve sefahatten tamamiyle uzak bir hayat yaşıyordu. Bütün hayatı boyunca, günde iki defa yemek yediği görülmemişti. Ancak, Rasûl-i Ekremin zevceleri bu hale dayanamadılar. İçlerinden pek tabiî ve insanî bir arzu geçti. Diğer kadınlar gibi umumî refahtan kendilerine isabet eden hisseden faydalanmak istediler .Rasûl-i Ekreme başvurdular.
Vakıa, Rasûl-i Ekremin zevceleri, Hazreti Peygambere zevce olmak şerefi sayesinde, seviyeleri yükselmişti. Kendileri de Arabistanın yüksek ailele-rindendi. Bunlardan Ümmü Habîbe: Ebûsüfyanın kızıyd. Cüveyriye: Mustalikoğulları başkanının, Safiyye: Benî Nadîr başkanının, Âişe: Hazreti Ebûbekr! n, Hafsa: Hazreti Ömerin kızlarıydı. Rasûl-i Ekremi de çok severlerdi.
Ancak, onlar da yaradılış bakımından birer kadındı. Fakat, zevcelerinin bu isteklerinden ve daha bazı buna benzer hallerinden Rasûl-i Ekrem müteessir oldu. Zevcelerinden bir ay ayrı yaşamak istedi. Bir hücreye kapandı. İlâ’ (yemin) müddeti olan bir ay’ı (29 günü) böylece geçirdi. O zaman tahyîr (iki şey arasında muhayyerlik) âyeti geldi: - Rasûl-i Ekremin zevcelerini ya dünya ziynetine kavuşmak veya Peygamber zevcesi olarak kalmak gibi, iki şıktan birini seçmede muhayyer bıraktı: (699).
- £y Peygamber! Zevcelerine de ki: Siz dünya hayatını ve ziynetlerini isterseniz, gelin size istediklerinizi vereyim, sonra, size güzel bir tarzda yol vereyim. Şayet Allahı, Peygamberi ve âhireti istiyorsanız, muhakkak Allah, içinizden iyilik eden kadınlara büyük mükâfat hazırladı.
Bu açık âyetler gösteriyor ki, Rasûl-i Ekremin evi: Şehvet yeri değil, edeb ve fazilet ocağıydı. Zevceleri de dünya ziynetleriyle uğraşacak insanlar değildi. Onların daha yüksek vazifeleri vardı. Onların vazifeleri: Rasûl-i Ekremle bir arada bulunmak, bu sayede bütün insanlığa ve kadınlığa aid, Hazreti Peygamberden duydukları ve öğrendikleri her şeyi hatırda tutmak ve hemcinslerine öğretmekti. Bu sebepten bütün zevceleri, Rasûl-i Ekremle beraber yaşamayı, dünya ziynetine tercih ettiler.
Aynı zamanda, Peygamberimizin zevceleri, mü’minlerin anneleri (Üm-mühâtı Mü’minîn) idi. Bir müslüman, annesiyle nasıl evlenemezse, Rasûl-i Ekremden, sonra, Onun zevceleriyle de, hiç kimse evlenemezdi. Kur’anı Kerim, bunu da yasak etti: (700).



Dipnot

M.Zekâ Konrapa
 

FERASETLİ

KF Ailesinden
Özel Üye
Bu açık âyetler gösteriyor ki, Rasûl-i Ekremin evi: Şehvet yeri değil, edeb ve fazilet ocağıydı. Zevceleri de dünya ziynetleriyle uğraşacak insanlar değildi. Onların daha yüksek vazifeleri vardı. Onların vazifeleri: Rasûl-i Ekremle bir arada bulunmak, bu sayede bütün insanlığa ve kadınlığa aid, Hazreti Peygamberden duydukları ve öğrendikleri her şeyi hatırda tutmak ve hemcinslerine öğretmekti. Bu sebepten bütün zevceleri, Rasûl-i Ekremle beraber yaşamayı, dünya ziynetine tercih ettiler.
Aynı zamanda, Peygamberimizin zevceleri, mü’minlerin anneleri (Üm-mühâtı Mü’minîn) idi. Bir müslüman, annesiyle nasıl evlenemezse, Rasûl-i Ekremden, sonra, Onun zevceleriyle de, hiç kimse evlenemezdi. Kur’anı Kerim, bunu da yasak etti: (700).
anmb318ed5b04454354.gif
 
Üst