Rahip Bahîra'nın müşahede ve tesbiti

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Rahip Bahîra’nın müşahede ve tesbiti

Busra panayırına yakın küçük bir manastırda o sıra bir râhip yaşıyordu: Bahîra.1 Bu râhip, Hıristiyanların o zaman hatırı sayılır bir âlimi idi. Çünkü, manastırda bir kitap vardı ki, orada ibâdete kapanan her râhip, o kitaptan okuyarak Hıristiyanların en bilgili kimsesi olurdu. O güne kadar gelmiş geçmiş bütün râhipler de o kitaptan istifade etmişlerdi.2

Kureyş’in ticaret kafilesi, her sene olduğu gibi bu sene de râhibin bu manastırına yakın bir yerde konakladı. Gariptir ki, daha önceki senelerde oraya gelen Kureyş kervanının hiçbiriyle ilgilenmeyen, konuşmayan Bahîra, bu sefer kafileye beklenmedik bir sürpriz ile yakın alâka gösterdi, hatta kendileri için bir ziyafet tertipledi.

Bu ilgi, bu ziyafet nedendi? Kafiledekileri düşündüren soru bu idi.

Bilgin Râhip, kafilede o âna kadar rastlamadığı bazı garipliklere şâhid olmuştu. Manastırda, Kureyş kafilesini seyrederken, bir bulutun Efendiler Efendisini gölgelediğini görmüştü. Kafile gelip bir ağacın altına konunca, aynı bulutun ağacı da gölgelediğini; ağacın dallarının ise, nur çocuğun üstüne âdeta eğilip gölge ettiğini müşâhede etmişti.

Bu garipliği gören râhib Bahîra onları yemeğe çağırmak istedi. Mekkelilere şu haberi gönderdi:

“Ey Kureyşliler! Size yemek hazırladım, Bu ziyafetime, büyüğünüz, küçüğünüz, hürünüz, köleniz dahil hepinizin gelmesini istiyorum.”

Bahîra’nın bu garip tavrı yemeğe gelen Kureyşli tüccarların dikkatinden kaçmadı. Sebebini merak ettiler ve sordular:

“Ey Bahîra! Vallahi, bugün sende bam başka bir hal var. Biz sana her gelişimizde uğrarız. Şimdiye kadar bize böyle birşey yaptığın vâki değil. Sendeki bu hal nedir?”

Bahîra, sırrını açıklamadı ve şu cevapla yetindi:

“Evet, gerçekten doğru söylediniz, ama ne de olsa sizler misafirimsiniz. Bunun için sizi misafir etmek, yemek yedirmek istedim. Buyurun yiyiniz!”

Dâvete icabet edildi ve sofraya oturuldu. Ancak, kafileden sofrada bir tek kişi eksikti: Bahîra’nın aradığı Kâinatın Efendisi. Nur Çocuk yaş itibariyle en küçükleri olduğundan kafilenin eşyalarını beklemekle vazifeli olarak ağacın altında oturuyordu.

Bahîra, bütün dikkati ile sofradakileri süzmekle meşguldü. Ancak, aradığı nurlu sîmâ yoktu aralarında. Sordu:

“İçinizde yemeğe gelmeyen, geride kalan kimse var mı?”

Cevap verdiler:

“Hayır, ey Bahîra, senin dâvetine icabet edip gelmeyen kimse yok. Sadece bir çocuk var. Eşyalarımızı beklemek üzere bırakılmış bir çocuk.”

Mukaddes kitapları dikkatle incelemiş olan ve onlardan son peygamberin özellik ve alâmetlerini öğrenmiş bulunan Bahîra, onun da gelmesini ısrarla istedi.

Kureyşli tüccarlar Bahîra’nın bu ısrarlı isteğini reddetmediler ve Kâinatın Efendisi Nur Çocuğu da alıp getirdiler. Efendiler Efendisi sofrada yemek yemekle meşgul iken, Bahîra’nın gözleri bütün dikkat ve hayretleriyle onun üzerinde dolaşıyordu. Her halini, her hareketini dikkatli bakışlarla süzmekteydi.

Bahîra, aradığını bulmuştu. Maksadına erişmişti. Zira, bütün dikkatiyle süzmekte olduğu Nur Çocuğun her hali ve her hareketi yanındaki kitapta yazılı sıfatlara tıpa tıp uyuyordu.

Yemek yendi ve sofradakiler dağılırken Bahîra, Kâinatın Efendisi Peygamberimizin kulağına eğildi ve “Bak delikanlı, Lât ve Uzza hakkı için sana soracağım şeylere cevap ver.”

Nur gözlerde bir rahatsızlık, bir nefret belirtisi. “Lât ve Uzza adına benden bir şey isteme. Vallahi onlardan nefret ettiğim kadar, hiçbir şeyden nefret etmem.”

Bahîra, önceki teklifinden vazgeçti. “O halde Allah hakkı için, sana soracaklarıma cevap ver.”

Peygamber Efendimiz, “İstediğini sor” buyurdu.

Sorduğu her soruya aldığı cevap Bahîra’yı hayretler içinde bırakıyordu. Çünkü onun son peygamber hakkında bildiklerine aynen uyuyordu. Son olarak Kâinatın Efendisinin sırtına baktı ve Peygamberlik Mührünü gördü.

Artık Bahîra’da, şeksiz şüphesiz kesin kanaat hasıl olmuştu: Bu genç, beklenen Son Peygamberdi.


Kaynak: Salih Suruç'un "Peygamberimizin Hayatı" isimli kitaptan alınmıştır.
 
Üst