Peygamber Mescidi (Mescid-i Nebi)

kurtuluş

KF Ailesinden
Özel Üye
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm

Hicretin Birinci Yılı

Peygamber Mescidi (Mescid-i Nebi)

Mekke'de insanlar için kurulmuş ilk beyt Kâbe-i Muazzama olmasına rağmen müslümanlar o zulüm devirlerinde orada rahatça ibadet yapamamışlardı. Bu sebeple Medine'de topluca ibadet yapabilecek bir mescide gerçekten ihtiyaç vardı.

İlk zamanlar Resulullah Aleyhisselâm, nerede bulunursa namazını orada kılar, müslümanlara da kıldırırdı. Namaz vakti nerede gelse, cemaat olup namaz kılarlardı. Hatta davar ağıllarında kıldıkları bile olurdu. İlk olarak bir mescid yapmak gerekiyordu.

Resulullah Aleyhisselâm Ebu Eyyûb Ensârî -radiyalluhu anh-in evinde geçici olarak ikamet ederken, bir yandan da hemen hiç vakit geçirmeden bir mescid yapımı için teşebbüse geçti.

Zaten Medine'ye ilk geldiği gün, devesinin çöktüğü arsa bu hizmet için tayin edilmişti. Burası Neccar oğullarından Sehl ve Süheyl adında iki yetim çocuğa ait hurma kurutma yerinin bir parçası idi. Babalarından miras kalmıştı. Resulullah Aleyhisselâm'ın hicretinden önce Esâd bin Zürâre -radiyallahu anh- burada arkadaşları ile birlikte toplanır ve namaz kılarlardı.

Resulullah Aleyhisselâm yetimleri çağırarak bu yeri mescid yapmak için satın almak istediğini, kendilerinin ne isteyeceklerini sordu. Yetimler: "Vallahi biz para istemeyiz yâ Resulellah! Biz onun bedelini Allah'tan isteriz. Onu sana Allah için bağışlıyoruz!" dediler. Resulullah Aleyhisselâm parasız kabul etmeyerek orayı gençlerden on miskal altına satın aldı. Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- bu parayı hemen ödedi.

Medineli müslümanlar arazilerinin fazlalarını da bağışladılar ve hatta: "Yâ Resulellah! İstersen evlerimizi de al!" dediler.

Resulullah Aleyhisselâm onlara:

"Evlerinizin hayrını görünüz!" buyurdu.

Arsa üzerinde çukurlar, tümsekler, harabeler, hurma ağaçları vardı, Bir tarafında da müşrik kabirleri bulunuyordu. Resulullah Aleyhisselâm'ın emriyle ağaçlar köklerinden kesildi, mezarlar açılıp kemikler başka yerlere nakledildi. Çukurlar, tümsekler, harap yerler tesviye edildi. Hurma ağaçlarının gövdeleri direk olarak kullanılmak üzere sıra ile dizildi.

Resulullah Aleyhisselâm önce kerpiç kestirdi, kereste tedarik ettirdi. Daha sonra o arsa üzerine kıblesi Kudüs tarafına olmak üzere bir mescid yapımına başlandı.

Temeli taştan yükseltildi, duvarlar kerpiçten örüldü. İnşaatta çamurdan harç kullanıldı. Direkleri hurma ağaçlarından yapıldı, üzeri de hurma dalları ve yaprakları ile örtüldü, zemin kuru ve topraktı.

Resulullah Aleyhisselâm'ın çalışmasına ihtiyaç duyulmadığı halde, bizzat kendisi işçi gibi çalışıyor, taş ve kerpiç taşıyordu. Bazen ağır kayaları yüklenir, göğsü darala darala taşırdı. Onun bu çalışmasını gören müslümanlar gayretlerini artırırlardı. Çalışırken her biri güzel neşideler okurlardı.

Resulullah Aleyhisselâm onların canla başla çalıştıklarını gördükçe:

"Allah'ım! Gerçek hayır ancak ahiret hayırıdır, Ensâr ve Muhâcir'e sen yardım eyle!" buyururdu. (Müslim: 523)



Oldukça sade bir görünümü olan mescid, herhangi bir değişiklik veya ilâve yapılmaksızın dokuz yıl bu halde kaldı. Sonra Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- bir takım güzel değişiklikler yaptı. O dönemde olduğu gibi yine kerpiç ve hurma keresteleri kullandı. Ayrıca direklerini yeniledi.

Mescid önceleri yatsı ve sabah namazı vakitlerinde, kuru hurma dal ve yapraklarıyla kabukları yakılarak aydınlatılırdı. Temim-i Dârî -radiyallahu anh- Medine'ye gelirken kandil ve zeytinyağı getirmişti. Kandilleri astırdı, içine zeytinyağı koydurdu. Güneş batıp karanlık çökünce yaktırdı. Resulullah Aleyhisselâm gelip mescidin kandillerle aydınlandığını görünce, bunu kimin yaptığını sordu. "Temim-i Dâri yaptı." dediler.

Şöyle buyurdu:

"Sen İslâmiyet'i ve mescidi nurlandırdın, Allah da seni dünyada ve ahirette nurlandırsın!"

İlk zamanlar kıble Kudüs-ü şerif olduğu için, kapısı güneye bırakılmıştı. Sonradan kıblenin Kâbe-i muazzama'ya doğru değişmesi üzerine tâdilât yapılmış, kapı ile mihrap yer değiştirmiştir.



Mescidlerin dinimizde hususi bir yeri ve fazileti vardır.

Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:

"Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayanlar imar eder.

İşte hidayet üzere bulunanlardan olmaları umulanlar bunlardır." (Tevbe: 18)

İbadetlerin toplu halde edâ edilebilmesi için câmi ve mescidler yapılmıştır. Cemaatte rahmet ve bereket vardır.

"İmar" tâbiri câmilerin inşâsı, onarımı, döşenmesi, aydınlatılması ve temiz tutulması gibi maddî imarı içine aldığı gibi; oralarda ibadet etmek, Kur'an-ı kerim okumak, ilim öğrenmek ve öğretmek gibi mânevî imar faaliyetlerini de ihtivâ eder.

Câmilerin yapılış maksadı dışında kullanılması, yıktırılması, satılması câiz değildir.

Bir Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:

"Allah'ın mescidlerinde Allah'ın adının anılmasını engelleyen ve onların harap olmasına çalışan kimseden daha zâlim kim olabilir?" (Bakara: 114)

Nitekim Allah'a şirk koşmak en büyük zulümdür. Allah-u Teâlâ'nın mescidlerini, içlerinde O'nu zikretmekten menetmek ve harap olmalarına çalışmak da son derece büyük bir zulümdür. Bunu yapabilen zâlimler, hiçbir zulümden çekinmez, her türlü haksızlığı yapar.



İnşâsı yedi ay süren mescidin yanına ayrıca Resulullah Aleyhisselâm'ın ve âilesinin kalmaları için odalar yapıldı. Kur'an-ı kerim'de bu odalardan "Hucurât" diye bahsedilir.

Önce birisi Hazret-i Sevde -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'e, diğeri Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'e mahsus olmak üzere kerpiçten iki oda yapıldı. Daha sonra diğer Ezvâc-ı tâhirat'la evlendikçe onlar için de birer oda yapılmış ve sayıları dokuz olmuştur.

Resulullah Aleyhisselâm mescid ve odalar tamamlanınca misafir kaldığı Ebu Eyyüb Ensâri -radiyallahu anh-in evinden buraya taşındı.



Mescid-i nebevî'nin ilk yapıldığında minberi yoktu. Resulullah Aleyhisselâm hutbe okurken bir hurma kütüğüne dayanırdı. Minber yapılıp da hutbelerini artık orada vermeye başlayınca bu kütük, yüklü devenin feryadına benzeyen bir ses ile inlemeye başladı. Resulullah Aleyhisselâm'ın minberden inip onu okşaması üzerine ancak sustu. (Buhârî)

Bu hâdise üzerine mescidde bulunan sahabeler kütüğün başına üşüşerek rikkat ve heyecanla ağlaştılar, mescidin içi çalkalandı. Resulullah Aleyhisselâm'ın emri üzerine minberin altına bir çukur kazılıp oraya gömüldü.



Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmaktadır:

"Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, başka mescidlerde kılınan bin namazdan efdaldir." (Müslim: 1394)

Mescid-i nebevî yalnızca ibâdet evi değildi. Resulullah Aleyhisselâm mescidde Ashâb'ı ile görüşüyor, bir taraftan İslamiyet'i yaymaya ve güçlendirmeye çalışırken, diğer taraftan da onlara dinlerini en ince noktasına varıncaya kadar öğretiyor, her türlü müşküllerini hallediyordu.

Ashâb-ı kiram'ı yetiştiren medrese Mescid-i nebevî idi. Resulullah Aleyhisselâm'ın sohbetlerinden aldıkları feyz ve bereket sebebiyle onlara sahabi denilmiştir. Sohbetin verdiği kemâlât ile, peygamberler hâriç bütün insanlardan üstün oldular.



Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde Resulullah Aleyhisselâm'ın ve Ashâb-ı kiram'dan bir zümrenin geceleri kalkarak bir müddet gece ibadeti ile meşgul olduklarını beyan buyurmuştur:

"Resul'üm! Şüphesiz Rabb'in biliyor ki sen, gecenin üçte ikisinden biraz eksik ve yarısında ve üçte birinde kalkıyorsun. Seninle beraber olanlardan bir tâife de kalkıyorlar. Geceyi ve gündüzü (onun vakitlerini) Allah takdir eder. O, sizin bunu sayamayacağınızı bildi de sizi affetti." (Müzzemmil: 20)

Geceleyin kalkıp belirli vakitlerde teheccüd namazı kılmayı size farz kılmadı, af ve keremi ile tecelli ederek size kolaylık gösterdi.

Başlangıçta bu emr-i şerif'in muhatabı Resulullah Aleyhisselâm idi. Fakat zamanla Ashâb-ı kiram'dan bazıları sevap kazanmak için coşkuyla ona uyarak teheccüd namazına önem vermeye başladılar.

"Bu eser, Pakistan Devleti tarafından 1997 yılında düzenlenen Dünya Sîret yarışmasında

birincilik ödülüne layık görülmüş ve Muhterem Müellif'e bir liyakat belgesi verilmiştir."

ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh
 
Son düzenleme:
Üst