Namazın maddi ve manevi faydaları

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Değerli kardeşimiz,

Kelime-i şehadetten sonra İslâm’ın en önemli rüknü olan namaz, günde beş ayrı zaman diliminde olmak üzere kadın ve erkek her Müslüman için bir görevdir.

Kur’ân’da Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’den önceki peygamberlerin namaz kılmakla emrolundukları değişik vesilelerle belirtilmektedir.(1) Bundan anlaşıldığına göre, namaz ibadeti sadece Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem)’in ümmetine has olmayıp önceki dinlerde de bulunmaktaydı.

Namazın daha önceki dinlerde de emredilmiş olduğu hatırlanınca, namazın sayısız hikmetinin yanında, güçlüklere direnç göstermede bir fonksiyonu bulunduğu anlaşılmaktadır. Nitekim bir ayette

“Ey inananlar, sabır ve namaz ile yardım isteyin.” (Bakara, 2/153) buyrulmaktadır.

Namaz Allah’ı sürekli hatırlamanın en büyük vesilesidir. Nitekim ayette,

“... Bana kulluk et; beni hatırlamak/anmak için namaz kıl.” (Tâhâ, 20/14)

buyrulmaktadır. Namaz emrini Allah Teâlâ’nın yeryüzüne melek aracılığıyla göndermeyip Mirac gecesi Allah Resûlü (aleyhissalatü vesselâm) huzuruna çıktığında ona bizzat tebliğ etmesi de(2), bu ibadetin Müslüman’ın dinî ve ruhanî hayatı açısından önem ve anlamını göstermektedir. Bu sebeple de dini literatürde namaz ibadetinin bu yönünü, namazın kulun Allah’a ulaşması, kavuşması yolunda önemli bir araç olduğunu anlatmak için “Namaz müminin miracıdır.” denilmiş; ümmetin namazla ilgili ortak bilinç ve değerlendirmesi âdeta bu cümleyle özetlenmiştir.

NAMAZIN FERDE VE CEMİYETE KAZANDIRDIKLARI

Namaz, Müminin Hayatını Disipline Eder

Günde beş defa kılınan namaz, müminin hayatını disipline etmede büyük rol oynar. Sürekli belli vakitlerde ifa edilmesi, onu ruhen ve bedenen, maddeten ve manen disipline alıştırır. Cemaatle kılınan namazlarda özellikle imama iktida; müminleri askeri bir disipline kavuşturur. İmam “Allahu Ekber” dediğinde artık, konuşan ve Rabb’e yüksek sesle iltica eden o olur. Müminlere aynı zamanda vekalet etmiş olur. İmamın tekbirleri bir direktif halinde tüm cemaati oturtur-kaldırır. Bu açıdan cemaatte manevî, ruhî, yüksek ve yüce bir disiplin vardır. İdeal bir cemaatin ve inanmış topluluğun ileri derecede disipline olmuş formlarını ancak günde beş defa kılınan namazda bulmak mümkündür. Şüphesiz bu disiplin her şeyden önce ruhî, fikrî ve manevî bir disiplindir. Diğer bazı disiplinlerin soğukluğu da onda yoktur. Her ibadet hareketi sımsıcak bir duygu ve disiplin verir insana. Ve bu hareket, bütün ömür boyu devam eder.

Namaz İnsanı Fuhşiyattan Alıkoyar

Allah (c.c.), Kur’ân-ı Kerim’de:

“... Muhakkak namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkor.”(Ankebût, 29/45)

buyuruyor. Fuhşiyat ve münkerat, kendilerine has o menhus yönleriyle mümini miraciyesinden ve Allah’a kurbiyetinden uzaklaştırır. Haddi zatında "her bir günah içinde küfre giden bir yol vardır." Günah, işlene işlene insana küfrü kolaylaştırır. Ancak namaz, Allah’a bir kurbiyet olduğu için, insanı her türlü günahtan korur, tıpkı bir paratoner gibi.. Tabiî namaz, gerçek anlamda bir namaz ise. Yukarıdaki ayette de ifade edildiği gibi, gerçek manasına ve ruhuna uygun olarak ifa edilen namaz, her türlü kötülükten, hayasızlıktan, azgınlıktan ve taşkınlıktan alıkoyar. Şuursuz ifa edilen bir ibadette ise bu kuvvette bir koruyuculuk söz konusu olmaz.

Nitekim Maûn sûresinde Allah (c.c.)

“.. veyl olsun o namaz kılanlara! Onlar ki kıldıkları namazdan gafildirler.” (Maûn, 107/4-5)

buyurur. Demek ki namazda, insanı kötülüklerden koruyan bir kuvvet var; var ki, hakkıyla eda edilmediği zaman kul kendini günahlara karşı riske açıyor demektir. Namaz kurbiyeti temsil ettiği için, yüksek düzeyde vefa da istiyor. Bunun anlamı şudur; kulun, namaza karşı gösterdiği vefa, özen ve iştiyak nisbetinde, namaz da ona karşı vefalı olur ve ondaki fuhşiyata açılan duyguları ve kötülük hislerini köreltir. Yani namazda karşılıklı vefa söz konusudur.

Namazın, Kalbî Huzuru Temin Etmesi

Müminin, namazlarını şuurlu olarak eda etmesi, onun düzensiz hayatına bir düzen, dağınık kalbine bir denge ve insicam getirecek, perişan hislerini ayağa kaldırıp bulanık yönlerine de bir ışık saçacaktır. Ve o, bu sayede doğru görme, doğru düşünme, doğru konuşma imkânını elde edecektir. Günde beş defa Rabbin huzuruna gelinip şuurla eda edilen namaz, Allah’ın izniyle bütün bunları insana kazandıracak mahiyettedir. Namaz, bu manaları hem taşır hem de tekeffül etmiş durumdadır.

Evet, müminin hudu ve huşû içinde eda ettiği namaz, gerçek namaz olacaktır. Ama huşuun temini için bir kısım şartlar vardır; evvela huzur-u kalb lazımdır; sonra bir tefehhüm, yani meseleyi kavrama; sonra da bir recâ ve ümitle Rabb’e bel bağlama... daha sonra da utanma ve sıkılma havası içinde Rabbin huzuruna gelme.

Evvela, huzur-u kalb nedir?Huzur-u kalb, namazda söylenip ifade edilen bütün bu manaların dışına çıkmamaktır. Zaten “huzur” Arapça manası itibariyle;“hazır olma”, “hazır bulunma” demektir. Avamca ifadesi ile, çarşıya pazara çıkarken cüzdanınızı yanınızda taşıdığınız gibi, namazda kalbinizi yanınızda taşımanız demektir. Zira Allah indinde geçer akçe bir şey varsa, o da kalbdir. Siz, kalbinizi O’na verecek, karşılığında da O’nun rahmet ve rızasını alacaksınız.

Namazın İçtimâî Bir İbadet Olması

Ferdî ve ruhî bir ibadet olduğu kadar, namazın sosyalleştirici bir yönü de vardır. Özellikle farz namazların cemaatle kılınmasının lüzumu, ondaki içtimaî muhtevanın boyutunu göstermesi bakımından önemlidir. İslâm’da camilerin, tarih boyunca Müslüman ferdlerin sosyalleşmesinde büyük hizmetleri ve rolü olmuştur. Zira camiler yalnızca ferdlerin namaz ibadetlerini ikame etmeleri için inşa edilmiş değildir. Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), Medine'ye hicret ettikten sonra orada mescidi inşa ettiğinde, Müslümanların bugünkü ifade ile plan ve projeleri, ferdî, ailevî, sosyal ve uluslararası (diğer kabile ve devletlerle arasındaki ilişkileri adına) bütün sorunları mabedde görüşülüyor, istişare ediliyor ve karara bağlanıyordu. Belki daha sonraki yüzyıllara damgasını vuracak olan ilmi faaliyetlerin ve halkaların da merkezi konumuna yükselecekti. İlim ve medeniyetin ilk çekirdekleri, denebilir ki buralarda atıldı.

İslâm medeniyetine bir mabed medeniyetidir de denebilir. Mabed, ibadet edilen yer demektir; ama topluca, cemaat halinde ifa edilen ibadet mahalleri, aynı zamanda Müslüman bireylerin sosyalleşmesinde ve kamusal bir şuur edinmelerinde temel fonksiyonlar icra etmiştir. Bu bakımdan namaz, İslâm’da yalnızca bir ibadet değildir. Bireylerin sosyalleşmesinde ve ilk şehir ve kentlerin oluşmasında merkezi bir rol oynamıştır. Bilindiği gibi İslâm’da ilk şehirler, camiler etrafında örgülenmiştir.

Namaz İnsanlar Arası Eşitliği Sağlar

İslâm-ibadet sisteminin amaçlarından birisi de, insanlar arasındaki farklı toplumsal statü gruplarını ve sınıfsal yapıları refüze ederek, mahviyet ve tevazu etrafında eşitleyen bir sosyal model oluşturmasıdır. Fakir-zengin, efendi-köle, bilgin-cahil, aristokrat ya da orta halli, memur-sivil, devlet başkanı ve sıradan bir vatandaşı aynı safta ipe dizercesine eşit bir statüye kavuşturmasıdır. Sınıf çatışmalarıyla ilgili kavgalar, insanlık tarihinde nasıl kanlı olaylara, siyasi, kültürel ve etnik gettoların oluşmasına hizmet etmiştir? Bunu Batı’nın tarihinden bilmekteyiz. İslâm tarihinde bu anlamda bir çatışmadan ve farklılaşmadan söz edilemez. Bunun sebeplerinden birisi ve belki de en önemlisi, cemaat halinde kılınan namazların bireylere kazandırdığı kardeşlik ve eşitlik ruhudur. Çünkü her inanmış, kültürel ve sosyal mevkii ne olursa olsun, birlik, beraberlik, ortak düşünce ve hazzı bu namazlar sayesinde elde eder.

Namaz Müminin Miracıdır.

Namaz, insanı hakikî insanlığa götüren nurani bir helezondur. Namaz müminin Miracıdır. Namazın hakikatini, bir Müslüman’ın hayatındaki yerini, önemini, namaz öncesi konsantrasyonu ve nasıl bir mirac olduğunu anlamak için Yüce Mevla'dan aşağıdak açıklamalara bizleri ulaştırmasını niyaz ediyoruz.

* * *

NAMAZ

Namazın beden sağlığına olan faydaları iki nokta üzerinde toplanır: Birincisi namazın temizlik yönü, ikincisi de hareket, yâni namazın idman yönüdür.

NAMAZIN TEMİZLİK YÖNÜ

Vücudun kiri ile Cenâb-ı Hakk’ın karşısına çıkılmayacağı gibi, namaz abdesti almadan namaza durmak da mümkün değildir. Namaz kılan insanın vücudu pırıl pırıldır ve bu temizlik günde beş defa tekrar edilir. Namaz kılan insan en iyi şekilde tahâretlenmeye (temizlenmeye) mecburdur. Onun kulaklarında, burnunda, göbeğinde kir bulunmaz. Madem ki namaz mü’minin Mi’râcıdır ve Cenab-ı Hakk’ın huzûruna yükseliştir, o halde huzûra çıkan bir şahsın gerek bedenen, gerek fikren ve gerekse rûhen tertemiz olması şarttır.

NAMAZIN İDMAN YÖNÜ

Her rekâtta iki defa secdeye giden mü’min, günlük kırk rekat namazda seksen defa yatar kalkar. Hiçbir jimnastikçi, bu hareketleri muntazam olarak günde seksen defa tekrarlayamaz. Jimnastikçiler, genellikle sadece sabahları olmak üzere, günde yirmi veya otuz defa hareket ederler. Yaptıkları hareketler hızlı olduğundan, ekseriyetle kalblerini yorar ve onları yorgun düşürür. Bütün gün de hareket etmediklerinden, vücutlarında kalori toplanmasının ve yağlanmanın önüne geçemezler. Namazda ise hareketler yavaştır. Hareketler kalbi yormaz ve günün muhtelif saatlerinde olduğu için insanı devamlı dinç tutar. Yağlanmaya ve kalori depolanmasına mâni olur.

“Sıvı halindeki organımız” denebilen kan, akciğerlerde ve böbreklerde temizlenir, oksijen ile yüklenir ve bütün vücuda yayılmak üzere kalbe gelir. Kalb, kanı vücudun en ücra yerlerine kadar ulaştırmak üzere pompalar. Ancak bu kan gönderme işinde kalbe yardımcı olunabilmesi için, insanın birtakım hareketler yapması gerekmektedir. Organizmadaki hücrelerin yaşaması ve bedenin dinç kalması için, o hücrelerin kan ile iyice sulanması veyahut kanlanması gerekmektedir.

Namaz kılmadan bütün gün sopa gibi gezinen bir insanın kalbinden başına doğru pompalanan kan ile, namaz kılan ve günde başını seksen defa yere koyan bir kimsenin başına gelecek kan miktarı, muhakkak ki aynı değildir. Beynin üzerindeki zar tabakası, namaz kılan şahıslarda, kılmayanlara nazaran günde seksen defa daha fazla kanlanıyor demektir.

Hafıza ve şahsiyet ile ilgili frontal lob, yâni beynin ön lobu da, aynı şekilde seksen defa fazla kan banyosu yapmaktadır.

Namaz kılan insanlarda hafıza ve şahsiyet bozukluklarına, çok az rastlanır. Bu insanlar daha uzun ömürlü olur ve bunamaya uğramazlar. Erken bunamanın cerrahî tedavisinde bu frontal lob, yâni beynin ön kısmı kesilip çıkartılır. Bir insanın beyni günde seksen defa kanla yıkanırsa, o insan ne erken ne de geç bunamaya yakalanır. Onun için namaz kılan ve çok yaşayan ihtiyarlar kolay kolay bunamazlar. Fazla ihtiyarlamadığı halde yataklara yapışıp altlarını pisleyen ve ekseriya bunama alâmetleri gösterenler, namaz kılmayan kimselerdir.

Diğer taraftan, insanın iradesine bağlı hareketlerini ve yürüyüşünü temin eden merkezlerin bulunduğu parietal lob ile görme, işitme, duyma, koklama ve tatma merkezlerinin bulunduğu arka lob da seksen defa fazla kanla besleniyor demektir. Beynin içindeki “Capsula interna” dediğimiz noktalı çekirdeğin içinde de, insanın irade dışı hareketlerini temin eden (ekstrapramidal) merkezler olduğu için, namaz kılanların capsula internaları da, kan ile seksen defa temas etmektedir. İnsanın dengesini sağlayan beyinciğin ve kafa çiftlerinin çıktığı beyin kökünün beslenmesinin ne kadar kıymetli bir şey olduğunu anlamak için doktor olmak gerekmez.

Namaz kılanların gözleri de kuvvetli bir kan deveranına mâlik olur. Böylece göziçi tansiyonunda artma olmaz ve ön kameradaki sıvının devamlı şekilde değişmesi temin edilmiş olur. Glokom ve buna benzer vahim göz hastalıklarının namaz kılanlarda daha az görülmesi bu yüzdendir.

Kulakların iyi kanlanması da sinüzitlerin meydana gelmesine büyük ölçüde mâni olmaktadır.

Namazın ritmik hareketleri, bağırsak peristaltizmini arttırdığından, bağırsakların kolay boşalmasında ve kabızlık âfetinin defedilmesinde büyük rol oynar. Namaz kılan insanların gerek kalça, gerek diz ve gerekse ayak bileklerinin yanısıra kol omuzu, dirsek ve el bileği mafsalları da devamlı işleyen bir makina gibi olduğundan, mafsallarda teşekkül edecek bütün romatizma ve degeneratif hastalıklardan korunduğu apaçık ortadadır. Zaten bu hastalıklar, İslâm Dîni ile yakından uzaktan alâkası olmayan Hristiyanlarda ve namaz kılmayan insanlarda daha fazla görülür. En son bahsettiğimiz bu mafsal hastalıklarından insanı koruması bile, namazın mucizevî yönlerinden birini teşkil eder.

Namazın, organizmamız üzerindeki faydalarını yazmak, ciltler dolusu bir eser gerektirdiğinden, bunu her uzvun uzmanına bırakmayı uygun görüyorum. Bu konuda yapılan her araştırma, namazın “dinin direği” olduğu gerçeğini bir kere daha ispatlayacaktır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Sema Törenine Ev Sahipliği Yaptı
21 Ağustos 2011 / 05:00
Tarihi Kars Kalesi, 858 yıllık tarihinde ilk kez, Sema Gösterileri'ne ev sahipliği yaptı.

Tarihi Kars Kalesi, 858 yıllık tarihinde ilk kez, 'Ebul Hasan el Harakani'den Mevlana'ya Giden Yol, Tasavvuf Müziği Eşliğinde Sema Gösterileri'ne ev sahipliği yaptı.

Kars Oteller ve Lokantalar Derneği (KarsOD) tarafından düzenlenen programda Konya'dan gelen semazanler sahne aldı.

Programa katılan Kars Valisi Ahmet Kara, yaptığı konuşmada, Harakani'den Mevlana'ya giden yolun Hazreti Peygamber(sav)'den başlayan ve kıyamete kadar devam edecek olan sevgi, saygı ve güven akışını sağlayan bir yol olduğunu söyledi.

Bu yolun merhamet yolu, güçlüklere katlanma, her zorluğa tahammül etme, az yeme, az uyuma ve fedakarlık yolu olduğunu ifade eden Kara, "Bu yol, Harakani ve Mevlana Hazretleri'nden, Yunus Emrelerden, Hacı Bektaşı Velilerden daha birçok ismini sayamadığımız Allah dostlarıyla doludur. Bu yolda kutlu yürüyüşlerini gerçekleştirdiler. Bu pirler öyle emin adımlarla yürüdü ki hayatlarında bütün fetihlere öncülük etmek üzere manevi fetihleri kendileri yaptılar. " dedi.

Bugün halen onların gölgesinde ve işaret ettiği yolda mutlu, mesut ve huzurlu olmaya çalışıldığını ifade eden Kara, konuşmasına şöyle devam etti;

"Halen onların bize tasarrufu, onların bize faydası devam etmektedir. Harakani Hazretleri de bunlardan biridir. Harakani Hazretleri devrinin özellikle büyük velilerinden önemli sözlere mazhar olmuş biri. Harakani Hazretleri her bir üstün özelliğinin yanında birde çok cömerttir. Halil İbrahim sofrası gibi Harakani sofrası da meşhurdur. "

Mevlana'nın 22. kuşaktan torunu Esin Çelebi de günümüzden 8 asır öncesinde yaşamış olmakla birlikte hala eserleri üzerinde araştırmalar yapılan ve her gün fikirleri daha önem kazanan Mevlana Celaleddini Rumi'nin Türk İslam düşünürlerinin en başında geldiğini söyledi.

Asırlardır Allah sevgisini, Peygamber sevgisini, insan sevgisini, yaratana ve yaratılana olan sevgisini anlattığına dikkati çeken Çelebi, şöyle konuştu:

"Kur'an-ı Kerim'e olan bağlılığından söz etmektedir. Onun düşünce sistemi üzerine kurulan Mevlevilik Türk kültürünün temel taşları olmuş ve bilgiyi günümüze taşımıştır. Mevlevihanelerde Arapça, Farsça dillerinin yanı sıra gerek müzik gerek güzel sanatların her dalında yapılan çalışmalar ile günün filolojileri, akademileri, konservatuvarları gibi bir görevi üstlenmişlerdir. "

Çelebi, Mevleviliğin Hazreti Mevlana'nın oğlu Sultan Veled soyundan gelen Çelebiler tarafından günümüze kadar geldiğini vurguladı.

KarsOD Başkanı Halit Özer ise bu etkinlikle Kars'ta inanç turizminin startını verdiklerini belirterek, programa katkı sunanlara teşekkür etti.

Konuşmaların ardından, tasavvuf müziği eşliğinde sema gösterileri gerçekleştirildi. Gecenin geç saatlerine kadar devam eden program havai fişek gösterisiyle sona erdi.
haberler.com
 
K

Kayıtsız Üye

Ziyaretçi
çok güzel bir konu sağolun kardeşim.
 
K

Kayıtsız Üye

Ziyaretçi
Allah razı olsun, rabbim imandan kurandan ve de namazdan ayırmasın bizleri inşaAllah.
 
Üst