MUTASAVVIF KİMDİR (Allah Dostu Kimdir?)

gönül_dostu

Kıdemli Üye
Allah Dostu Kimdir?
Cuma, 09 Ekim 2009

Mümin hak adamıdır. Allah yolundaki her adımının temel ölçüsü, bütün hal ve hareketlerini hak terazisinde ölçmektir. Hak, Cenâbı Hakk’ın sevdiği ve razı olduğu şeydir.
Hakkı öğrenmenin tek yolu Kur’an’ın ayetleri ve Hz. Peygamber’in (s.a.v) sünnetidir. Kur’an ve sünnetten güzel notu almayan her şey boştur, faydasızdır, zararlıdır.

Hak adamının en faziletli ameli Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir. Bir şahsı ve şeyi Allahu Teala’nın sevdiğinden daha fazla sevmeye ve övmeye çalışmak hak olmadığı gibi, O’nun yücelttiğini küçük düşürmek de zulümdür. Birisi ifrat, diğeri tefrittir. Her ikisi de haramdır.

Ehlullah Allah’ın ehli ve dostu demektir. Ehlullah, Allahu Teala’nın şahitleridir. Onları gören Allah’ı hatırlar. Meclislerinde oturan samimi kullar ilâhi kokular koklar. Gerçekten tanınmaya ve sevilmeye layıktır onlar.

Zira bir kulu alemlerin sahibi sevmiş ise o kimse sevimlidir ve sevilmeye layıktır. Kalpinde zerre kadar imanı olan herkes için Allah ve Rasulünün sevdiği, aynı zamanda sevmeyi emrettiği salihleri sevip onlara kıymet vermesi, sohbetlerine girmesi ve hürmet göstermesi gerekir. Bu konuda önümüze iki mesele çıkıyor:

Birincisi: Kimlerin Allah’ın dostu olduğunun bilinmesi.

İkincisi: Şirke düşmeden velilere nasıl hürmet gösterilip istifade edileceği meselesidir.

Şimdi bunları kısaca inceleyelim.

Veli kimdir?

Bu soru her zaman sorulur. Doğrusu çok nazik bir meseledir. Nazik olduğu kadar önemlidir de.

Çünkü veli, bir yönüyle herkes gibi insandır. Öte yandan apayrı bir kimliğe, yetkiye ve sevgiye sahiptir.

Veli, âlemlerin sahibi Yüce Allah’ın dostudur. Dolayısıyla Allah’ın dostu olan bir kimse, her mümin için büyük önem taşır. Zira o, Yüce Rabbi tarafından seçilmiş, sevilmiş bir kuldur.


Onun şahsiyetinde ve hayatında insanlara gerçek kulluk, hakiki dostluk gösterilmektedir. Bu yüzden veli, Yüce Allah’ın varlığını ispat etmede ve ilâhi emirlerin hakikatini anlamada insanlar için en büyük delildir.
Gerçi, her mümin Allah’ın velisidir, dostudur. Fakat bizim burada konu ettiğimiz velilik, Allah yolunda irşat yetkisi, manevi terbiyede rehberlik ve takvada önder olan velidir.

Bu özel bir makamdır. O makamda bulunan kimse kamil insandır. Bu velâyet, Hz. Peygamber’in (s.a.v) ümmeti terbiye işine vâris olmaktır. Bu verâset ise, insanların irşadını üstlenmek, kalpleri manevi kirlerden temizlemek ve azgın nefisleri terbiye etmektir.

Veliler genelde gizlidir. Sayılarını ancak Allah bilir. Cenabı Hak Kur’an-ı Hakim’de bize, dostlarının isimlerini değil, sıfatlarını zikretmiştir. Bu sıfatlar kimde mevcutsa, o kimse Allah’ın dostudur. Bir mümin olarak bize de onu dost etmek ve sevmek düşer.

Allahu Teala bütün müminleri sevmektedir.

“Allah müminlerin dostudur.”519 ayeti bunu ifade eder.

Öyleyse ‘Ben Allah’a iman ettim’ diyen her mümin, diğer bütün müminleri sevmeli. Bu ilâhi bir emirdir, Yüce Rabbimiz böyle istemektedir.520

Ancak Cenâbı Hak, müminler içinden bir grubu özel olarak yakınlığına seçmiştir. Onlar gerçek takvaya ulaşan ve ‘mukarrabûn’ makamına çıkan salihlerdir.521

Rasulullah (s.a.v) onları ‘vârisim, halifem ve ehlim’ diye tanıtmıştır. Allahu Teala müminlere onlarla beraber olmayı emretmiştir.522

İşte bu veliler insanları irşat etmekle görevlidir. Ümmetin terbiye edilmesi görevini onlar üstlenmişlerdir. Kalpleri tedavi ile memurdurlar. Hidayet yolunda rehberlik, takva işinde önderlik yaparlar.

Onlar yeryüzünde Allah’ın şahitliğini yapan Rabbani alimlerdir. Bu yüzden onların veli olduğu bellidir, çünkü irşatları açıktır. Kendileri de halk da onların Allah’ın dostu olduğunu bilir. Cenâbı Hak onları özel olarak seçer, sever, destekler, irşat olacak kimseleri onlara sevk eder.


Onlar gerçekten Yüce Allah’ı hatırlatan canlı şahitlerdir. Onları gören göz, seven gönül, kendilerinde Allah’ın dostlarına bahşettiği çok güzel halleri görebilir. Yeter ki insan, benlik ve büyüklük taslamasın.
Aslında, gerçek velilerin üzerinde bulunan ilâhi edep kendilerinin Yüce Allah’ın dostu olduğunu gün gibi ortaya koyar. Çünkü onların gözlerinden, özlerindeki ilâhi nur dışarıya yansır.

Yüzlerindeki samimiyet kalplere huzur verir, gönülleri cezbeder. Veliler etraflarına rahmet ve muhabbet yayarlar. Her insana uzanan elleri sayesinde irşat ve feyiz yayılır, niceleri tövbe eder, hidayet bulur. Böylece veliler yakından tanınır. Gün geçtikçe onları seven insan da güzelleşir, sevdikçe özelleşir.

Allahu Teala’nın dostluğundan nasibi olan kimseler, onları görünce Allahu Teala’yı hatırlar. Allah’a aşık olan ruhlar Allah dostlarını görünce sevinir: Heyecanlanır, manevi bir haz alır. Çünkü karşısında Yüce Yaratıcının dostu durmaktadır.

O dostun yüzünde ve gözünde ilâhi nişanlar bulunmaktadır. Heybet, çekicilik gibi...

Ona yönelen kalp ilâhi sevgiyle dolar, huzur bulur. Onu seven gönül, kısa yoldan Allah ve peygamber sevgisini tadar. Bu hazzı bulan kişi tövbeye sarılır.

Allahu Teala’nın bu nimetlere vesile ettiği veliler bütün zaman ve devirlerde olmuştur. Rasulullah Efendimiz’in (s.a.v) müjdesine göre kıyamete kadar da bulunacaklardır. Onlar İslam dinini en güzel şekilde yaşayarak tebliğ etmektedirler. Bunu yaparken Allahu Teala’dan başka hiç kimseden korkmazlar.523

Durum böyle olunca, insanın onlardan istifade etmesine engel olan husus sadece nefsi, kibri ve kendisini yeterli görmesidir.

Başka bir engel yoktur. Ayeti kerimenin ifadesine göre kibirli insanlar, Allahu Teala’nın ayetlerini görmekten ve hikmetlerini müşahade edemezler.524

Demek ki, yeryüzünde Yüce Allah’ın varlığına en büyük bir ayet ve en açık alâmet olan bir velinin, anlaşılması, sevilmesi ve kendisinden istifade edilmesi için, kalbin açılması ve onlara yönelmesi gerekiyor.

Allahu Teala’yı tanımak ve arifleri sevmek tevazu ve edep ister. Kendisini beğenen kimse Allah’ı tanıyamaz. (Marifetullah) Bu yolda benlik işe yaramıyor. Hep ‘ben...ben!..” diyenler Allah’a ulaşamıyor.


İlâhi sevgiyi tatmak ve Allah dostlarını tanımak için özel olarak dua edip Yüce Allah’tan yardım istemeli. Allah dostlarının sevgisinin kazanılması sadece akıl ve ilim ile olmaz. Akıllıyım diyen nice insanlar, Yüce Allah’ı tanımadan, imam ile şereflenmeden ölüp gitmişlerdir. Dünyadaki keskin zekaları, ahirette kendilerine bir fayda kazandırmamıştır.
 

gönül_dostu

Kıdemli Üye
Velileri sevmek ve onlara hürmet etmek takvanın gereğidir
Cuma, 09 Ekim 2009

Velilere hürmet Allah’a hürmettir. Çünkü onları yücelten ve kendilerine hürmeti emreden Allahu Teala’dır. Onlara düşman olandan intikamı Yüce Allah alır. Şu kudsî hadisi duyup da ürpermemek mümkün mü?
“Her kim, benim veli kullarımdan birisine düşmanlık ederse, muhakkak ben ona harp açar (dostumun intikamını alır)ım.”554 Diğer rivayette hadis şöyle başlıyor:

“Kim benim velilerimden birisini hafife alırsa, bana düşman olarak karşıma çıkmış olur.”555

Allahu Teala’nın yüce tuttuğunu yüceltmek iman ehlinin işidir. O’na âit şeyleri sevmek, kalpteki ilâhi sevginin alametidir. CenabıHak şöyle buyurur:

“Kim Allah’ın varlığının delillerini ve dininin alametlerini (şeâir) yüceltirse bu, kalplerin takvasındandır.”556

Şeâir, bir şeyin kendisiyle bilindiği âlametler demektir. Bazı müfessirler bunun bütün ibadetleri kapsadığını söylemişlerdir.557

Hiç şüphesiz Allahu Teala’nın yeryüzünde en büyük tecellisine peygamberler mazhar olmuşlardır. Cenâbı Hakk’ın kudreti, ilmi, sevgisi ve nuru en fazla peygamberlerde zuhur etmiştir. Onlardan sonra bu tecelli Allah dostlarında zuhur etmiştir. Allah dostlarının üzerine devamlı ilâhi nur ve feyiz iner. Yüce Allah onları, varlığı ve birliği için şahit yapmıştır.558

Allahu Teala’nın şahidi olan alim, ahireti dünyasına, Allah’a itaati nefsinin hevasına tercih eden muttaki kimsedir. Bu kamil mümin, her haliyle insanlara Allah’ın edebini gösterir, sevgisini tattırır.

Kim Allahu Teala’yı tanımak isterse, O’nun şahitlerine gitmelidir. İlâhî aşkı tatmak isteyenler, Allah’ın nuru ile boyanmış ve Yüce Rabbinin aşkı ile yanmış aşıklara yanaşıp sevginin yolunu sormalıdır.

Rabbine yakinen iman etmek isteyenler Allah dostlarının şehadetini, işaretini, davetini, nasihatini kabul etmelidir. Çünkü onlar, her halleriyle dini temsil ederler, Allah’a giden yolu gösterirler. Onlar, Hz. Kur’an’ı amelleriyle tefsir ederler. Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizin sünnetini yaşayarak şerh ederler.

Müfessir İmam Taberî (rah) (310/923) şöyle der:

“Dinin bütün alâmetlerini yüceltmek kalplerin sahip olduğu takvadan ileri gelir. Allahu Tealâ, ‘Kim Allah’ın şeâirini (varlığının delillerini ve dininin alametlerini) yüceltirse bu, kalplerin takvasındandır.’559 ayetinde sanki şöyle buyuruyor:


“Mümin kullarımın üzerine, bana ait olan her şeyi yüceltmeleri bir borçtur.”560
Muhyiddin b. Arabî (k.s) (638/1240), kalpte bu hürmetin nasıl oluştuğunu şöyle belirtir:

“Kainattaki her şeyde Allah’ın tecellisi vardır. Onları yüceltmek, Allahu Teala’yı bilmekten ileri gelir. Kim onları Rabbinin bir eseri görerek yüceltirse o, bütün işlerinde de takva üzere hareket eder.

Sen baktığın her şeye o şeyin bizzat kendisini yüceltmek için değil de onu yaratan Allah’ın yüceliğini ikrar etmek için bakarsan; o şey de yüce olur, sen de yüce olursun. Zira edep budur.

Önüne çıkan her bir ayetin (ilâhi delil ve alametin) önünde edeple dur ve tevazu ile: ‘Rabbim, İlmimi artır!’ diye dua et!”561

Velilere itaat Allahu Teala’ya itaat etmek demektir. Bunun nedeni şudur: Ayeti kerîmede: “Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse bil ki, biz seni onlara bekçi göndermedik.”562 buyrulmuştur.

Şimdi Hz. Rasûlulah (s.a.v) Efendimizi dinleyelim:

“Hiç şüphesiz bana itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur. Bana isyan eden de Allah’a isyan etmiş olur. Benim emirime (başınızdaki imama) itaat eden bana itaat etmiştir. Ona isyan eden de bana isyan etmiştir.

İmam (düşman ve kötülüklere karşı önünüzde) bir kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur. Eğer, başınızdaki imam, size Allah’dan korkmayı emrederse, bundan dolayı kendisine ecir vardır. Takvanın dışında birşey emrederse, vebâli onadır.”563

Abdullah b. Ömer (r.a) anlatıyor: Ashabdan bir toplulukla Rasulullah’ın (s.a.v) yanında idik. Bir ara Efendimiz (s.a.v):

-Ey topluluk! Benim size Allah tarafından gönderilmiş bir Rasûl olduğumu bilmiyor musunuz? diye sordu. Oradakiler:


-Evet, sen Allah’ın Rasulüsün, dediler. Rasulullah (s.a.v):
-Siz Allah’ın kitabında: “Bana itaat edenin Allah’a itaat etmiş olacağını bildiren ayeti indirdiğini bilmiyor musunuz? diye sordu. Oradakiler:

-Evet ya Rasulallah! Şehâdet ederiz ki sana itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Şüphesiz sana itaat etmek, Allah’a itaat etmek sayılır.” dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v):

-Hiç şüphesiz, bana itaat etmeniz Allah’a itaat etmeniz anlamını taşır. Başınızdaki (benim vekilim, emirim olan) imamlarınıza itaat etmeniz de bana itaat etmeniz demektir, buyurdu.”564

İmam Kuşeyrî (k.s), peygambere itaati emreden ayeti tefsir ederken Hz. Peygamber’in (s.a.v) nasıl bir konumda olduğunu şöyle belirtir:

“Cenâbı Hak az önce geçen ayette âdeta şöyle buyurur: “Peygambere itaat bana yapılmış bir taattır. Ona yakın olan bana yakın olmuş olur. Onun makbulü, benim de makbulümdür. Onun reddettiğini, ben de reddederim.”565

Kamil mürşide gösterilen hürmet ve edep, Allah ve Rasûlü için yapılmaktadır. Çünkü o, dini temsil etmekte, ilâhi daveti yaymakta, nefsinin menfaatlarına değil, Allah ve Rasulünün davasına sahip çıkmaktadır.

O dünyanın en önemli işini üstlenmiştir. Kamil mürşit Allahu Teala’nın dostudur, şahididir, halifesidir. Onlara hürmet, herkesi aziz eder. Allah için gösterilen tevazu ve edep zillet değil, şereftir. Kibir ve haset şeytanın ahlakıdır. Şeytan ise rahmetten mahrumdur.

Bakınız Rasulullah (s.a.v) Efendimiz ne buyuruyor:

“Büyüğümüzü yüceltmeyen, küçüğümüze merhamet göstermeyen, alimimizin kıymet ve edebini bilmeyen bizden değildir.”566

“Üç kimse var ki, onların hakkını ancak münafık olan hafife alır:


1-İslam uğruna saçını başını ağartmış kimse.
2-İlim ehli âlim.

3-Adalet sahibi imam, idareci ”567

Şu bir gerçektir:

Kamil mürşidin müridinden, üstadın talebesinden, imamın cemaatinden istediği edep kendi adına değildir. Kamil mürşitler, talebelerini ilâhi edeple edeplendirmek ve onları Cenâbı Hakk’ın huzurunda kabul görecek şerefli bir kul hâline getirmek için uğraşırlar.

İmam Şa’ranî (k.s) (973/1565) şöyle der: “Mürit, gece-gündüz, diri yahut ölü olsun, mürşidi tarafına asla ayağını uzatmamalı! Hatta bunu basit bile görmemeli. Onun huzurunda ve gıyabında bu edebe dikkat etmeli. Bu edebi elde eden mürit, Allahu Teala’ya karşı edepli olma hâlini elde eder. Çünkü mürşit, mürit için manevî terakkî merdivenine benzer. Hem o, marifet ve edep mektebidir.”568

“Mürit mürşidin makam, mevkî ve insanlar arasında bir yer edinmek için müritlere edep emrettiğini asla düşünmemeli. Bu kötü bir düşüncedir. Mürşitler ancak, müritler Allahu Teala’nın huzurundaki edebi elde edebilsinler diye kendilerine karşı edepli davranılmasını isterler.”569

Hadisler, ana babaya itaatın Allah’a itaat olduğunu, onlara karşı edepsizliğin ise Yüce Allah’ı gazaba getireceğini belirtir.570 Manevî doğuma vesile olan mürşit hürmeti hak etmiş demektir. Ona hürmetsizlik haramdır.571

Allahu Teala iki günahı işleyenler için, ‘Bunları yapanlar benimle harbe girmiş olur’ buyurur. Bunların birisi helal görüp, bilerek fâiz yemek,572 diğeri ise Allah’ın bir velisine düşmanlık yapmaktır.573

İmam Gazâlî’nin (rah.) belirttiği gibi seven kimse sâdık, sevgisi de samimi olursa bu sevgi, sevgiliye ait her şeye sirayet eder. Öyle ki sevgilinin eşyaları, mekanları, hâtıraları, hatta hayvanları bile kendisine sevgili olur. Bunu ancak gerçek anlamda sevmenin ne demek olduğunun bilenler kavrayabilir.574
 
Üst