Mustafa CİLASUN'un Kendi Kaleminden Şiirler...

Mustafa Cilasun

KF Ailesinden
Özel Üye
Tatlı bir anıydı, silinmeyen izlerden…

Click here to view the original image of 960x720px.
10245353_762853230416301_7829381864755389076_n.jpg







Babam rahmetlik amcamın iki yaş büyüğüydü, fakat amcam, babamın her işine yıllarca koşturmuş ve bu bakımdan da, amcazadelerim babalarının hatırasına olan hürmeti, her zaman gösterirler ve bu konuda kusur etmezlerdi, ayrıca amcalarını da çok severlerdi.

Amcamın büyük oğlu Osman ağabeyin düğüne gidecektik vakit çoktu, Kayseri’den İstanbul’a geldiğim için biraz yorgunluk hissettim, Mahmut paşadaki dükkânın arka bölmesine uzandım, biraz uymuş olmalıydım ki, gürültü ve gülme seslerine uyandım. Dışarıya çıktım, baktım ki bizim Mehmet ve dükkân komşuları beraberce mum tablalarını kırmaya çalışıyorlardı.

Kalınlığı sekiz santimden aşağıda olmayan, kırka otuz ebadında bulunan, mum kütlesine vurarak, kırmaya çalışıyorlardı. Hararet oldukça fazlaydı, iki kişi denedi kıramadı, elleri acımış olmalı ki, ovalıyorlardı. Orta yaşlı biri beni göstererek, Mehmet’e kim olduğumu sordu, amcamın oğlu Kayseri den düğünümüz için geldiler dedi. Adam çok uyanık birine benziyordu, ana doludan gelen yiğitler sıkı olurlar, birde arkadaş denesin demez mi!

Ben zaten şaşkınlığımdan onlara bakıyordum, ne yaptıklarını anlamaya çalışıyordum.
Böyle bir teklifi hiç beklemiyordum, Mehmet bana şöyle bir tereddütle baktı, sen bilirsin dercesine sessiz bir şekilde kaldı.

Mehmet’in o masum hali olmasaydı, kesinlikle denemeye kalkmazdım, fakat neye mal olursa denemeye karar vermiştim, hedefim olan mum tabağına yaklaştım, nefes aldım, gücümü topladım, bu arada hiç kimseden çıt çıkmıyordu. Gücümüm yoğunlaştığı kolumu, dolayısıyla bileğimi tereddütsüz bir şekilde, var gücümle öyle indirdim ki, insanlar daha da şaşırmış vaziyette bana bakıyorlardı. Maalesef mum kütlesi kırılmıştı, Mehmet bana sarılmıştı, bende hiç bozuntuya vermeden köşeme çekilmiştim.

Kimseye söylemiyordum fakat bileğim ve elim iyi ağrımıştı, hiç sevinememiştim bir müddet sonra ağrı azaldı ve böylece unuttuk gitti. Akşam dükkânı kapatmıştık, herhangi bir mağazaya giderek Mehmet’e takım elbise alacaktık, birkaç yere baktık, sonunda bir yerden, beyaza yakın olan bir renk beğenerek, pantolonun hazır hale gelmesini bekledik ve nihayet aldık.

Nihayet düğün bitmişti, sabah Mehmet beni Ataköy plajına götürmek istiyordu, benim denize girmek adına ilk tecrübem olacaktı. Olur gidelim diyerek ayrıldık, nihayet plaja girdik, üzerimizi değiştik, benim tenim hiç güneş görmemiş olduğundan, adeta bağırır gibi ortadaydı, fakat bu kimin umurundaydı.
Bu benim denize ilk girişimdi, fakat yüzmeyi biliyordum, yılana sarılmamak için öğrenmiştim, samırsaklı ırmağında, oysaki yüzmeyi öğrenmek oldukçada basitmiş. Öğrenmek için ne yapmıştım, Ahmet ten, Mehmet’ten yardım istememiştim. Su yüzünde yüzerken gördüğüm, beyaz fıs fıs diye bilinen, beyaz eşyaları korumak maksadıyla aralarına konan, suyun batırmaya gücünün yetmediği nesneyi, karnıma kemerle bağlayarak, kendimi suya atmıştım.

Öyle yüzüyordum korkum yoktu, saatlerce sudan çıkmıyordum, yorulmuştum dinlenmek niyetiyle sudan çıktım ki, karnıma bağladığım fıs fıs yoktu. Şaşırdım kaldım, ne zaman çıktığını hiç fark etmemiştim, hemen tekrar suya daldım ki, yüzmeyi aslanlar gibi öğrenmiştim ve buna da çok sevinmiştim, dolayısıyla kendime olan güvenimi tazelemiş ve ayrıca kuvvetlendirmiştim.

Plajda rastgele yüzüyorduk, ilk defa bayanları plaj kıyafetiyle görüyordum, ama inanın hiçbir cazibesi bulunmuyordu, rahatsız bile oluyordum. Böyle kendi halimde yüzerken, sırtımdan birisi aniden bastırınca, ilk defa deniz suyunu yutmak zorunda kalmıştım. Deniz suyu, biraz tuzlu ve balık kokusunu içinde barındırıyordu, yutmak zorunda kalanlar için, hiçte keyifli olmayan bir durumdu, rahatsız olmuştum, böyle gafil avlanmak, benim hiçbir zaman tarzım değildi.

Sağ olsun amcazadem Mehmet zahmet buyurmuş ve beni sırtımdan suya batırmış, içimden tamam canın sağ olsun diyerek yüzmeye, o unutana kadar, devam ettim. Suyun içinden giderek ters döndüm ve Mehmet’in göbeğinin altına geldim, belini kavrayarak onu dibe çektim ve bir müddet sonra bıraktım. Mehmet çok korkmuş olarak dışarı çıktı, birazda su yutmuş tabi.
Misafir olduğum ve birazda yufka yürek taşıdığımdan, onun kadar acımasız davranamazdım, fakat ilk tecrübem olduğu için bu olayı hiç unutamam.

Artık vakit gelmişti, Kayseri’ye dönüyordum, yanımda hürriyet gazetesinin muhabiri olduğunu söyleyen bir arkadaş oturuyordu, birlikte seyahat ediyorduk. Gecenin bir vaktinde gözlerimi nispeten dinlendiriyordum, saat 03.45 gösterdiği bir zaman diliminde, araçta bir hareketlilik olduğunu, kulağıma gelen farklı ve ahenk siz seslerden fark ettim.

Göz kapaklarımı aralayarak bir baktım ki, ters yönde duran bir araç, yolun ortasına usulsüz durmuş, üstelik uzun farlarını yakmış ve böyle bir vaziyette, el kol hareketleri yapıyordu, telaşlandık, bir şeylerin ters gittiğini anladık. Nihayet otobüs durdu ve biz araçtan aşağıya indik, el ve kol hareketleri yapan adamın, şaşkın bir vaziyette işaret ederek gösterdiği istikamete doğru yöneldik.

Aşağıya baktık ki ne görelim, karanlık olmasına rağmen, bir yolcu otobüsü, yolun kayganlığından, takriben 70-80 metre derinliği bulunan ve oldukça keskin olan bu uçuruma, takla atarak bir çırpıda yuvarlanmış ve sonunda gideceği bir başka yol olmadığından, en dip kısımlarda bulunan sıra selviler dediğimiz, kavak ağaçlarına dayanmış ve böyle bir vaziyette en nihayet durabilmiş.

Aşağı kuytu yerden gelen seslere göre, bağıran, ağlayan, aracın altında kalan ve ölen, o kadar çok insan var ki, ne yapacağımızı şaşırdık kaldık. Böyle vahim ve hazin olaylar karşısında, neler yapabileceğimizi öğreten, herhangi bir sivil savunma kursu almamıştık. Bu bakımdan çaresizlik hat boyuna çıktı, aşağıya inenin tekrar yukarı çıkması mümkün görünmüyordu, çünkü aşırı dik ve bir o kadarda kaygan olan toprak yapısı, çamur olduğundan ayaklar, yer tutmuyordu.

Karanlıktan pek fark edilmiyordu lakin o kadar hızlı ve dik uçuruma, otobüs yuvarlanırken, şiddet ve sarsıntıdan doğal olarak tüm camlar kırılmış. Dolayısıyla, camın boşalttığı çerçevelerden dışarıya fırlayan insanları, farklı yerlere savrulmuş cesetleri görüyorduk. Ayrıca canı yanan, yaralanan, en yakınını kaybeden insanların feryatları, yüreğimizi dağlıyor, içimizi burkuyordu.
Bu dramatik durum karşısında, tereddüt etmeye fırsat dahi bulamadan, yuvarlanarak aracın yanına geldim, fakat durumun aşağıda, çok daha vahim olduğunu, yakinen görerek öğrendim, bu halde ben ne yaparım telaşına düştüm.

Yardıma koştuğumuz arkadaşlarla, yaralıları bir taraftan yukarıya gönderiyoruz, diğer yandan cesetleri bir kenarlara çekerek, aracın makaslarının altında sıkışan, bu nedenle de çok acı çektiği için bağıran, yaralının yanına doğru eğildim. Yaralı yan vaziyette yatıyordu, aracın makası kaba etine oturmuş, kıpırdaması mümkün değildi, öylece bağırarak duruyordu, tek bir çözüm gözüküyor, oda aracın kriko marifetiyle kaldırılmasıydı, fakat ne mümkün, nasıl kaldıracağız, kriko aklımıza geliyor, getirtiliyor ve deneniyor fakat son derece yetersiz kalıyor.

Dört kişiyi buraya görevlendirdik, yukarıdan kamyon ve araçlarda ne kadar kriko varsa hemen aşağıya getirmelerini bağırarak söyledik.
Çok acele ederek, yaralıları yukarıya taşımaya çalışıyorduk, fakat o kadar çok zorlanıyorduk ki, gücümüz ve takatimiz kalmıyordu, ayaklarımız durmadan kayıyordu, ama yinede yılmadan bu işi, hakkıyla başarmaya çalışıyorduk.

Hala yukarda şaşkın bir vaziyette bekleyenlere, sesleniyorduk neden hala bakıp duruyorsunuz, niçin yardıma koşmuyorsunuz ve neyi bekliyorsunuz diye kızınca, üç beş kişi dayanamadı aşağıya indi, yardıma muhtaç o kadar insan vardı ki.
Saatler geçtiği halde, maalesef ambulans ve kurtarma ekiplerinden, hiç kimseler yoktu, yaralıları diğer küçük araçlarla sevk ediyorduk, tekrar aşağıya indim, ve bir arkadaşla, sekiz civarında cesedi kenara çektik.

Aracın makasının altında kalan, yaralının sesi kısılmıştı, lakin iniltisi hala duyuluyordu, fakat bu arada yardıma koşan, elinden geldiğini esirgemeyen insan sayısı, diğer araçların durmasıyla daha çok artmıştı. Belirli yerlere krikolar ve halatlar takılarak, oldukça hassas bir şekilde, dengeli hareketlerle, aracı kaldırarak, yaralı insanı kurtarmayı ve aracın altından çıkarmayı başarmıştık.

Bu duruma o kadar sevinmiştik ki, bizlere moral bakımından adeta ilaç oldu, cesetlerin durumunu bir anda unuttuk, anladığım kadarıyla yolcular kıyafetlerinden, genel olarak dar gelirli ailelere benziyordu, öğrendik Kahramanmaraşr17;a gidiyorlarmış, çoğunun kıyafetleri yöresel izler taşıyordu. Üç saatten fazla bir zaman diliminde orada kalarak, kazazedelerin yardımına koşmaya ve derman olmaya çalışmıştık, biraz faydamız olduysa, ne mutlu bize, en azından vicdanen acı çekmekten kurtulmuştuk.

Boşa söylemediler herhalder1;iyilik yapmak, vicdanı acı çekmekten kurtarır r0;diye;
Hürriyet muhabirinin, aşağıya inmeye tenezzül etmeden, sadece bakması ve hiçbir yardımda bulunmaması, çok garibime gitmişti ve beni oldukça düşündürmüştü.
Kayseri ye nihayet geldiğimde, telefonla haberin özetini izah ederek, olay haberin, ilk olarak bizim gazetede çıkmasını başarmıştım.(Nakşeden İzler anı romanından) bir bölüm.



Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

KF Ailesinden
Özel Üye
Ey sevgili…
1014342_762369027131388_5141555537564982311_n.jpg







Sen gidince
Yaşanan bedenler olduk
Ruh ve kalbimizden uzaklaştık
Sevgi ve muhabbeti göreceli kullandık
Ne kadar menfaatimiz varsa o manada adandık
Nefsimiz için her fırsatı zorladık, bazen kaçamaklar yaptık
Kalbimizin nazar gâh olduğunu nitelik sahibi olmak için sıraladık
Lakin o kalbi ve ruhun sahibini, hakkıyla hiç anlayıp, yaşayamadık


İlim ve Kur’an
Ahlakilikten arîleştirildi
Dünya ve keyfiyete ziyadesiyle rağbet edildi
Ne kadar batıl ve bidat varsa düşünülmeden kabullenildi
Ne derlere göre hayat şekillendi, edep ve irfan riya için dildeydi
Varlık adına omurgasızlık tercih edildi, utanmak ve arlanmak terk etti
Yalnızca mübarek gün ve gecelerde seni anmak ve yaşamak gayreti öncelendi


Ey sevgili
Ne ateşin ve ne de aşkın
Gönülleri ihata eden sevda ve firkatin
Hasret umutlarıyla muştu sunan gözyaşlarının
Fecre anlam katan teatin, sadrı ahlak ve edebi tevazuunun
Kıssa ve menkıbelerde yâd edilen hatıratın, hiç ulaşılmaz olan anın
Vaktin her lahzasında anlam bulan vicdanın, her nefsi bekleyen mizanın
Haşyeti yürekleri teskin ve tezyin etmeli, nemelazımcılık hastalığı tedavi edilmeli


Kurban olacak
Varlığını adayacak her nefs
Kâinatın efendisin ahlakını kuşanmalı
Her hassasiyetinde onun rikkati nispetinde yaşanmalı
Dünya ve nimetleri iki rekâtlık sünnetten eftal olduğu unutulmamalı
Vahdet için gönüller dirlik içinde birleşmeli, asabiyetler derhal terk edilmeli
Eğer, şefaatine nail olmak için sevilecekse nasıl bir hesabın içinde olunduğu bilinmeli
Hiçbir menfaat ve vehimlere kapılmadan sevmeyi ve sadakati hakkıyla öğrenip, hasredilmeli



Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

KF Ailesinden
Özel Üye
Sırrına aşina olduğum figan…
Click here to view the original image of 800x600px.

Click here to view the original image of 800x600px.
10011505_763342183700739_6607614422777608264_n.jpg




Ey yar
Seni tanımak ve anlamak
Sahranın sabrında yanmak
Ummanın figanında umutlanmak
Şems’in vicdanında el açmak gibidir

Ne lisanın
Kelamullahtan nükseden hicranın
Fecrin soluklarında okunan ezanın
Divana durmak için ümitlenen canın
İklimlere hükmeden nasibin şehri gibidir

Sen ki şevkin
Hissiyatı bereketlendiren hazzı afakın
Her sinede sessizce nükseden yalnızlığın
İçimizi burkan sabrın, hasret sağanağının
En tabii öznesi, güftenin değişmez sezgisisin

Sen gözlerini kaçırırken
Yanakların pepeleşip, edebin ihata ederken
Düşlerin, düşüncelerin fırtınası seni bağlıyor
Yıllara sâri saklı bulunan ah u zarını anlatıyor
Lakin çare bulunmuyor, ah etmen içimi sızlatıyor

Gözüm sazendeye ilişiyor
Gözlerime bakıp, derdi gamımı o an şehre diyor
Tamburun saklı duran sayfalarını bir bir açıyor
Hicazla başlıyor, hüzzamla devam ediyor, dinletiyor
Bin hüzün içinde varlığını sürdüren feryadı seslendiriyor


Mustafa CİLASUN

http://www.dailymotion.com/video/xo7...sk-i-ney_music
 

Mustafa Cilasun

KF Ailesinden
Özel Üye
Ne hikmetse böyle düştü gönlüme…

Click here to view the original image of 720x540px.
10169458_763374923697465_767362703394545889_n.jpg







Ey can…
Kim bilir belki çok basiretlisin
Belki de sezgilerinle yol alan nefessin
Belki de ilim ve fazilet sahibi olan fersin
Bilmem ki nasıl bir hesap içindesin, emele meyledersin

Sesi sana bırakmayanlar var
Nefesin ve şiarın gönülleri mest eden har
İyilik ve ihsana kim senin kadar koşar
Bu kadar yufka yüreklilik içinde niye korku var
İtminan içinde ki kalbin niçin bu kadar seni yorar

Ne zaman bir garip ve mahzun görsen
Aczi yet içinde nefeslenen fakiri hissetsen
Kim muhtaç, kim aç evet, sen hakkıyla bilsen
Gözyaşın nükseder, sesin titrer, kalbin ihsan ister
Her bakımdan en yakın halinde biter, kalp zikreder

İnsanız, yaratılmış kullarız, bahtın nasibinde niyazız
Ne yalnızlığı ve ne de kalabalığın içinde O’ndan uzağız
Evet, mahzunuz, masumuz, çile ve cefa içinde kanaatiz
Sabrın bendinde umutlarımızla yaşarız, azimle koşarız
Gülün feyziyle coşarız, lalenin suhuletiyle düşünceye dalarız

Mustafa CİLASUN


http://www.dailymotion.com/video/xsj...-taksimi_music
 

Mustafa Cilasun

KF Ailesinden
Özel Üye
Sinenin meftun olduğu hüzün hali…

Click here to view the original image of 720x540px.
1948040_763747410326883_6392672009172975033_n.jpg







Ey can
Güven diyorsun
Güvenmemi bekliyorsun
Öyle ümit ederek kal ediyorsun
Ve fakat neye mal olacağını bilmiyorsun

Hep güvendik
Samimiyetimizi hasrettik
İnsandır dedik, gönlümüzde yer verdik
Elimizden geleni, esirgemedik, iyilik dedik
En ummadığımız anda ne acı bir darbe yedik

Artık hasbilik
Dirlik içinde birlik çok zor
Nefse o kadar itibar ediliyor ki
Tahayyül edemeyenler için nasıl bir sor
Hesapsız heyecan, heves, heva elbet yolda kor

Nefs yaşlanmaz
Hatta asla bir sınırda tanımaz
Hissiyatı okşayan her murada sessiz kalmaz
Mizan, aklın, vicdanın dirliğinde yoksa bakmaz
İrade insana bahşedilmiştir, imtihan unutulmaz

İnsan kimi an
Zafiyetlerine kapı aralıyor
İçinde saklı duran hevesleri yaşıyor
O vakit haz tüm hissiyatı kuşatıyor, kan istiyor
Ah etmek kar etmiyor, heves yarı yolda koyuyor

Can ne ister
Yaşamaktan ötesi keder
Nefs her cezbine meftun olduğunu çeker
Hissiyat sağanağını derinden etkiler, gönül ister
Fakat caiz olmayan her yol, ruh ve kalp için beter

Allah affeder
Mağfiret elbette onundur der
İstiğfar ederek, arınırıma meyleder
İnsanlık süreci samimiyet ve sadakatle itibar eder
Gaflet ve delaleti tercih edenleri ancak pişkinliğe iter

Her insan
Umduğunu bulamaz
Her umutta bahtında şevkle açmaz
Sinenin meftun olduğu hüzün hali hiç bırakmaz
Ruhun hicran damlaları ne zaman yalnız kalsan unutmaz


Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

KF Ailesinden
Özel Üye
Neden camilere, hocalara uzaksın, diye sorunca!

Click here to view the original image of 800x598px.
10250175_763678117000479_926668158386353771_n.jpg






Oldukça sıkıntılıydım!
Hüznümden adeta solduğum bir sonbahar mevsimiydi.
Canlılığın muştusu olarak bilinen yeşil çimenler soluyor, ağaçlar, yapraklarını makus talihine boyun eğmiş bir eda ile sarartıyor ve dalından bırakıyordu. Patikalara dökülen ve serpilen yapraklar, damarlarımda dolaşan kanın ve soluduğum oksijenin, bir gün yetersiz olabileceğini anlatıyordu.

Yokluk sıkıntısını aşmak niyetiyle savaş verdiğim günlerdi! Böyle bunaltıcı zamanlarda ufkumun karardığını hissettiğim çok olmuştur. Hayatı manalı yaşamak gayesiyle durmadan koştuğum ve bilinmeyenleri aşmak adına çırpındığım yorucu ve çileli yıllarımdı! Çözüm bulmakta zorlandığım düşüncelerin, içimi kararttığı vakitlerde, ruhumu rahatlatacak şartları arardım.
Bulunduğum mekândan, uzaklaşmak istediğim zamanlar, gönlüm dost arar, meşk etmek arzulardı.
Yine efkârımın acımasızca, benliğimi kuşattığı bir gündeydim. Üç ev ilerimizde kiracı olarak oturan ve inşaat işlerinde çalışan duvarcı ustası İbrahim vardı. Ara sıra onu arardım, evinde ise ziyaretine giderek muhabbet ederdim. Ustanın öyle bir çehresi vardı ki! Yaşadığı yılların yorgunluğunu bakışlarından, tecrübesini tespitlerinden, gönül sıcaklığını, samimiyetinden anlıyordum.

Yüzünden hiç eksik etmediği tebessümü, beni her zaman rahatlatıyordu. Can dostum olmuştu, artık arkadaşımdı.
Yine böyle bir akşamda ziyaretine gittim. Kapıyı açtı, beni karşısında görünce sevindiğini fark ettim.

Geleceğimi tahmin ettiğini, çayı dahi demlediğini söyleyince, gözlerine hayretle baktım. İçimi okumuşçasına, gönlümün dost aradığını anlamışçasına, beni ziyadesiyle memnun ettiğini, içimde gizledim söylemedim.
Sohbet koyulaşıyor, sardıkça sarıyordu, şahsımda gördüğü hususiyetleri sıralıyor, övünçle bahsediyor beni utandırıyordu.

Birden yeni mahalle meydan camisinin hocasını, tanıyıp, tanımadığımı sordu ve peşinden ekledi.
Çok muhterem ve muttaki bir insan, özellikle tanımanı isterdim dedi.
Hayır, tanımıyorum, hocalarla, camilerle yakınlığım pek yok, yıllardır istemeden soğudum. Yine sen anlat dinlerim hususiyetlerini dedim.

Neden camilere, hocalara uzaksın, diye aniden sorunca!
Biraz şaşırdım ve yutkundum.
Birden çocukluğumda aynı camide yaşamış olduğum ve yıllarca etkisinden kurtulamadığım, hicran dolu sırlarımı, içimden sökülerek alınan camii sevgisini, hüzünlenerek tekrar yaşamaya ve anlatmaya başladım.

Beş, altı yaşlarındaydım. Annemden defalarca dinlediğim, fakat ne olduğunu bilmediğim, ama her zaman merak ettiğim; Oğlum; senin göbeğini, meydan camisinin bahçesine gömdük.
Onun için sen ibadetlere ve mabetlere çok düşkünsün, bu yaşta ve gecenin zifiri karanlığında, sabah namazına camiye, gidiyorsun, aferin diyerek öper ve uğurlardı. İşte içimde camiye karşı böyle ilgi ve sevgi varken, mahallemizde ki çocuklardan, bir grup olarak, beş, altı kişi, öğle namazına yakın bir zamanda, sure ve dua öğrenmeye gidiyorduk.

Suphanekeden başladık. Fakat ezberlediğim halde (S) harfini, bir türlü hocanın istediği gibi çıkartamıyor, ezilip, büzülüyordum. Diğer çocuklar (S) harfini, rahat bir şekilde çıkartıyorlardı. Belki de onun için, hoca onlarla daha fazla ilgileniyor ve fark edilir derecede, şefkatli davranıyordu. Arkadaşlar Hocam; Mustafa duayı çok iyi biliyor, fakat dili peltek! Olduğu için sizin istediğiniz gibi, söyleyemiyor dediler, ama nafile.

Hoca dilini düzeltene kadar git, düzeltince gel, o zaman okursun dedi ve camiyi terk etmemi söyledi. Öyle şaşırdım ki, bir şey söyleyemeden camiden çıktım ve ağlayarak, soluk soluğa eve geldim. Kaskatı kesilmiştim. İçimde fışkıran cami sevgisi, bir anda ve hiç istemediğim halde, yüreğimden sökülerek, haksız bir şekilde alındığından donup kaldım. Yıllarca camilere olan ilgimi, sevgimi sakladım, bir sır olarak içime attım.
Müezzinin okuduğu ezan sesleri, kulağıma gelince, içim yanarak sırrımı hatırlar, acıyla terennüm eder, ezanı tekrarlar dururdum. İşte bu nedenle, camilerle, hocalarla samimiyeti, yıllar önce kaybettim ve bir daha da kuramadım. Ayaza, fırtınaya, doluya bakarak hislerimi sorguladım, göz yaşlarımı yıllarca hüzün içinde yudumladım.
İbrahim usta, can kulağı ile dinliyordu ve birden haykırdı; Allah kahretsin böyle insanları, nasıl hoca yaparlar böyle basiretsizleri dedi ve ekledi.

Yaşıyor mu o hoca diye, birden hışımla sordu? Hocanın ne durumda olduğunu, bilemiyorum, fakat oğlunun düğünlerde rakı içerek, şarkı söylediğini biliyorum dedim. Peki, usta neden sordun, meydan Camisinin hocasını tanıyıp tanımadığım merak ettim, anlat ta dinleyelim dedim.
İbrahim usta, inan bak samimi söylüyorum, seveceğin, saygı duyacağın ve çok hocadan, farklı yönü bulunan bir insan diyerek sözlerine başladı. Ben hafızam da nakşetmiş bulunan hoca portresinden, farklı bir hoca profili duyunca, tabii olarak meraklanmıştım. Duramadım, ustaya sordum; peki ne zaman tanıştın böyle bir insanla ve nasıl müspet kanaate vardın diye, hemen sordum.
İbrahim usta, anlatmaya başladı.
Bir cuma namazı için meydan camisine gitmiştim, tanıdıklarım hoca duvar ustası arıyordu, bizde senin ismini vermiştik, görüştünüz mü dediler. Bende hayır henüz görüşmedik, fakat namazdan sonra konuşabiliriz dedim.
Cuma namazını kıldık, camiden çıkarken hoca, usta, müsaitsen tanışıp konuşalım diyerek koluma girdi ve söze başladı:

Evinin bahçe duvarının yapılacağını ve bir haftadır beni bulmaya çalıştığını, emeğimin hakkını fazlasıyla vereceğini ifade ederek, işi almamı ve hiç vakit kaybetmeden başlamamı söyledi.
Hocayı dinlerken süzüyordum, gönülden konuşuyor ve net ifadeler kullanıyordu, samimiyetten gelen sıcaklığı da etrafımı sarıyor, gönlümü ikna ediyordu.



Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

KF Ailesinden
Özel Üye
İnsanlaşma sürecinde oyalanma azmi seç

Click here to view the original image of 960x720px.
10268703_763864193648538_169680306336890918_n.jpg








Ey can
Yıllara sâri susarsın
Bilmem ki ah u zarını kime saklarsın
Nadiren baharsın, ekseriyette hazanlasın
O kadar yalnızsın ki zemherinin bağrında yatansın

Bir garip görsen
İçin kan ağlar, gözlerin akar
Senden daha garip olan bilmem ki kim var
Sualler beni yorar, düşler uykumu bozar, kim anlar
Vakfedilen hal ihsan ve sadakatten uzaksa can yanar

Ne gece, ne gündüz
Senin gönlünde dere, tepe düz
Her dert ve cefa refikin oldukça, bana güz
Gülmedin dünyada, güldürmedin şevk mi sana küs
Faniyiz ve fakat şevk ve muhabbetle O’nu anarız biz

Ne meczup
Ne de mecnunsun
Med cezir misali belirsiz bir yolcusun
Niçin bu kadar bitap ve yorgunsun, aşktan uzaksın
Sevdası olmayan nefesin vicdanında titreyen korkusun

Ne söylesem
Birde kendime nazar etsem
Kırık aynanın her halinde hülyadan geçsem
Düşleri derlesem, umudu biçsem, kul olmayı seçsem
O’nun aşkıyla her anımda inlesem, feryat edip göçsem

Beşer beş paralık
Ne hikmetse çakasından geçilmiyor
Attığı nara ve kahkahalar yeri göğü inletiyor
Mahzun ve çilekeş kimi görsem garip şekilde bakıyor
Görünen insan mı, yoksa leş kargası mı izanım şaşırıyor

Ey can sen, sen ol
Tasattuk ve varlığından geç
İnsanlaşma sürecinde oyalanma azmi seç
Akla itibar edilir, ahlakilik bakidir, edepsiz sefildir
Her varlığını ve salahiyetini O’nun rızasına adanmaya geç

Mustafa CİLASUN


http://www.dailymotion.com/video/xdj...rcum-var_music
 

Mustafa Cilasun

KF Ailesinden
Özel Üye
Bir hicrandı şahit olduğum gözyaşları!

Bir ısrar vardı, ne olduğu sonradan anlaşıldı
Fakat nasıl bir içinden çıkılmaz zamandı, ürkek bakışlar sinemi sızlatırdı
Yavru hakkıyla ifade edemiyordu, sanki çekinceler yaşıyordu, merakla takip ediyordu
Peki, neydi onun korkusu, umudu sorgulayışı, yaşadığı ne derin bir sızı, çareler arıyordu


Kalktım gittim okula, vurdum sınıfın kapısına
Bir öğretmen çıktı karşıma, mütereddit ve sorgulayıcı bir tavırla, dedi ki hayrola
Meramımı arz ettim, malumatım yok dedi, evladımı işaret ettim, o vakit şaşkınca, ne ola
Sual eyledik, ilgili adresi tespit ederek, müsaadelerini istedik ve kapıyı örtüp, dedim bir yol ara


Öğretmenler odasının kapısına vurdum ve araladım
Üç bayan öğretmen ve birde beyle karşılaştım ve bir sual ederek muhatabımı buldum
Buyurun hoca hanım arzu etmişsiniz, rahatsız olmama rağmen davetinizle yola koyuldum
Dikkatli bir nazarla baktı, sanki bir şeyler arıyormuş gibi gözlerimde arandı, ne sorgulandım


Hiç çalışmıyor derslerine, tüm nasihatler sanki aksine
Sınıftaki talebelerin derdi yetmiyor diye, birde Mükremin çıkıyor karşımıza ne hikmetse
Ne söz dinliyor, ne de dersleri dikkate alıyor, hatta yetmezmiş gibi, üstelik arsızlıkta yapıyor
Arkadaşlarını ayartıyor, fevkalade ilgisiz kalıyor, kaprislerini o an durmadan nasıl sıralıyordu


Bir şaşkınlık içindeydim, aczi yeti o an kabullenmiştim
Şikâyet edilen kimdi, nasıl olurda bir mürebbi bu anlamda rahatsız edilirdi, edep ettim
Mazeret olur kabilinden birkaç okul değişikliği yaşadı, belki onun sancılarıdır beyan ettim
Fakat düşüncelerine kani olmuştu, ne söylense faydasızdı, diğer hocalarda deyince, pes ettim


Sırtımdan ter yürüdü, kelimeler boğazımda düğümlendi
Bu kadar mı hadsizlik sergilenmiş, her nefes şikâyet için sanki sıraya girmiş, içim titredi
Boynumu büktüm, özür beyan ederek huzurlarından mahcubiyetimle çıktım, hüzün verdi
Malik hanemize geldim, refikam kapıyı açtı, yüzümde ki şaşkınlığı fark edince ne oldu dedi


İfade etmeye takatim yetmedi, sessizlik farkını istedi
Çekildim odama, nasıl olsa bedelleşmek hak olunca, nerde ihmalim var suali nüksetti
Bir müddet sabırla bekledim, la havle çekerek içselliğimin iltica ettim, neler oluyor merak ettim
Nihayet kapı açıldı ve can evladım Mükremin kapımı araladı, selam vererek, huzurdan gitti


Kıyafetini değiştirdikten sonra, yeniden yanıma geldi
Fevkalade bir merakın vecdiyle gözlerimde gezindi, sual etmeye başlayarak ayrıntıyı istedi
Ne duyduysam ve neye şahit olduysam hiçbir katkı yapmadan sıkıntıları sıraladım o an inledi
O kadar içten bir eda ile ve gözyaşları eşliğinde, vakıaları ve şikâyetleri derdest edip sukut etti


O yaşların samimiyeti karşısında sarsılmıştım
Hiç fark ettirmeden duygusallık mı yapıyorum diye bir muhakeme yaptım, inanmıştım
Öğretmenlerinden işittiği hakaretler, alay etmeleri sebebiyle onurunu kırmaları, ne sanmıştım
İtaat kültürü bu olmamalıydı gelen ne söylerse haklılığını savunmamalıydı mürebbileri andım


Atılan tokatları, su borusuyla vurduklarını duyunca
Bu kadar olamaz dedim, haydi şikâyet için gidip görüşelim ve gereğini ifa edelim dedim
Babacığım her şeye razıyım ama dışlanmayı kaldıramam, bu nedenle bu imkânı esirgedim
İngilizce ve matematik hocalarının yaptıkları çok ağrına gitmiş, bayan olmalarına incindim


Oysaki şefkat ve hamiyet konusunda duyarlı olmalılardı
Hiç hakarete gerek duymadan velisi olarak beni çağırmalılardı, neden kolay olan sancılardı
İngilizce hocasının sınıfta ki öğrencilerden tiksinmelerini, hor ve hakir görmeleri niye acıydı
Neden bir tebessümü esirgerler, sosyolojik farklılıkları gözetmezler, mütemadiyen taç mıdırlar?


Oğlum Mükremin babacığım bir müddet sabredelim
Ve hatta bizzat nasıl bir tavırla mukabele edeceğimizi ben anlatırım dedi ve peki dedim
Fakat içimde bir fırtına kopmaya yüz tutmuştu, can evladım için aczi yeti ne yapmalıydım
Altı çocuğum, dördü erkek ve ikisi kız olmak üzere, Mükremin şekerpare olduğu halde andım


İdraki ve irfanı en hassas olan bu evladıma acıdım
Anlaşılamamanın sancısıyla bir kez daha ziyadesiyle karşılaştım, ona geçmişten anlattım
Gözyaşlarını bir kenara bıraktırdım ve sürur içinde nefeslenmeye adımını atmasını sağladım
Kim kızar ve kırarak bir iş yaparsa, neticesi bereketli olmaz, otorite asla bu şekilde sağlanamaz


Mustafa CİLASUN
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

Mustafa Cilasun

KF Ailesinden
Özel Üye
Bahtın kitabında varsa çekersin

Click here to view the original image of 960x540px.
10156044_764183993616558_778210314003145090_n.jpg






Ey can…
Bahtın kitabında varsa çekersin
İrade ve azmin sadrından ümitse
Endişe içinde muhabbet beslersin
Kar her mevsim yağar
Gönüllere bazen hissedemezsin
Basiret ve irfan halde zuhur etmedikçe
Sabırla bekleyeceksin
Her mevsim bizim için
Hali demlemek
Muvazene içinde kul olabilmek için
O'na olan yakınlık
Ve muhabbette haşyeti
İliklerimize kadar hissetmek
Nezaketine erişmek için bulunmaz bir fırsattır...

Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

KF Ailesinden
Özel Üye
Söyle ne vakit…

Click here to view the original image of 720x513px.
1948150_764786766889614_3980579566918830676_n.jpg






Ey dil-i edebi…
Hal-i niyeti, muhabbeti
Ve hasrettiği devletli hamiyeti
Yüce olan yar

Söyle ne vakit…
Kalbi ikliminde mukadder olacak
En anlamlı açan ve zarif bir bahar...


Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

KF Ailesinden
Özel Üye
Vuslat ihsanın olacak

Click here to view the original image of 960x540px.
10170801_764822260219398_8854767489990730163_n.jpg





Yar...
Yoluna revam olsam ne olacak
Can, canan için sevdasına mı kanacak
Aşk, nazar gâh olan kalbe bilmem ki ne kazandıracak
Firkat, ruhumda mütemadiyen yaşayacak, vuslat ihsanın olacak
Ne kadar heves ve arzum varsa, sinemde nakşeden bir iz bırakacak
Sana bir sözüm yok, aşkı anlayacak basiret sen de çok, hal hicranla dem bulacak...

Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

KF Ailesinden
Özel Üye
Kim söz dinler…

Yar...
İnsan olan söz dinler
Enaniyetine güvenen akıldanelik eder
Nasip ve kısmet hasbidir, mümbit kalbe meyleder
Dünya adına ne varsa, aşk ve sevda adına vuslata bedel
İlim ve irfandan yoksun bir nefes, ancak nefsine itibar eder
Dindarlığına toz kondurmayan, gaflet ve delalet içinde lafazanlığı seçer...


Mustafa CİLASUN
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

Mustafa Cilasun

KF Ailesinden
Özel Üye
Basiret sezginin hikmetinde ki nazardır

Click here to view the original image of 894x960px.
10273505_764906883544269_547023447059699907_n.jpg







Yar...
Aşk, bahtın baharıdır
Sevdasında her mevsim yaşanır
Ruh ve kalp o mürüvvetten yoksunsa bizardır
İhsan ve ihlâs ancak kalbi hassasiyetle kazanılan farktır
İlim edebin, irfan marifetin, basiret sezginin hikmetinde ki nazardır
Şair, sahibin kudret ve mağfiretiyle düşleyen, düşünen ve fikreden candır
Nefsini önceleyen her kimse gönlü dardır, fakirlik içinde çırpınan hezeyandır...

Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

KF Ailesinden
Özel Üye
Heva ve hevesten geçermisin

Click here to view the original image of 934x613px.
10259942_764957683539189_6492551789384256092_n.jpg






Ey can...
Âşık olduğunu söylersin
Bahsettiğin o nasibi şahaneyi nasıl bilirsin
Hangi lahzasında ruhunu ve kalbini sahibine hasredersin
Heva ve heveslerinden geçer, ayna karşısında salınmaktan vazgeçersin
Her nefeste kudretin ve kuvvetin sahibine iltica etmekten hiç imtina etmezsin
Nefsinden ziyade, ümmetin derdiyle dertlenmeyi ve ecirle yoğrulmaya azmedersin
Her çile ve cefada hikmetin meftun eden sırrıyla hamdı sena etmekten çekinmezsin..

Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

KF Ailesinden
Özel Üye
Gönülden sil masivayı

Click here to view the original image of 950x611px.
1959367_764787956889495_6985034297455344504_n.jpg







Ey gönül...
Gel, gayriden geç
Hakka iltica etmeyi seç
Gönülden sil masivayı, aşk iksirini iç
Sevdası olur mu fani olanın, aklı karartan anın
Ruhu sızlatan ah u zarın, kalbe hüzün zerk eden serencamın
Ömür dediğin ne ki, Nefs nasıl bir illet ki, sırrı hikmeti olmayan o an devlet ki
O an, titreten zaman, şakaklarından ter döktüren zaman, marifet sahibi sultanın
Geç, nedenli yaşamaya, nitelik kazanmaya, insan olmaya, yalnızca O'na kulluk yapmaya geç...

Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

KF Ailesinden
Özel Üye
Nasıl bir insicamsın

Click here to view the original image of 960x640px.
10256220_765377430163881_2022975650806431356_n.jpg






Ey can...
Şevk ve muhabbetten uzaksan
"Ne derler "in hengâmesinde yaşayan cansan
Nedenli yaşamak ve O'nun rızasına koşmaktan uzaksan
Ruhuna ve gönlüne sürur bahşeden aşkı sevdayı yaşayamazsan
Ehliyet sahibi olmak ve emanetleri hakkıyla taşımaktan rahatsızsan
Ne kadar kahkaha atsan, dünyayı sırtlamak için zehaba kapılsan, avunansın
Her lahzada yalnızlığın korkularına tutunan bitapsın, ruhi bakımdan sen hastasın
Zihni açıdan muvazenesiz olan bir insicamsın, nefsine kulluk eden perişan bir nazarsın...

Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

KF Ailesinden
Özel Üye
Aşka inkılâp eyle

Click here to view the original image of 960x591px.
970184_765389920162632_8765371616111921802_n.jpg






Gel...
Aşka inkılâp eyle
Ruhunun ve kalbinin sesini dinle
Sinenin iltica ettiği hüznü ve hicranı marifet eyle
Emaneti canı, ten ve nefse ihale etme, cezbe terk etme
O'nun aşkından gayrısı hak mıdır, ihsan yoksa gönül hazandır, üzme
Keyfiyet kim için cenahtır, hırs ve hınç içinde yol alan bühtandadır, heves etme
Mevcudiyetinde sana ait olan ne vardır, nefes vaktine koşandır, kalbin narzargahtır gülüp geçme...

Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

KF Ailesinden
Özel Üye
Ey edebin ve sabrın müştakı

Click here to view the original image of 960x683px.
10277891_765416556826635_7653925840845306166_n.jpg







Ey efendim...
Ne hakkıyla kul olmayı
Ve ne de şevki sürur ile ümmetin bulunmayı
İlim ve irfanla aşkın sadrında yanan umut olmayı başaramadık
Ne kadar tahakküm varsa içimizde yaşattık, zanlardan kurtulamadık
Dindarlık adına simsarlık yaptık, insanları yargılamak adına nasılda yarıştık
Fani olan her şeyin sahibi olmaya adandık, keyfiyeti her fırsatta nefsimizde yaşattık
Ne zaman zor durumda kaldık, nefes daraldığında dehşet yaşadık işte o vakit kalbi yokladık
Ne feryadımız ve ne de özsüz figanımız imdadımıza yetişmedi, umutlar sinelerde sahipsiz kaldı...

Mustafa CİLASUN
 

Mustafa Cilasun

KF Ailesinden
Özel Üye
Neden böyle oluyor…

Click here to view the original image of 960x719px.
10152382_765393610162263_3678273542051630767_n.jpg







Ütopik düşünce yoğunluğu,
düşüneni öylesine alıp götürüyor ki,
adeta gönül diyarlarını gezdiriyor.

Böylece baskı altında bulunan,
tüm duyguların galeyana geldiği
ve depreştiği bir ortam esenliğine!

Bazen kulağımıza gelen bir şarkı nakaratı,
bazen ritmik vurgularla okunan güzel bir şiir,
bizleri saadetin derinliğine doğru,
yürek sessizliğinde, filikalarla kürek çektiriyorlar.

İnsanın yaşadığı bu zaman dilimi belki saniyeliktir
fakat insanı çok farklı ve otantik ortamlara götürüyor.

Neden böyle oluyor, pozitif bilim olgusunu
hiçe sayarcasına, zaman faktörüne
meydan okurcasına dik durabiliyor.

Bu kadar farklı etkilenme sanatı nasıl icra ediliyor,
keyif ve hoşnutluk vererek, harikalar yaşatan
böylesi anlık hazlara nasıl bakmamız gerekiyor?

Bire bir konuştuğum yakın arkadaşlarımın itiraflarını
dinleyerek benzer oluşumları yakinen görebiliyorum.
Hatta sorduğum zaman, bir ah çekerek
tespitimin doğru olduğunu, zorlanmadan ifade ediyorlar.

Bu ve benzeri duygular yaşanamamış
bir aşkımı tazeliyor, o an; mazide kalan
külleri mi yelpaze ettiriyor?

Şelalenin coşkulu senfonisinin verdiği
geçici tedavinin reçetesini mi sunuyor!

Yoksa elindeki birçok imkânın
kıymetini bilmeden, hoyratça harcayarak,
iflasa kucak açan bir insanın tükenişinin hüznü mü?

Kendini her şeyin en güzeline layık ve haiz gören,
dizginsiz heyecan sahiplerinin nedameti mi?
Gizemler adeta bir okyanusu sembol ediyorlar,
kulaç atarak sahile çıkmak, pek mümkün görülmüyor!

Mustafa CİLASUN
 
Üst