Fil Sûre-İ Şerif’inin Tefsiri

kurtuluş

KF Ailesinden
Özel Üye
Fil Sûre-i Şerif'i (1)

Sûre-i Şerif'in Takdimi:
Mekke-i mükerreme döneminde nâzil olmuştur. Beş Âyet-i kerime, yirmi kelime ve doksan altı harften müteşekkildir.

Birinci Âyet-i kerime'de Mekke-i mükerreme üzerine sevkedilen filler mevzu edildiğinden dolayı "Fil" kelimesi bu Sûre-i şerif'e isim olmuştur.

Muhtevâsı:
Bu mübârek Sûre-i celîle'de Ebrehe'nin ve askerlerinin tuzaklarını Allah-u Teâlâ'nın nasıl boşa çıkardığı ve onların üzerine gönderdiği sürü sürü Ebabil kuşlarının attığı taşlarla nasıl helâk ettiği beyan edilmektedir.

Fil Kıssası:
Araplar'ın takvim başı olarak kullandıkları "Fil hadisesi", Muhammed Aleyhisselâm'ın doğumundan elli iki gün önce olmuştur.

Yemen'e hâkim olan Habeş valisi dudağı yarık Ebrehe el-Eşrem, mutaassıp bir hıristiyandı. Bu dini yaymak ve Arapları Kâbe-i muazzama ziyaretinden vazgeçirmek için San'a şehrinde mermerlerle, parlak mücevherlerle süslü muhteşem bir kilise yaptırmış ve orasını Araplar için hacc yeri olarak ilân etmişti. Böylece bütün Araplar'ı Kâbe yerine bu kiliseyi tavaf etmeye zorlamak ve Sana'yı hem dini hem de ticari bir merkez hâline getirmek istiyordu. Fakat buna muvaffak olamadı. Çünkü Araplar bu kiliseye hiç iltifat etmedikleri gibi, hakaretler ettiler, gizlice adam salarak içini pislikle kirlettiler.

Bu saygısızlığa sinirlenen Ebrehe bunun üzerine, Kâbe-i muazzama'yı hıristiyanlığın yayılmasına engel teşkil ettiği sonucuna varararak ortadan kaldırmaya, yerle bir etmeye karar verdi. Hazırladığı büyük bir ordu ile Mekke-i mükerreme üzerine yürüdü. Ordunun önünde Mahmud adlı büyük bir fil, birkaç tane de eğitilmiş fil bulunuyordu. Haberi alan Araplar yer yer karşı durmak istedilerse de dayanamadılar.

Ebrehe Mekke yakınlarında karargâh kurup, Kureyşliler'in mallarını yağma ettirdi. Yağma edilen mallar arasında Resulullah Aleyhisselâm'ın dedesi Abdülmuttalib'in iki yüz devesi de bulunuyordu. Mekke'nin lideri durumunda bulunan Abdülmuttalip, Ebrehe ile görüşerek gasbedilen malların geri verilmesini söyledi. Kâbe-i muazzama'nın yıkılmaması için ricâda bulunmak yerine, sadece develerini istemesi Ebrehe'nin pek tuhafına gitti.

"Ben Kâbe'yi yıkmaya gelmişken, sen develerinin derdindesin!" dedi.

O ise şöyle cevap verdi:

"Ben ancak develerin sahibiyim, Kâbe'nin elbet bir sahibi var, onu O korur."
Bunun üzerine Ebrehe develeri geri verdi. Abdülmuttalip dönüşte Kâbe-i muazzama'ya gidip, onu koruması için duâ ettikten sonra halka şehri terketmelerini ve dağlara çekilmelerini emretti...
__________________________________________________________________
Fil Sûre-i Şerif'i (2)

Fil Kıssası (2)
Ertesi gün Ebrehe Kâbe-i muazzama'yı yıkmak için ordusunu ve filini, gösterdiği yöne tevcih etti.

Ancak önde yürüttüğü büyük fil, olduğu yere çöküp hareket etmedi. Ucu kancalı sopalarla ne kadar vurdularsa da bir türlü yerinden kımıldatamadılar. Ne kadar zorladılarsa da başaramadılar. Büyük bir gürz ile başına vurdular yine kalkmadı. Güneye, kuzeye ve doğuya doğru çevrilince gidiyor, Mekke-i mükerreme'ye doğru çevrilince çöküyordu.

Nitekim Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Kasvâ adlı devesi Mekke-i mükerreme yakınlarında çökünce:

"Kasvâ'ya, file mâni olan mâni oldu." buyurmuşlardı.

Sonra Allah-u Teâlâ'nın ezeli iradesi gerçekleşti, tam Mekke-i mükerreme'ye girmek üzere bulundukları bir sırada üzerlerine deniz tarafından kırlangıca benzer bölük bölük kuşlar sevketti.

Ebâbil adındaki irili ufaklı, hortumlu ve peçeli, siyah, yeşil, beyaz renklerdeki bu kuşlar, biri gagasında ikisi ayakları arasında olmak üzere üçer taş taşıyordu. Sürüler hâlinde Ebrehe'nin ordusunu yukarıdan kuşatıp attıkları taşlarla ölüm yağmuruna tuttular.

Bu taşlar kime isabet ediyorsa, vücudu hemen çürümeye başlıyordu. Çok geçmeden altmış bin kişilik ordu delik-deşik olup mahvoldu. Aynı âkıbete uğrayan Ebrehe canını zor kurtarıp Yemen'e döndü ise de, parça parça olan etleri çürüyerek feci şekilde öldü.

Mekke-i mükerreme'den Yemen'e kadar bütün yollar, ilâhî azaptan kaçmaya çalışan Habeşliler'in cesetleriyle doldu.

Allah-u Teâlâ çabalarını boşa çıkardı, yaratıkların en zayıfı ile onları kahr-ü perişân etti, köklerini kazıdı, onların bu kıssasını ibret almak isteyenler için kıyamet gününe kadar bir ibret vesilesi kıldı.

Mekkeliler ölenlerin üzerindekilerden ve yanlarında getirdikleri şeylerden pek çok mal elde ettiler.

Bu hadiseden sonra diğer Arap kabileleri Kureyş'e saygı duymaya, ve onlara: "Ehlullah" demeye, Allah'ın himayesinde olduklarını söylemeye başladılar.

Allah-u Teâlâ Kur'an-ı kerim'inde Ebrehe ve ordusunun başına gelenleri Fîl sûre-i şerif'inde şöyle haber vermektedir:

"Resul'üm! Görmedin mi Allah (Kâbe'yi yıkmaya gelen) fil sahiplerine ne yaptı?" (Fîl: 1)

Bu haber sana ulaştı değil mi?

Âyet-i kerime'de Ebrehe'nin ordusuna "Fil arkadaşları" mãnâsına gelen "Ashâbü'l-fîl" denilmesi, Kâbe-i muazzama'yı yıkmaya cüret edenlerin hayvandan daha aşağı birer ahmak olduklarına işaret eder. Çünkü onlar Beytullah'ı yıkmak isterlerken, fil o yöne gitmekte direnmiştir.

Resulullah Aleyhisselâm bu Sûre-i şerif'i okuduğu zaman, hadiseyi görenlerin bir kısmı hâlâ hayattaydı.

"Onların kötü plânlarını boşa çıkarmadı mı?" (Fîl: 2)

Tabiatıyla bu bir ilâhî cezadır ki, haddi aşan bir kavmi yok etmiş, düzenlerini boşa çıkarmış, tuzaklarını başlarına geçirmiş, insanların emniyet yeri olan Beyt-i atik'i tahriplerinden korumuştur.
__________________________________________________________________ Fil Sûre-i Şerif'i (3)

Fil Kıssası (3)


Allah-u Teâlâ, Fil Sûre-i şerif'inin 3. Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:

"Üzerlerine sürü sürü Ebâbil kuşları gönderdi." (Fîl: 3)

Hakk'ın ilâhî kudretinin bir tecellîsi olarak, birbirlerini takip eden topluluklar hâlinde, karabulut gibi üzerlerine geldiler ve her yönden onları kuşattılar.

"O kuşlar onlara ateşte pişirilmiş (sert) taşlar atıyorlardı." (Fîl: 4)

O sert taşlar vücutlarını kurşun gibi deliyor, telef ediyordu. Sanki başlarına gökten belâ yağmuru yağıyordu.

"Sonunda onları yenilmiş ekin gibi paramparça yaptı." (Fîl: 5)

Karşılarında açıkça direnecek bir kuvvet görmeyen, fillerine ve çokluklarına güvenerek istedikleri gibi Kâbe-i muazzama'yı yıkacaklarını zanneden istilacı bir orduyu, Allah-u Teâlâ böyle bir âfet ile böceklerin yediği ekinler gibi, ansızın yerlere serip mahv-ü perişan ediverdi. Herbiri ezilmiş saman çöpüne döndüler. Bunu böyle yapan Allah-u Teâlâ'nın, dilediği zaman onların benzerlerine de buna benzer belâlar ve azaplar verebileceğinden, düşmanlarından intikam alacağından hiç şüphe edilmemesi gerekir.

Bu kuşlar daha önce hiç görülmedikleri gibi, daha sonra da hiç görülmemişlerdir.

Diğer bir Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:

"Hiç şüphesiz ki Allah, hâinlerin tuzağını başarıya erdirmez."
(Yusuf: 52)

Allah-u Teâlâ onlara bu cezayı vermekle kalmamış, İranlılar'ı onlara musallat kılmıştır.

Bu kıssa ile önce Mekke'li müşrikler uyarılmakta, sonra da kıyamete kadar Hakk'a ve hakikate saldıranların âkıbetlerinin de buna benzer olacağı, böyle bir cezâya çarptırılabilecekleri ihtar edilmektedir.



Bazı âlim geçinen câhiller: "Ebrehe'nin ordusunu helâk eden Siccil'in (sert taşların) veba mikropları" olduğunu söylemektedirler.

Küfre şirin görünmek için, bu Sûre-i şerif'te geçen sert taşlara veba mikrobu deyip, Âyet-i kerime'nin asli mânâsını değiştirmişler, kendi zanlarını ortaya koymuşlar ve küfürlerini izhar etmişlerdir.

İlâhî hüküm budur. Bir Âyet-i kerime'yi değil, bir tek harfi dahi inkâr eden kâfir olur.

Eğer murad-ı ilâhî Ebrehe ordusunu bu gibi hastalıklarla yok etmeye yönelik bulunsaydı, Kur'an-ı kerim'de buna uygun bir anlatım tarzına yer verilir, ne uçan kuşlardan, ne de taşıdıklarından söz edilirdi.

Halbuki Ebâbil kuşlarının attığı taşlar o insanların vücudunda derin yaralar açmış ve Allah-u Teâlâ'nın lütfuyla Ebrehe'nin ordusu yerle bir olmuştur.

ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh
 
Üst