Fidye

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Esiri veya herhangi bir kişiyi içine düştüğü durumdan kurtarmak için verilen mal veya para, kurtulmalık.

İbadette meydana gelen bir noksanlığa karşılık olarak verilen mal ve bedele de fidye denir (es-Sabûni Revâlû'l-Beyân Tefsir-û Ayâti'l Ahkâm, I, 189) veya başka bir tarifle: "Fidye, bir şeyin yerinde geçerli olmak üzere verilen bedel demektir" (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an dili, I, 631).

Meselâ oruç tutamayacak kadar hasta olan bir müslüman tutamadığı her güne karşılık bir fidye verir. Bu, oruç yerine geçerli bir bedeldir. Fitre'nin miktarı ne ise fidyenin miktarı da odur.

İbâdetlerden oruç hakkındaki fidye, ayetle sabittir:

"O size farz kılınan oruç, sayılı günlerdir. O günlerde sizden kim hasta, yahut seferde olurda oruç tutmazsa, tutamadığı günler sayısınca, sıhhat bulduğu veya yolcu olmadığı başka günlerde oruç tutar. Fazla ihtiyarlık veya ağır hastalık gibi sebeblerle oruç tutmaya gücü yetmeyenler üzerine, bir yoksul doyuracak kadar fidye vermek lâzımdır..." (el-Bakara, 2/184).

Ayetin açık ifadesinden de anlaşıldığı gibi oruç hakkındaki fidye; hastalık ve ihtiyarlık gibi bir mazeret dolayısıyla eza ve kazaya imkân bulunmadığı zaman verilir. Fidyesini verse, sonrada oruç tutabilecek duruma kavuşsa, evvelâ verdiği fidyelerle yetinemez, tutamadığı oruçları kaza gerekir. Bu durumda; kaza etmeden ölürse, oruç borcunun ödenmesi için varislerine vasiyette bulunması gerekir. Sıhhatine kavuşmadan vefât edecek olsa verdiği fidyeler kâfi gelir, vasiyette bulunması gerekmez.

Savaş esirlerini serbest bırakma karşılığında alınan fidye de ayetle sabittir.

''Onun için o küfredenlerle (savaşta) karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihâyet onları güçsüz bir duruma düşürdüğünüz vakit bağı sıkı tutun. (Ondan) sonra da ya iyilik yapın yahut fidye alın " (Muhammed, 47/4).

Ayetteki "bağı sıkı tutun" ifadesinin anlamı onları esir alın demektir.

Savaş esirleri hakkında yapılacak muamelede İslâm, devlet başkanına geniş yetkiler vermiştir. İslâm Devletini ve müslümanların yararını esas alır. Esirin hayatta kalması zararlı ise idam edilir. Maslahata uygunsa fidye karşılığı serbest bırakılır veya karşılıklı esirleri mubadele eder yahut da salıvermeyip köleleştirilmesini emreder. İslâm Devlet Başkanı bütün bu yetkilerini, diğer meselelerde olduğu gibi İslâm; esaslara göre kullanır. (el-İhtiyar li Ta'lili'l-Muhtar, IV, 197).

Bir müslüman namazını kılmamış, sonra da olan kaza etmeden vefat ederse, her vakit namaz için bir fitre miktarı fidye verilir. Bu kimse vasiyette bulunmuşsa bıraktığı malın üçte birinden vasiyeti yerine getirilir, bulunmamışsa varisler isterse bu fidyeyi verir, isterse vermez.

Ancak, iskat-ı salât hakkında, yani kılınmayan namazların fidyesini vermek husûsunda Kur'an ve Sünnet'de bir nass ve hüküm yoktur. Yalnız İmam-ı Muhammed'in "Ziyadât" isimli kitabında kendisinden bu hususta bir ictihad nakledilir. Bu ictihâdın da İmam-ı Muhammed tarafından yapılıp yapılmadığı kesin olarak bilinmemektedir. Onun için bu görüşü alan bütün âlimler, kılınmayan namazların karşılığında verilen fidye sebebiyle o kimsenin af olacağı husûsunda kesin bir hüküm verememektedirler. Yalnız "verilen fidyeler ve-fakirlere yapılan yardımlardan dolayı bağışlanması Allah'ın rahmetinden umulur" derler.

Yahya ALKIN
 
Üst